Dr. Cengiz Aslantepe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Dr. Cengiz Aslantepe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Mart 2018 Çarşamba

29 Nisan 1960’da Siyasal Bilgiler Fakültesi ve Adım Adım 27 Mayıs BÖLÜM 1

29 Nisan 1960’da Siyasal Bilgiler Fakültesi ve Adım Adım 27 Mayıs BÖLÜM 1



(*)  Mülkiye 2010 / 267. Sayı.s.97-121‘de yayınlamıştır. 

(*) Yazının hazırlanması sırasında Dekanlık Fotoğraf Arşivini açan ve SBF Personel Müdürlüğü Arşivinde Prof. Fehmi Yavuz‘un özlük dosyasını incelememe izin veren SBF Dekanı Sayın Prof. Dr. Celal Göle Hocama sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. 

1 Fehmi Yavuz (1985): Anılarım. Mülkiyeliler Birliği Vakfı Yayınları: 1. Maya Matbaacılık. 
2 Alpaslan Işıklı (2002) Gün Doğmadan, Anı. İmge Kitabevi. 1. Basım. Kasım. Ankara. 
3 O gece, SBF yurdunda gençlerin kıyma makinelerinde doğranması hikayesi dahil, bize ulaşan söylentileri geç vakitlere kadar tartıştık. Ertesi gün, gösteri yapmak sırası bize gelmişti. SBF öğrencileri, fakülte bahçesinde toplandılar; şimdilerde vaka-i adiye haline gelmiş bulunan tarzda bağırıp çağırmaya başladılar.. 

Alpaslan Işıklı 


Dr. Serdar Şahinkaya 

Anayasa Tartışmaları ve 27 Mayıs tematik çerçeveli bu sayımızda Fakültemizin yaşadıklarına yer vermemek olmazdı. Bu yazı, hem hafızaları tazelemek, hem de genç kuşakları bilgilendirmek amacıyla hazırlandı. İlgili dönemin dekanı, sevgi ve rahmetle andığımız Prof. Fehmi Yavuzun “Anılarım”1 kitabı bu konuda en önemli kaynaktır. Alpaslan Işıklı Hocamızın “Gün Doğmadan2” isimli anılarında da, 29 Nisan 1960 günü Siyasal Bilgiler Fakültesindeki gelişmelere ilişkin ilginç gözlemler bulunmaktadır. 

Bu iki anı, içerden tanıklık etmektedir. Bir de dışarıdan tanıklık eden, yazının ekleri arasında yer verdiğimiz süvari Yüzbaşı Fethi Gürcandır. Gürcanın 
anıları, o gün yani 29 Nisan 1960 da Cebecideki Siyasal Bilgiler ve Hukuk Fakültelerinde nelerin yaşandığını öğrenmemize imkân tanımaktadır. 

* * * 




Üniversite profesörleri DP İktidarı‘na ateş püskürmeye, üniversite gençliği de sokağa dökülmeye başlamıştı. Hükümet, 28 ve 29 Nisan günleri İstanbul ve Ankara'da miting düzenleyen üniversite gençliğinin üzerine önce polisi sürmüş, polis olayları bastırmada etkili olamayınca, Askeri Birlikler öğrencilerin üzerine gönderilmişti. 

28 Nisan 1960 günü sabahı İstanbul Üniversitesi‘nde başlayacağını öğrendikleri protesto gösterisini engellemek için, Vali ve Emniyet Müdürü erken saatlerde polisi üniversite bahçesine tedbir almak için gönderdiler. Öğrenciler protesto gösterisini başlatır başlatmaz polis saldırıya geçmiş, birçok öğrenci ve profesörün polis tarafından dövüldüğü çatışmalarda Orman Fakültesi öğrencisi Turan Emeksiz vurularak öldürülmüş, Hüseyin Onur ayağından yaralanmıştı. Askeri birliklerin olay yerine gelmesi üzerine öğrenciler “ordu – gençlik el ele” diye bağırmaya başladı. 29 Nisan‘da gösteriler Ankara‘ya taşınmıştı.3 



(2002) Gün Doğmadan. s.31. 

4 Fehmi Yavuz (1985): Anılarım. Yazım şekli korunmuştur. Serdar Şahinkaya. 

 Dönemin şarkısı, Gazi Osman Paşa (Plevne) Marşı‘nın uyarlanmış biçimiydi. “Olur mu böyle Olur mu, Kardeş Kardeşi Vurur mu?” . 

