Dolmabahçe Mutabakatı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Dolmabahçe Mutabakatı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Ocak 2021 Perşembe

ERDOĞANİZME DUR DİYEBİLMEK

ERDOĞANİZME DUR DİYEBİLMEK


Feyzi Çelik
ÇÖZÜMÜN UÇURUMUNDAKİ SÜREÇ VE KÜRDİSTAN
27.05.2015 

Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığının konuşulmaya başladığı 2013 yılında dönemin başbakan yardımcısı Bekir Bozdağ, Erdoğan'ın CB seçilmesi halinde fiili yarı başkanlık sistemine geçileceğini söylemişti. Erdoğan seçilir seçilmez "alışılmış cumhurbaşkanları gibi olmayacağım" demişti. Gerçekten de öyle oldu. Hatta daha da ileri giderek "fiili başkan" oldu. Erdoğan'ın CB olması, sadece fiili başkanlık dönemini başlatmadı. Yeni Türkiye adı altında Kemalizm'den sonra Erdoğanizm dönemini başlattı. Bu dönem AKP'nin 12 Yıllık iktidarından farklı bir dönemdir. Bir çok hukuksuzluğa rağmen, Anayasa ve yasalara uygunluğa şeklen de olsa uyuluyordu. Erdoğan'ın CB'liğinin ilk günlerinde, seçim sonuçları Resmi Gazete'de yayınlanmasına rağmen bir süreliğine AKP Genel Başkanlığı ve başbakanlığa devam etmiş olmasıdır. Özellikle Abdullah Gül'ün AKP'ye dönüşünü engelemede gösterdiği hukuksuzluk, hukuksuzluk boyutunun AKP'yi de etkilediğinin örneklerinden biriydi. Partiyi "emanetçi" bir anlayışla Davutoğlu'na teslimi de bu hukuksuzluğun sonuçlarından biriydi. Davutoğlu bir süreliğine buna karşı koymuş gibi göründüyse de Erdoğan'ın önce Başbakanlık olarak inşa edilen sarayın Aksaray adı altında CB'lığına tahsis edilmesi Erdoğan'ın CB'liği ve Başbakanlığı birlikte yürüteceğinin işaretiydi. Zaman geçtikçe, Erdoğan geçiş dönemini ustalıkla ve hiçbir iç muhalefetle karşılaşmadan aştı. Parti üzerinde egemenliğini tahkim etmekle kalmadı "tarafsız Cumhurbaşkanlığını" bir tarafa attı. AKP'nin lideri olmaya devam ettiği algısını normalleştirdi. Açılış, kabuller adı altında partilerden önce seçim propagandasına başladı. Seçimlere yaklaştıkça meydanlarda daha fazla yer almaya başladı. 

Erdoğan'ın siyaset meydanına çıkışı öyle sanıldığı AKP'ye seçim kazandırmaktan öte anlamlara sahiptir. AKP'nin yeniden çoğunluğu kazanıp hükümeti kurması halinde, bu hükümetin CB karşısında güçlü bir hükümet olmayacaktır. Çok sayıda meclis dışından bakana yer verileceği gibi Diyanet İşleri Başkanlığı gibi bürokratlar "dini liderlik" seviyesine çıkartılabilir. Erdoğan'ın seçim meydanlarında Diyanetle ilgili söyledikleri bununla ilgilidir. Diyanet İşleri Başkanını Papa ile karşılaştırıp, Papa benzeri bir yakıştırmanın ötesinde neredeyse Türkiye'yi aşacak şekilde dini lider olarak tanıtması, özel uçak tahsis edeceğini söylemiş olması, Erdoğan'ın devlet yönetimini seçilmişlerden çok atanmışlarla yapacağını gösteriyor. Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez'in Miraç Gecesinde Meclisi Aksa'da namaz kıldırmış olması, Diyanete verilen rolün Türkiye'nin sınırları dışında olduğunu gösteriyor. Yurtdışı gezileri için uçak tahsis edilmesi de ileriki süreçte Mehmet Görmez'in en az bir dış işleri başkanı kadar yurtdışı gezilerine gönderileceğini gösteriyor. 
Erdoğan'ın Anayasa'nın 107.maddesinde yazılı CB Genel Sekreterliğinin yapısını "Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle" düzenleyip, "paralel" bir yönetim oluşturması na benzer uygulamalar Milli Eğitimden Dışişlerine kadar yaygınlaşabilir. Erdoğan'ın yurtdışı ziyaretlerinde dışişleri bakanı Mevlut Çavuşoğlu'dan daha fazla gitmesi, kritik konularda açıklamaların CB Sözcüsü İbrahim Kalın tarafından yapılmış olması, dışişleri gibi bir konunun doğrudan doğruya CB'ye bağlı olduğunu göstermektedir. 

