Darbelerin Dayanağı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Darbelerin Dayanağı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Temmuz 2016 Pazartesi

28 Şubat Askeri Darbesinin Bir Numarası


28 Şubat Askeri Darbesinin Bir Numarası 




















Adnan Tanrıverdi
Emekli Tuğgeneral
ASDER Onursan Bşk.
(18 Nisan 2012)

28 Şubat Askeri Darbesinin Bir Numarası

1984 Haziran'ında Kara Harp Akademisi Öğretim Üyeliği Görevinden, Genelkurmay Başkanlığı Özel Harp Dairesi Karargahına tayin oldum.
Yarbay Rütbesindeydim.

Birkaç ay geçmeden, PKK'nın Eruh ve Şemdinli baskınları yaşandı. 
Terörle mücadelenin içine girdik. 
Gecemizi gündüzümüze katarak bu beladan ülkemizi kurtarmanın gayreti içindeydik.
Zannederim 1984 yılının son ayları veya 1985 yılının ilk ayları idi.
Kara Kuvvetleri Karargahında görevli bir devre arkadaşım ziyaretime geldi.
Bana ?Yeni bir ihtilal komitesi kuruluyor. Seni de içinde görmek istiyorlar? dedi.
Şaşırıp kalmıştım.

Ciddiye almadım.

12 Eylül 1980 İhtilal İdaresinin, Devletin Yönetimini, Sivil Hükümete devretmesinin üzerinden henüz bir yıl geçtiğini, böyle bir oluşumu tasvip etmediğimi ve içinde bulunmak istemediğimi ifade ettim.
Arkadaşım, Kara Kuvvetleri Personel Başkanlığında görevliydi. Personel Başkanı da o zamanki rütbesi ile Tümgeneral İsmail Hakkı Karadayı idi. Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Haydar Saltuk, Genelkurmay başkanı da Org. Necdet Üruğ idi.

Bu gün geriye bakıp, taşlar yerine konulunca, 28 Şubat Cuntasının temelinin o günlerde atıldığı anlaşılıyor.
06 Kasım 1983 tarihinde Genel Seçimler olmuş, seçim öncesinde, Emekli Orgeneral Turgut Sunalp'a kurdurulan Milliyetçi Demokrasi Partisinin (MDP) kazanması için; 07 Kasım 1982 tarihinde yapılan Anayasa Referandumu ile Cumhurbaşkanı seçilen, 1980 Darbesinin Milli Güvenlik Konseyi Başkanı ve 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren, çok gayret sars etmiş; ancak 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın kurduğu Anavatan Partisi (ANAP) % 45'in üzerinde bir oyla 400 milletvekilliğinden 211'ini alarak, seçimin galibi olmuş ve hükümeti tek başına kurmuştu.
Muhtemelen, Merhum Özal'ın uygulamaya soktuğu politikalar ve liderlik yetenekleri fark edilince, ileride bu siyasi hareketin kontrolü için, 12 Eylül Darbe Liderlerinin kontrolünde bulunacak, Silahlı Kuvvetlerin içinde yeni bir cuntanın oluşturulmasına karar verilmiş olabilir.
Yeni oluşum için düğmeye, Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Üruğ mu? Yoksa bizzat Cumhurbaşkanı Kenan Evren mi bastı? 

Bunun kendilerinden ve mahiyetindekilerden başkası tarafından bilinmesi mümkün değildir.