* * * 

SÖZ SIRASI PROF. FEHMi YAVUZ HOCAMIZDA; 

Mülkiye'yi Yüksek Okul Yapma Girişimi:4 

 Demokrat Parti iktidarı 1954‘den sonra halkın, özellikle aydın kesimin sevgisini, sempatisini saygısını adım adım yitirmeye başladı. Eşim ve iki çocuğumla 1953–55 yıllarında Londra'da idim. Sonradan gelenlerle bu konuyu ara sıra tartışıyorduk. Ben Demokrat Parti iktidarından hâlâ birşeyler beklenebileceği görüşünü savunuyordum. 
Yeni gelenler ise: .İşler çok değişti. Senin bıraktığın Demokrat Parti hızla gerilemektedir. diyorlardı. Yurda döndükten sonra, bu görüşte olanlara ben de katıldım. 




O zamanki Milli Eğitim Bakanı Atıf Benderlioğlu‘nun makam odasında geçen bir olayı dile getirmekte yarar görüyorum. 
Benderlioğlu ile Ankara Belediye Başkanı iken açılan İmar Planı Yarışması hazırlık çalışmaları nedeni ile çok sıkı işbirliği yapmıştık. Milli Eğitim Bakanı olduktan 
sonra da ara sıra buluşuyorduk. Bun1ardan birinde, odasında bulunan bir kişiye beni .Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı. diye tanıttı. Adam hal-hatır sormadan, 
saldırıya geçti ve özetle şöyle dedi: 

— Atıf bey, SBF başlangıçta bizim yanımızda idi, şimdi döndü. 

Ben, Benderlioğluna: .Atıf bey beni tanıttınız ama beyin kim olduğunu söylemediniz. Onu öğrendikten sonra yanıtımı vereceğim. dedim. Benderlioğlu, aklımda kaldığına göre, Tekirdağı Milletvekili Dr. X.olduğunu söyledi. Ben : 

—Biz hiçbir zaman filan partinin yanında, ya da karşısında olmadık. Biz hep Türk ulusunun yanında olduk. Padişahlık döneminde bile iktidarın kulu, kölesi olmadık. 

Başlangıçta siz halkın yanında göründünüz ve aynı saflarda yerimizi aldık. Sonradan siz adım adım halktan uzaklaştınız. Biz ise halkın yanındaki yerimizi koruduk. Böylece bizden ve halktan uzaklaşan sizler olmuyor musunuz? dedim. 

Benderlioğlu o zatı uygun biçimde yolcu etti. Biz de teknik konuşmamızı sürdürdük. 

Bu olay ve benzerleri, iktidar çevresinin SBF‘yi cezalandırmaya hazırlandıklarını gösteriyordu. Zafer Gazetesi‘nin 5 Şubat 1960 günlü sayısının 1. sayfasında, 
10 Demokrat Milletvekilinin SBF‘yi, Milli Eğitim Bakanlığı‘na bağlı bir Yüksek Okul durumuna getirmek için hazırladıkları Kanun Tasarısını TC. Büyük Millet Meclisi 
Başkanlığı‘na sundukları haberi yer alıyordu. Bu habere o gün Ankara Radyosu da bültenlerinde yer verdi. 

5 Şubat 1960 tarihli Cumhuriyet Gazetesinde yer alan konuya ilişkin haber 




Kaynak: Dr. Cengiz Aslantepe (2009): Mekteb-i Mülkiye.den Siyasal Bilgiler Fakültesi.ne 1859 – 2009. 150 Yılın Tanıklığı. Koleksiyoncular Derneği Yayın No: 11. Ankara Üniversitesi Basımevi. Ankara. 

Fakülte Yönetimi, öğretim üye ve yardımcıları gecikmeden ve gereken ağırbaşlılıkla konunun üzerine eğildiler. Bu haber, kamuoyunun gündeminde, Fakültemizi ön plana çıkardı. Yerli yabancı çeşitli gazeteler muhabirlerini göndererek, telefonla, Fakültenin bu durum karşısında tutumunu, davranışının ne olabileceğini öğrenmek istediler. 

Ben aynı gün basına yaptığım kısa açıklamada: .TC. Büyük Millet Meclisi‘nin bu tasarıyı kanunlaştıracağına inanmıyorum. dedim. 

Bu girişimin sakıncalarını ortaya koymak üzere kurulan 5 komisyon, kısa sürede raporlarını hazırladı. Basın gereken tepkiyi, ilgiyi gösterdi. Üniversite Senatosu konuyu tartıştı. Aziz Nesin'in Akşam Gazetesi'nde çıkan Üniversite‘nin Kırşehri başlıklı yazısından çokça aktarma yapıyorum. 