Benzer değişik uygulamaların alanlarından en önemlisi ekonomi alanında olacaktır. Merkez Bankasının bağımsızlığının kaldırılacağı bu dönemde ekonomiye yoğun bir devlet müdahalesi damga vuracaktır. Şirketlere el koyma bu dönemde sıkça yaşanabilir. Şu anda Saray'da son gaz bunun hazırlıkları yapılıyor. 

Çözüm sürecini rafa kaldırması da buna dahildir. CB'nin, Dolmabahçe mutabakatı na ve izleme kuruluna yönelik tepki göstermesinden sonra Yalçın Akdoğan'ın "CB'nin söyledikleri bizim için talimattır" demiş olması CB'nin herşeyi kendi merkezine aldığının en önemli kanıtıdır. 
AKP, 7 Haziran'da tek başına iktidarda kalmak için elinden gelen her şeyi yapacaktır. Erdoğan, seçim yaklaştıkça bu panik haliyle seçime daha fazla asılacaktır. Kutuplaştırmayı daha fazla artırarak AKP ve diğerleri algısıyla başka partilere giden oyları kendisine yöneltmeye çalışmakla yetinmeyip gayri hukukiliği yaygınlaştıracaktır. 

Toplumun, fiili başkanlığın neye mal olacağını bilerek hareket ederek fiili başkanlığın önünü kesmesi gerekir. Aksi durumda, fiili başkanlığın en önemli sonucu Türkiye'nin Suriye'deki savaşa fiilen katılmasıdır. 

Altan alta bunun hazırlıkları yapılıyor. 

***

3 Temmuz 2016 Pazar

Öcalan'ın 10 Maddesinin Genel Seçimler İle İlgisi



Öcalan'ın 10 Maddesinin Genel Seçimler İle İlgisi




Yazar: Ümit Özdağ
04 MART 2014 ÇARŞAMBA

           Türk Milleti sonunda Dolmabahçe Sarayı’ndan Abdullah Öcalan’ın PKK’ya silahlı mücadeleyi sona erdirin mesajının verilmesine de şahit oldu. Devletlerin yaşamında bir çok şey semboller ile ifade edilir. Örneğin Polonya eski adı ile Lehistan Alman ve Rus imparatorlukları arasında paylaşılmıştır. Ancak Osmanlı, Lehistan’ın parçalanması ve ilhakını kabul etmemiştir. Bundan dolayı Osmanlı sultanları Avrupalı Büyükelçileri kabullerinde hep “ Lehistan Büyükelçisini ” sormuşlar, görevliler de hep “yolda” olduğunu söylemişlerdir. Ancak devlet algısı zayıf olan bir iktidar ne yazık ki bir terör örgütünün liderine Dolmabahçe Sarayı’ndan terör örgütüne çağrı yaptırmıştır. Arkaya bir öne iki Türk bayrağı koyarak yaşananların olumsuzluğunu örteceklerine inanmışlardır.,




          








Önce neden şimdi böyle bir açıklamanın yaptırıldığını tespit edelim. 

