Bin yokmuş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Bin yokmuş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Aralık 2015 Pazar

TÜRKİYE NİN 28 ŞUBAT SERÜVENİ.VE AKTÖRLERİ ' Bir ' varmış ' Bin ' yokmuş 1




 TÜRKİYE NİN 28 ŞUBAT SERÜVENİ,

ve 

AKTÖRLERİ 

' Bir ' varmış ' Bin ' yokmuş' 1

'Bir' varmış 'bin' yokmuş

1997’nin en soğuk günlerinde milletin üzerine kâbus gibi çöken 28 Şubat, çok can yaktı. Sancılı günlerin bitmesi beklenirken ‘bin yıl’ hesapları yapıldı. 15 yıl sonra milletin hesabı galip geldi, Çevik Bir ve diğer sorumlular sorguya alındı.









Türkiye, 1950’deki demokratik seçimlerle çok partili hayata geçti. Ancak Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), iç güvenliğin tehdit altında olduğunu iddia ederek birçok darbe ve muhtırayla demokrasiyi yaraladı. TSK, 1960 ve 1980’de iki kez yönetime el koydu; 1971 ve 1997’de de hükümeti istifaya zorladı. 2007’den sonra da bazı muvazzaf ve emekli subaylar, darbe ve kaos planlarıyla rejimi kontrol altına almaya çalıştı. Bugün mahkemeye yansıyan Sarıkız, Ayışığı, Yakamoz ve Eldiven darbe teşebbüsleri, Balyoz darbe planı ve İrticayla Mücadele Eylem Planı, ‘Ergenekon’ denilen bu yapının ne kadar ciddi adımlar attığını tüm çıplaklığıyla ortaya koydu. Ancak demokrasinin devamını arzu eden geniş kitle, darbecilere aradıkları fırsatı vermedi. Halk, darbe oyunlarını hep sandık yoluyla bozdu. Bu açıdan 12 Eylül 2010 Referandumu, önemli bir milattı.
AK Parti hükümetinin 12 Eylül darbesinin 30. yıl dönümünde anayasa değişikliği için halka sunduğu referandum ülkeyi yeni bir alana taşıdı. Yüzde 58’in oyuyla kabul edilen anayasa değişiklikleri, geçmişte halka kurulan kanlı ve kirli tuzakların yargıya taşınmasına da imkân verdi. Özellikle geçici 15. maddenin kaldırılmasıyla birlikte 12 Eylül darbecilerine yargı yolu açıldı. Halk, şimdi geçmişte kendine kurulan tuzaklarla yargıda hesaplaşıyor. Yaklaşık bir yıl önce yapılan suç duyurularıyla yargıya taşınan 1980 darbesi bugün mahkeme aşamasında. Darbeci Kenan Evren ile Tahsin Şahinkaya’nın mazeret bildirip katılmadığı tarihî davanın ilk duruşması 4 Nisan’da yapıldı. Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Kemal Çetin, iddianamesinde Evren ve Şahinkaya için ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istiyor. Türkiye’de darbecileri ilk kez hâkim karşısına çıkarması açısından tarihî olan bu dava ile birlikte kamuoyunda ‘28 Şubat da yargılansın’ gündemi oluştu. Geçen hafta Türkiye’nin Suriye krizine kilitlendiği günlerde Ankara merkezli, 5 ilde yapılan ani bir operasyonla 28 Şubat darbecilerinin de mahkeme huzuruna taşınma süreci başladı.
28 Şubat soruşturması kapsamında dönemin en önemli aktörlerinden emekli Orgeneral Çevik Bir’in de aralarında bulunduğu 31 kişi hakkında gözaltı kararı çıkarıldı. Özel Yetkili Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekilliği tarafından yürütülen soruşturma kapsamında gözaltı kararı çıkarılanlardan 2’sinin yurtdışında olduğu belirlendi. 3 kişiye ise ulaşılamadı. Yurtdışındakilerin getirilmesi için resmî yazışmalar devam ederken; soruşturma, “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek” suçlamasıyla yürütülüyor.