<<Kırşehir İlinin hangi gerekçelerle ilçe yapıldığını artık bilmeyen yok. Nasıl bir anlayış, düşünüştür, bilinmez. Kendilerince yerinde, doğru bir gerekçeyle bir İlği ilçeliğe indirenler, bu başarılarından birkaç zaman sonra, bu kez o ilçeyi yeniden il yapmak için gerekçe çıkarabiliyorlar. 

Kırşehir leştirme DP'nin politika güdümlerinden en belirli olanıdır. Basın özgürlüğünü her yandan Kırşehir leştirmek isteyen DP şimdi de, 100. yıldönümünde bulunan SBF.ye sinirlenmektedir. Onu da Kırşehirleş tirmekten başka yol yoktur…Üniversitenin bir Fakültesi olan SBF. küçültülür „ siyaset okulu. yapılırsa öbür Fakülteler de bu örneğe bakıp akıllarını başlarına alır.. 

SBF.yi Kırşehirleştirmenin gerekçesi ne imiş, biliyor musunuz? Bu kurumu 1950.den önceki „hakiki hüviyetine irca. imiş. 
Ah ne olurdu, önce DP. kendisini 1950'den önceki „hüviyetine irca edebilse idi>> 

Ankara Üniversitesi Senatosu.nda yapılan tartışmaları şöyle özetleyeceğim: 

Burada ilk karşılaşılan sorun, konunun bir .SBF sorunu değil, Üniversite sorunu olduğunu. Senato‘ya kabul ettirmekti. Gerçekten üyelerden pek çoğu bu görüşte olmakla birlikte, SBF‘yi yalnızlığa itme eğiliminde olanlar da vardı. Nitekim bir iki üye SBF‘nin Ankara Üniversitesi içindeki yerini savunan bir rapor hazırlanmasını; SBF öğretim üyelerinin ve öğrencilerinin iktidarı eleştiren davranışlarına son vermeleri koşuluyla, bu Fakültenin desteklenmesinin uygun olacağını belirten görüşler de ileri sürmüştür. 

Öğrenci gösterilerinin arttığı 1960 yılında SBF’li ve Hukuk’lu öğrenciler bir mitingde 




Kaynak: Dr. Cengiz Aslantepe, 2009. 

Fakültemiz temsilcileri ile Senato.nun öteki üyelerinin, bu gibi öneriler karşısındaki tutumunu şöyle özetleyebilirim: 

SBF. Ankara Üniversitesi‘nin öteki Fakülteleri gibi bir parçasıdır. Bunun üniversite açısından tartışılması yersizdir. Öte yandan bu yola gidilecekse, her Fakültenin Üniversite içindeki yerini savunan, benzer raporlar hazırlanması gerekebilir. 

SBF öğretim üye ve öğrencilerinin tutumuna gelince: Bunlar akademik özgürlük ilkesine uygun olarak, Anayasa‘nın ve kanunların kendilerine tanıdığı haklardan yurttaş olarak yararlanmaktan, vicdanları uyarınca davranmaktan başka bir şey yapmadıkları kanısındadırlar. 

Ankara Üniversitesi bu konuda herhangi bir karar almamış, Rektörü özel olarak, siyasal iktidar yetkilileri ile temas edip Üniversite topluluğunun bu tasarı karşısındaki üzüntülerini bildirmekle görevlendirmiştir. 

Aracılık etmek isteyenler de türedi. Büyük bir Devlet Bankasının Genel Müdürü, Adnan Menderes‘e gidip, şöyle dersek, her şeyin yoluna gireceğini bana, yönetim kurulu üyelerine, gözüne kestirdiği Mülkiyeli‘lere anlatmaya çalıştı: 

—Bütün Mülkiye, öğrencileri, öğretim üyeleri, mezunları ile emrinizdeyiz. 

Tutumumuz ve gelişmeler şöyle özetlenebilir: 

İktidara karşı Fakültenin davranışında hiçbir değişiklik olmadı. Aracıların Başbakan‘ı görme önerisine uyulmadı. Yönetim Kurulumuz, Başbakan çağırırsa Dekanın yalnız gitmesini, SBF topluluğunun düşünce ve davranışında hiçbir değişikliğin olmadığını bildirmesini, kararlaştırdı. Başbakan böyle bir çağrıda bulunmamıştır. 