Ama kesine yakın olan bir şey var ki, o da, bu Cuntanın içinde o zamanın Kara Kuvvetleri Personel Başkanı görevindeki Tümg. İsmail Hakkı Karadayı'nın olduğudur.
Zaten kendileri de; 2009 yılında basına yansıyan konuşmalarında ?kendisinin sicilinin bozuk olduğunu, 1960 ve 1980 darbelerinde aktif görev yaptığını, 1980 darbesinden bir yıl önce haberdar olan bir kaç kişiden biri olduğunu, kritik yerlere atamaları (o zaman, Tuğg. Rütbesinde ve Kara Kuvvetleri Tayin Daire Bşk.'ı idi.) kendisinin yaptığını? ifade ediyor.
1995 yılında tuğgeneral rütbesi ile İstanbul'da, Kartal'daki 2. Zh. Tugay Komutanı idim. Yılın başından itibaren, İslami inancını yaşamak isteyen Silahlı Kuvvetler personeli üzerinde yoğun bir baskı uygulanmaya başlanmıştı.
Şubat ayı içinde bir gün, Tugay Komutanları olarak, bağlı olduğumuz İzmit'te ki 15. Kolordu komutanlığında toplantıya çağırıldık. Kolordu Komutanımız, 1994 yılı Aralık Şurasında görüşüldüğünü değerlendirdiğim bazı konularda açıklamalar 
yaparak, her birimizin eline birer kağıt tutuşturdu. Bana verilen belgede başlık ve imza hanesi yoktu.Üzerinde ise; ?Aşağıda isimleri bulunan, birliğiniz mensubu subay ve astsubayların irticai faaliyetlerde bulunduğu tespit edilmiştir. Kendilerine bu faaliyetlerden vazgeçmeleri telkin edilecek. Tutumunda değişiklik olmayanlar hakkında, Silahlı Kuvvetlerden ilişik kesme işlemi yapılacak. Bu işlemleri yapmayan amirleri hakkında da işlem yapılacaktır.? 
mahiyetinde bir yazı ve altında da dört subay ile on dört astsubayın ismi bulunuyordu.İki buçuk yıldır bu tugayın komutanı idim. İsimleri belirtilen personel, birliğimizin en çalışkanları arasındaydı. 

Ama, inançları ile ilgili olarak, bu belgede yazılan özelliklerini bilmiyordum. Bu kişiler hakkında, üst makama bir bilgi gönderilmiş olsaydı, benim bilmem ve imzam ile gitmesi gerekirdi. Kolordu Komutanımızın da bilgisi bu belge vasıtasıyla olmuştu.
O zaman, bu personelin ismi ve inançları ile ilgili özellikleri, birliğimizin içinden birileri tarafından, komuta kanalları atlanarak, gönderilmişti.
Geriye bakıp o günleri düşündüğümüzde ve ?28 Şubat Darbesi? ve ?Batı Çalışma Grubu? ile ilgili olarak, E. Org. Çevik Bir'in, basına yansıyan ifadesinde; ?yaptıklarımızı, Milli Güvenlik Kurulunun (MGK) emri ve Milli Güvenlik Siyaseti Belgesinin (MGSB) gerekleri olarak yaptık. Yapmasaydık, suçlu olurduk.? anlamına gelen sözleri değerlendirildiğinde, 28 Şubatın baş aktörünün tanınması için, ?Batı Çalışma Grubunun? kuruluş tarihi ile MGSB 'de irticanın iç tehdit olarak birinci sıraya konduğu tarih önem kazanmaktadır.
Önce MGSB'de irticanın öncelikli tehdit haline hangi tarihte geldiğini irdelemeye çalışalım. MGSB'nin hazırlanma sorumluluğu Bakanlar Kuruluna aittir. Bu belge genelde MGK Genel Sekreterliğince ve Genelkurmay Başkanlığı direktiflerine göre hazırlanıp, özellikle zayıf koalisyon hükümetlerine, bütün ayrıntıları gösterilmeden onaylatılan, ayrıca da darbelere gerekçe yapılan bir belge olduğu için, 1994:1995 tarihlerindeki Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Genelkurmay Başkanının kim olduğu önem kazanmaktadır.

30: 08. 1994: 30. 08. 1998 Tarihleri arasında Org. İsmail Hakkı Karadayı Genelkurmay Başkanı; 
20.11. 1991: 16.05.1993 tarihleri arasında Süleyman Demirel, 25.06.1993:06.03.1996 tarihleri arasında da Tansu Çiller Başbakan; 17.04. 1993 tarihinden önce Turgut Özal, 16.05. 1993 tarihinden sonra da Süleyman Demirel Cumhur Başkanı idi.

Normal şartlarda; Org. Doğan Güreş'in görev süresi bir yıl uzatılmasaydı, 30.08.1993 tarihinde emekli olacak, yerine de Org. Muhittin Fisünoğlu Genelkurmay Başkanı olacaktı. Anlaşılan, bu görev süresinin uzatılması ile, 1984 yılında belirttiğimiz cunta bağlantısı nedeniyle, Org. İsmail Hakkı Karadayı'nın önü, Süleyman Demirel tarafından açılmıştır.
Birliğimizdeki inançlı insanların listesi, 1994 Aralık Şurasına, Komuta kanalı dışında gönderildiğine göre, ?