AKP iktidarı yorgun ve kendi içinde parçalanmış bir iktidardır. Cumhurbaşkanı ve Başbakan arasında çok sert ve derinden bir kavga devam etmektedir. Erdoğan, AKP’yi %50 bandına taşımaya çalışırken, Davutoğlu, AKP’yi %45 bandında tutmayı hedeflemektedir. Çünkü Erdoğan başkanlık sistemini kurmayı hedeflerken, Davutoğlu kendisini işsiz hale getirecek başkanlık sistemine karşıdır. İki siyasi kendi kadrolarını oluşturmaktadır. Aralarındaki sorunu çözemedikleri zaman bugün olduğu gibi MİT gibi önemli bir kurum vekaleten yönetilebilmektedir. Çünkü Erdoğan, MİT’in başına Washington büyükelçisini atamak istemektedir. 

Davutoğlu mevcut büyükelçi ile devam etmektedir.

         Ekonomi tam anlamı ile bir kriz içindedir. İşsizlik ve döviz patlamıştır. 10 seneden buyana itici sektör olan inşaat sektörü durmuştur. Çünkü faizler yüksek olduğu için kimse kredi alıp gayri menkule yatırmamaktadır. Bundan dolayı Erdoğan, Merkez Bankası Başkanına saldırmaktadır. Öte yandan 10 seneden buyana ekonominin patronu olan Babacan artık inşaat sektörü ile yola devam etmenin mümkün olmadığını bildiği için Merkez Bankası başkanının arkasında durmaktadır. Davutoğlu ise Babacan’ın arkasında Erdoğan’a karşı tavır almış durumdadır. Haziran 2015’e kadar ekonomide bir iyileşme görülmesi şu anda mümkün görünmemektedir. Erdoğan’ın istediği “başkanlık sistemi” eksenli bir propagandanın AKP seçmeninde de başkanlık karşıtlığının yüksek olması ve Davutoğlu’nun bu fikri sahada güçlü bir şekilde savunmayacağının anlaşılmasından dolayı seçim propagandasının siklet merkezini başkanlık sistemi tartışmalarının oluşturması mümkün görünmemektedir.

       Halen seçimler için bu riskli adım algı yönetimi teknikleri ile AKP seçim propagandasının ekseni haline dönüştürülmüş görünmektedir. Seçmene 2015 seçimlerinde ekonomik anlamda ne yeni mega projeler ne siyasal özgürlükler vaat edebilecek durumda olan AKP seçimlerde 2015 sonrasında “barış” vaadini siyasal propagandasının eksenine oturacak görünmektedir.  Diğer bir ifade ile iktidarın seçmene sunabileceği ancak seçimlerden sonra terörün bittiği barışın geldiği bir gelecek olmaktadır. Dolmabahçe açıklamasının arkasındaki neden budur. Halk artık sonuçsuz müzakerelerden bıkmıştır. PKK’nın Güneydoğu Anadolu’ya nasıl hakim olduğunu görmektedir. Türkiye’nin bölünebileceği endişesi artmaktadır. İktidar, ustaca bir siyasal manevra ile Dolmabahçe açıklaması ile seçmene “Bizimle devam ederseniz barış gelecek” mesajını vermiştir. Ancak bu mesajın AKP açısından iki büyük riski vardır. 

Birinci risk, muhalefetin 10 madde halinde şifrelenen açıklamayı seçmene iyi anlatabilmesi durumunda Türkiye’nin üniter ve milli devlet yapısının tehlikeye gireceği ortaya çıkacaktır. 

Bu seçimlerde AKP’ye ağır bir darbe vuracaktır. 

İkinci risk ise  seçimlerden önce PKK’nın silahlı mücadeleyi bırakmak yerine bir ayaklanma denemesinde bulunması, çatışmalar çıkarmasıdır. 

Bu durumda AKP  seçmen nezlinde daha büyük bir sıkıntıya girecektir. 


http://www.21yyte.org/tr/arastirma/milli-guvenlik-ve-dis-politika-arastirmalari-merkezi/2015/03/04/8109/ocalanin-10-maddesinin-genel-secimler-ile-ilgisi

..