İktidarın tutumunda bir değişiklik olamamakla birlikte, yurt içindeki önemli gelişmeler SBF'yi Yüksek Okul yapma düşünü arka plana itmiştir, diyebilirim. 
Gerçekten bu arada basını, muhalefeti susturmak, sindirmek için Tahkikat Komisyonları kurulmuş, özgürlükleri kısıtlayan önlemler getirilmiştir. 

Tahkikat Komisyonu‘na ben de çağrıldım. Üzerinde durdukları önemli nokta bizim CHP ile işbirliği içinde olmamız ve bunu artırma çabasını sürdürmemiz, idi. 
SBF‘ye sık sık CHP‘li Milletvekilleri geliyormuş vb. Komisyon üyeleri çok saygılı davrandılar, kahve, çay, gazoz ısmarlamakta birbirleriyle yarış ettiler. Komisyon 
üyelerinden yalnız Osman Kavuncu‘yu anımsıyorum. Kavuncu Kayseri Belediye Başkanı iken büyük işler yapmıştı. Türkiye‘ye uzun ya da kısa bir süre için gelen yabancı uzmanlardan kimileri onun başarısını yerinde görmek için, Kayseri'ye gitmişlerdi. Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü'ndeki yabancı uzmanlar, yaptıkları yayınlarda ona da yer verdiler. Kavuncu Meclise girmekle eriyip gitti, hem de Yassıadalık oldu. Bir genelleme yaparak, DP‘nin gemi azıya almışçasına, demokrasiden, başta laiklik olmak üzere. Atatürk Devriminden uzaklaşması yüzünden birçok değerli gencin de çürütüldüğü söylenebilir. 


29 Nisan 1960, Hukuk Fakültesi, Ön Bahçesi. Ankara 

29 NİSAN 1960 SBF OLAYI: 

İktidarın özgür basını, muhalefeti sindirme çabalarına, Tahkikat Komisyonlarının girişimlerine ilk büyük tepki 28 Nisan‘da, İstanbul Üniversitesi‘nden geldi. 

Bu olayı anmakla yetiniyorum. 29 Nisan günü Ankara‘daki Yüksek Okullar, Üniversite karıştı. Öğrenciler binalara, derslere girmiyor, slogan atıyor. Gösteri yapıyorlarmış. 
Biz Rektörlükte, Yönetim Kurulu toplantısındayız. Telefon durmadan çalışıyor. Hepimizin Fakültelerinde bir şeyler olduğu haber veriliyor. Toplantıyı keserek, 
Fakültelerimizin başına gitmeye karar verdik ve dağıldık. 



29 Nisan 1960, Siyasal Bilgiler Fakültesi Bahçesi 

Kaynak: Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanlığı, 
Fotoğraf Arşivi 

Fakülteme döndüğümde, bizde aşırı bir birikimin olmadığını gördüm. Öğrenciler ve ha1k daha çok komşu Hukuk Fakültesi‘nin bahçesinde ve de çevresinde toplanmışlardı. 
Biz öğretim üye ve yardımcıları yönetim kurulu üyeleri ile durumu değerlendirmeye çalışırken şu haber geldi: 

Güvenlik kuvvetleri, öğrencileri Hukuk Fakültesi binasına sokmuş, koridorlarda, sınıflarda, salonlarda kovalamaca başlamış.. 

Biz hemen olayı izlemek için, pencerelere koştuk. Fakülte dışına çıktık. Hukuk Fakültesi'nin pencerelerinden atlayanlar, düşenler oluyor, biriken halk, bizim öğrenciler bunlara yardıma çalışıyordu… 

 Tıp Fakültesi‘nin gönderdiği ambulans aralıksız çalışıyor, bunları hastahaneye taşıyordu. Ambulanslarla gidenlerin ölü, baygın, hafif ya da ağır yaralı olduğu 
bilinmiyordu. Ambulansın (belki de ambulansların) sık sık gelip gitmesi gerginliği büsbütün artırdı. Gösterilerin ağırlığı da bizim Fakültenin çevresine kaydı. 

Öğrencilerimiz Hukuk Fakültesi‘nin başına gelenleri gördükten sonra binaya girmemekte direndiler. Güvenlik kuvvetleri Fakülteyi ve çevresini sarmıştı. Çemberi yarıp çıkmak da kolay olmuyordu. (Bir arkadaşımız 28 Nisan olayları nedeni ile İstanbul Üniversitesi Rektörü Sıddık Sami Onar'a çekmek istediğimiz telgrafı Cebeci Postanesine götürmeyi başarmıştı.) 