Batı Çalışma Grubunun? bu tarihten önce işe başlamış, bu grubun teşkiline ihtiyaç gösteren MGSB'de ondan önceki bir tarihte, Süleyman Demirel'in Başbakan olduğu dönemde, zamanın Cumhurbaşkanından gizli olarak değiştirilerek irtica birinci tehdit olarak gösterilmiş olmalıdır. Zaten, Süleyman Demirel Başbakanlığı sırasında, mutad olan haftalık görüşmeler 
için Cumhur Başkanlığı köşküne gitmezdi. 

Sonuç; MGK Destekli 28 Şubat 1997 Askeri Darbesinin ve bu darbeyi yapan Cuntanın perde arkasındaki gerçek Lideri 1984'lerde yeni Cuntayı oluşturan Lider değil ise, Genelkurmay Başkanı Org. İsmail Hakkı Karadayı dır, diyebiliriz. 

Yetkiyi sivillere devredecek darbecilerin, müteakip darbeye kadar, yeni bir cunta oluşturmaları ve bu cuntayı kontrollerinde tutmasının doğal bir korunma tedbiri olduğu da akıldan çıkarılmamalıdır.

Kanaatimce; 28 Şubat 1997 Askeri Darbesinin birinci dereceden sorumluları, o tarihteki MGK 'nun asker üyeleri olan Gnkur. Bşk. Org. İsmail Hakkı Karayı, KKK Org. Hikmet Köksal, Dz.KK Ora. Güven Erkaya, Hv.K.K. Org. Ahmet Çörekçi, 
J.Gn.K. Org. Teoman Koman, MGK Gn. Sek. Org. İlhan Kılıç ile Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel; ikinci dereceden sorumluları, o tarihlerdeki Yüksek Askeri Şura'nın Asker üyeleri, üçüncü dereceden sorumluları da darbeye destek veren 
Yüksek Yargı, YÖK, Basın ve STK'lar dır.

Yargılamanın asıl sorumlulara ulaşması dileğimizdir. 

18 NİSAN 2012
Adnan Tanrıverdi
Emekli Tuğgeneral
ASDER Onursan Bşk.

http://www.adnantanriverdi.com/index.php/askeri-konular/milli-guvenlik-konulari/milli-guvenlik-siyaset-belgesi/315-28-subat-askeri-darbesinin-bir-numarasi-18-nisan-2012.html

Darbelerin Dayanağı,



Darbelerin Dayanağı,


 (20 Nisan 2004)
Adnan Tanrıverdi 
tarafından yazıldı.

DARBELERİN  DAYANAĞI














TBMM nde olumlu bir gelişme yaşanıyor. Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ni siyasetin merkezinden çekip almak için iktidar ve muhalefetin anlayış birliği içine girdiğine dair sinyaller veriliyor. Hayırlı bir gelişme olarak değerlendiriyorum.

Milli Güvenlik Kurulunun ( MGK ) kuruluş , görev ve yetkilerini düzenleyen  1982 tarihli T.C. Anayasasının 118 inci maddesi ve 2945 sayılı MGK  Kanunu; Türk Silahlı Kuvvetleri üst komuta kademesini (Gnkur Bşk. ve Kuvvet Komutanlarını) aktif siyasetin merkezine oturturken ; 211 Sayılı TSK İç Hizmet Kanunun 35 inci maddesi de ,  meşru düzenin Silahlı Kuvvetler tarafından ortadan kaldırılması için yapılan darbelere ve Milli İradeye yapılan müdahalelere  dayanak olarak gösterilmektedir.

MGK ile ilgili düşünceleri bir başka zamana bırakalım. Ama darbelerin mevcut mevzuattan nasıl destek aldığı hususunun üstünü biraz açalım.

TSK İç Hizmet Kanunun 35 inci maddesi ?Silahlı Kuvvetlerin vazifesi; Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyetini kollamak ve korumaktır.? hükmünü taşımaktadır. Bu madde, TSK?ne  iç ve dış tehditlere karşı planlar yaparak,güç geliştirerek ve muhtemel hedeflere karşı eğitim ve öğretim faaliyetlerini yürütme görevi vermektedir. 

Türk Silahlı Kuvvetleri:

Dış düşmana karşı Türk yurdunun  korunması görevini , Anayasanın 92 nci maddesine göre TBMM'nden ;

Ülke genelinde baş gösteren ayaklanma, Cumhuriyete karşı eylemli bir kalkışma ve anayasal düzeni ortadan kaldırmaya yönelen yaygın şiddet hareketleri  gibi İÇ TEHDİTLERE karşı  Türkiye Cumhuriyetini koruma görevini de, Anayasanın 119 
ve 122 nci  maddelerine göre, olağanüstü hal veya  sıkıyönetim ilan etmek suretiyle, Bakanlar kurulundan alması gerekirken;

Emir Komuta zinciri içinde veya bir başka türlü, mevcut  meşru düzeni ortadan kaldıracak şekilde güç kullanması veya kullanma tehdidinde bulunması , TSK'nin bizatihi kendisini anayasal düzene ve meşru otoriteye karşı bir tehdit konumuna 
sokmaz mı?

TSK'nin, kendiliğinden Türk yurdunu korumak amacıyla bir komşu ülkeye savaş açması düşünülemezken; Cumhuriyeti korumak ve kollamak perdesi arkasında ,  Anayasal düzeni alt üst etmesi  normal karşılanabilir mi?

Tabii ki bunları normal karşılamak mümkün değildir. Bu fiilleri işleyenler, en azından Askeri Ceza Kanununun 100:102 nci maddeleri ile düzenlenen suçlardan yargılanmaları gerekmektedir.

Bu konunun önemli bir diğer yönü de, TSK'nin iç güvenlikle ilgili planlama sürecidir. TSK , askeri stratejik konseptin hazırlanması için gereken verileri , Bakanlar Kurulu tarafından hazırlanması icabeden MİLLÎ GÜVENLİK SİYASET BELGESİ' nden almaktadır. Bu belge genelde askerler tarafından hazırlanır ve Bakanlar Kuruluna onaylattırılır. Böylece, güvenlikle ilgili sorumlulukları TSK? ne havale etme kolaycılığını benimseyen kabineler, Silahlı Kuvvetlerin iç müdahalelerine zemin hazırlamış olurlar.

Bu belgenin bir bölümünde iç ve dış tehditler detayları ile incelenir. Süs olsun diye değil, ilgili birimlerce ve özellikle TSK tarafından tedbirler alınsın, planlar geliştirilsin, kuvvetler hazırlansın diye iç tehdit unsurlarına yer verilir. Yani tehdidi tespit etmeyi de tedbiri almayı da Silahlı Kuvvetlere yaptırırsanız, EMASYA planlarından ve sivil otoriteye müdahale edilmesinden şikayet edemezsiniz.

SONUÇ olarak : 
Devletin yönetiminde kurumlar arasında istişare ve koordinasyon etkin bir şekilde işletilmelidir. 

Ancak sorumluluk ve otorite bölünmemelidir. 

YASAMA ve YÜRÜTME yetki ve sorumluluklarına tam olarak sahip olmalıdır. 
TSK iç siyaset ile ilgilenmek zorunda  bırakılmamalıdır.

İktidarlar ilk iş olarak, Milli Güvenlik planlamalarının dayanağı olan, 
* Milli Güvenlik Siyaset belgesini kendi Milli Siyaset ve Milli Stratejileri doğrultusunda, gerçek tehdit unsurlarına göre hazırlamalıdır. İç güvenlikle ilgili planlama , koordinasyon ve harekât merkezi faaliyetleri İçişleri Bakanlığı Karargâhında, dış güvenlikle ilgili faaliyetler Genelkurmay Başkanlığı Karargâhın da yürütülmelidir.

Silahlı Kuvvetleri müdahaleye kadar götüren Anayasa hükümleri ve kanunlar başka türlü yorumlara imkân vermeyecek şekilde TBMM?nce ele alınıp yeniden düzenlenmelidir.

Coşkun bir nehir çevresinde  bentler geliştirilmediği zaman , taşkın dönemlerinde tahribatın nerelere uzanacağı nasıl bilinemez ise; yetkileri kanunlarla sınırlanmayan silahlı gücün ehil olmayan ellerde zararlarının uzanacağı yerler de bilinemez.
  

20.04.2004
Adnan Tanrıverdi (Emekli General)


http://www.adnantanriverdi.com/index.php/siyaset-konulari/ic-siyaset/355-darbelerin-dayanagi-20-nisan-2004.html


****