Öğrenciler itfaiye arabalarını devirdiler, hortumları kestiler; bina içinde sıralardan, sandalyelerden yararlanarak barikatlar kurdular. Bu durum birkaç saat sürdü. 
Akşam doğru, Fakülte giriş kapısının karşısında yüzleri Fakülteye dönük, ayakta, piyade tüfekleri ile ateşe hazır 20 kadar asker göründü. Biz durumu balkondan izliyoruz. 
Bir subayın emri ile (sonradan bunun Sıkıyönetim Komutanı General Namık Argüç olduğunu öğrendik) yaylım ateşi başladı. Önce çatının altına doğru ateş edildiği anlaşılıyordu. Ateş emri verenin, eliyle işaret ederek, ateş alanını aşağıya kaydırıldığını gördük ve hemen balkona yattık. Sürünerek içeriye girip çıkıyor, bundan sonra neler olabileceğini anlamaya çalışıyorduk. Bu arada, yerde uzanan bir Harbiye öğrencisinin telefonla, olup bitenleri bir yere duyurmaya çalıştığı dikkatimi çekti. 


29 Nisan 1960, Siyasal Bilgiler Fakültesi Bahçesi 
Kaynak: Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanlığı, Fotoğraf Arşivi 

Öğrenciler içeriye kaçıştı. Öğretim üye ve yardımcılarının pek çoğu Dekanlığa doldu. Hukuk Fakültesi‘nin başına gelenlere biz de uğramağa başlamıştık. 

Ben koşarak, Cebeci Caddesi‘nin kavşağına ulaştım. Orada Ankara Valisi, Emniyet Genel Müdürü, Sıkıyönetim Komutanı, daha başka görevliler ve yetkililerle karşılaştım. Sıkıyönetim Komutanı Namık Argüç‘e: 

—İstediğiniz oldu. Öğrencilerle güvenlik kuvvetleri oradan oraya koşturuyorlar. Kan gövdeyi götürebilir. Bu durumda en uygun olan, Güvenlik kuvvetlerini binanın dışına çıkarmaktır. Ben öğrencileri, herhangi bir olaya neden olmadan binadan çıkarıp evlerine, yerlerine göndermeye söz veriyorum dedim. 

Argüç Paşa . Binadan çıkarken, ya da yollarda uygunsuz hareketlerde bulunurlarsa. dedi. Ben .kesinlikle bu olmayacaktır, çıkacak olaylardan ben sorumluyum. dedim. 

Namık Paşa‘nın bu pazarlığa aklı yattı. Ankara Emniyet Müdürü, bir binbaşı, emniyet kuvvetlerini binadan çıkarma işini üstlenmeye hazırdı. 

Ankara Valisi, pişmiş aşa soğuk su katarcasına: 

—Paşam, Paşam önce elebaşları5 versinler, sonra binayı boşaltalım demez mi? Ben Valiye dönerek: 

5 Ek 4‘de yer alan Yüzbaşı Fethi Gürcan‘ın anlattıkları arasındaki konu ile ilgili satırlar; “ Namık Argüç, 3 Bölüğün Hukuk Fakültesi bahçesine girmesine emir vermiştir. O sırada bahçede bulunan öğrenciler Namık Argüçün Fakülteye geldiğini görünce ordu ve general lehine tezahürata başlamışlar ve askerin bahçeden geri çekilmesi halinde dağılacaklarını söylemişlerdir. Öğrencilerin bu istekleri olumlu karşılanmış ve asker bahçeden çıkarak fidanlıklara doğru giderken, Ankara Valisi ile Emniyet Genel Müdürü Cemal Göktan ve birkaç sivil şahıs olay yerine gelmişler „Hukuk Fakültesi.nden 20 ve Siyasal Bilgiler.den 100 kadar piçin alınması lazım geldiğini ve o zaman bunların bellerinin kırılacağı. şeklindeki konuşmaları üzerine, Sıkıyönetim Kumandanının verdiği bir emirle 3. ve 4. Bölükler tekrar fakülte bahçesine girmişler ve öğrencileri cop kullanarak binaya sokmaya çalışan emniyet mensuplarına yardıma başlamışlardır. (Bu konuşmalar tanıklarca duyulmuştur)”şeklindedir. 

—Benim size vereceğim elebaşı niteliğinde kimse yoktur. Eğer onların başında ben geliyorsam, önce beni tutuklar, götürürsünüz, sonra da yöntemlerinizi uygulayarak, öteki elebaşlarını bulursunuz, dedim. 



29 Nisan 1960, Siyasal Bilgiler Fakültesi Bahçesi 
Kaynak: Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanlığı, Fotoğraf Arşivi 

Namık Paşa sağduyusunu kullandı, koluma girdi, onlardan 5 – 6 metre uzakta, pazarlığı yineledik ve hemen Ankara Emniyet Müdürü ve birkaç subayla içeriye koştuk. 
Çok kısa bir sürede emniyet kuvvetleri dışarıya çıkarıldı, örgenciler, öğretim üyeleri birer ikişer binadan ayrıldı. Böylece Hukuk Fakültesinin başına gelenler bir ölçüde bizim de başımıza gelmemiş oldu. 

Ben bir Tıp Fakültesi öğretim üyesinin arabası ile hastaneleri dolaştım, yaralıları ziyaret ettim. Ayakta tedavi görenler, hatta yatırılanlar, fişlere geçirilmek korkusu ile kimliklerinin yazılmasını istememişler. Hastane görevlileri de buna gerek duymadan ellerinden geleni yapmış. Bu nedenle ziyaretimiz, büyük ölçüde anonim kaldı. 

Cebeci Caddesi, uzun süre, araba trafiğine kapatıldı. Olayı duyan binlerle, belki onbinlerle 

Ankaralı kadın, erkek, büyük küçük, çoluk çocuk, Kurtuluş‘la Dikimevi arasında, tam anlamıyla sessiz. diyeceğimiz yürüyüş yaptılar, gidip geldiler. Halk 29 Nisan SBF olayına KANLI CUMA adını takıvermişti. 

* * * 

29 NİSAN 1960 GÜNÜNÜ BİR DE ALPASLAN IŞIKLI HOCAMIZIN SATIRLARINDAN ÖĞRENELİM: 

6 Alpaslan Işıklı hocamın, bu sayıdaki yazısında bu olay çok daha genişçe anlatılmaktadır. Serdar Şahinkaya. 
7 Alpaslan Işıklı (2002) Gün Doğmadan. s.31–32 

İnek Bayramının Kırmızı Boyası ve 27 Mayıs (…) 

Sıkıyönetim emrindeki atlı birlikler gençleri kuşatma altına aldı. Gençlerin dağılacağı yoktu. Bu arada, iç yüzünü benden başka çok az kişinin bildiği ilginç bir olayı anlatmadan geçmemem gerekir diye düşünüyorum. 

SBF'nin ünlü bir İnek Bayramı vardır. İnek Bayramı, her yılın sonunda öğrencilerin mizah ustalığının sergilendiği birkaç günlük bir eğlence ve özeleştiri ortamı oluşturur. 
O yılki İnek Bayramı için alınan kırmızı boyalar, bambaşka ve hiç tahmin edilemeyecek bir işlev gördüler. Fakültenin etrafı atlı birlikler tarafından kuşatılınca, bu boyaları kullanarak geniş karton kâğıtlara “ya hürriyet, ya ölüm!” yazarak fakülte binasının caddeden görünen duvarlarına astık. Aceleyle ve özentisiz yazıldığı için, boyalar, yer yer akıp damlamış, uzaktan bakıldığında kanla yazılmış görüntüsü veriyordu. Bu yazının, bizim maksadımızı çok aşan sonuçları oldu. 

27 Mayıs'ın ardından Altan ve Örsan Öymen'in hazırlayıp yayınladıkları bir yazı dizisinde, SBF öğrencilerinin, Fakültelerinin duvarına kanlarıyla “ya hürriyet, ya ölüm” yazdıkları anlatıldı. Bundan kısa bir süre sonra aynı haber, ünlü Amerikan dergisi Time'da da yer aldı. Kuşkusuz, Fakülte binasına doğru ateş açılmış, duvarlar delik deşik edilmişti. Ancak, kaçarken kolunu bacağını inciten arkadaşlarımızın dışında yaralanan olmamıştı. 

Bu haberi okuyunca, farkında olmadan Amerikalıları da işletmişiz diye düşündüğümüz oldu. Ancak, aradan geçen zaman boyunca olaylar üzerinde düşündükçe, kimin kimi nasıl işlettiği konusunda farklı bir takım boyutlar ortaya çıkmaya başladı. Acaba, 27 Mayıs'ın Amerika ile bağlantılı bazı dış boyutları var mıydı?7 


2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR



* * *