Aralarında eski Genelkurmay 2. Başkanı emekli Orgeneral Çevik Bir ile emekli Tuğgeneral Abdullah Kılıçarslan’ın bulunduğu 26 şüphelinin Ankara Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’nde ifadeleri alındı. Gözaltına alınanların büyük çoğunluğunu 28 Şubat sürecinde Genelkurmay Karargâhı, Özel Kuvvetler Komutanlığı ve Psikolojik Harekât Daire Başkanlığı’nda görev yapan isimler oluşturuyor. Şüphelilerin, Refah-Yol (RP-DYP) hükümetinin iktidardan uzaklaştırıldığı 28 Şubat sürecinin başlatılması ve yönetilmesinde önemli rol üstlenen çekirdek kadro olduğu, sonrasında Batı Çalışma Grubu’na (BÇG) kaynaklık ettikleri belirtiliyor. Emniyet ve savcılık sorgularında şüphelilere bu konular soruldu.
28 Şubat sürecinde kamuoyu oluşturmada aktif rol oynayan Genelkurmay Psikolojik Harekât Dairesi ise yazışmalarında “Doğru Yol Partisi milletvekillerinin istifa ettirilerek Refah-Yol hükümetinin düşürülmesini” en önemli faaliyet olarak gösteriyor. Milletvekillerinin istifa etmeleri için “Paşamızın selamı var” denmesinin yeterli olduğu aktarılıyor.
Operasyonla 28 Şubat’ta aktif rol oynayan askerler ile iki avukat gözaltına alınırken, o dönemde attıkları manşetlerle askerlere zemin sağlayan gazeteciler mevzilerinden ‘Hükümet rövanşizm peşinde’ suçlamasıyla yargı sürecini akim bırakmaya çalışıyor. Ulaştığımız kaynaklar, operasyonun sonraki dalgalarında bazı iş adamlarıyla gazetecilerin de sorgulanabileceğini iddia ediyor. Zira 28 Şubat döneminde askerin yanında medya ve iş dünyasından bazı sivil unsurlar da rol alıyordu.
28 Şubat döneminde Emniyet Genel Müdürlüğü’nde İstihbarat Dairesi Başkanı olarak görev yapan Bülent Orakoğlu, 28 Şubat’ın Balyoz başta olmak üzere diğer darbe girişim süreçlerine örnek olduğunu söylüyor. 28 Şubat soruşturmasının ‘rövanşizm’ düşüncesiyle yapıldığı iddialarının ise bir psikolojik harekât olduğunu belirtiyor. 28 Şubat soruşturmasının mahkemeye taşınıp sonuçlanmasını Türk demokrasisi için hayati görüyor: “Birtakım darbeci medya unsurları, hesap vermemek için bu işe dört elle sarıldı. Rövanşizm meselesini kimin çıkardığı da soruşturmayla çıkar. Bu sürecin ortaya çıkarılması gerekiyor ki bir daha Türkiye darbe süreçleriyle karşılaşmasın.”
Orakoğlu, ‘Batı Çalışma Grubu’ çerçevesinde başlayan operasyonun sivil unsurlara kayacağını söylüyor. Süreçte büyük bir soygun yapıldığını, o tarihlerde üst düzey askerlerin bazı ülkelerde birtakım alım ve satım işlerine giriştiğini aktarıyor: “28 Şubat ülke ekonomisine darbe vurdu, yargının siyasallaşmasına sebep oldu, ülkenin dış stratejilerine ve dünyadaki saygınlığına gölge düşürdü. O dönem Türkiye’nin ‘millî–manevi değerleri’ suç kabul edildi. Bu bağlamda sürecin dış bağlantılarının da irdelenmesi gerekiyor. İşin ucu dönemin cumhurbaşkanına kadar uzanıyor. Bu işin içinde kim varsa üzerine gidilmeli ve hatta bu süreçlerden ders alınarak bazı mevzuatlar, kanunlar yeni anayasa ile değiştirilmeli.”      
Soruşturma savcıları
28 Şubat postmodern darbesini soruşturan Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Kemal Çetin, 12 Eylül 1980 askerî darbesini de soruşturmuştu. İlk duruşması 4-5-6 Nisan’da yapılan ve Kenan Evren ile Tahsin Şahinkaya’nın yargılandığı 12 Eylül davasında, Çetin, duruşma savcısı olarak görev alıyor. Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Mustafa Bilgili ise Ankara’nın Çukurambar semtinde 19 Aralık 2009’da iki subayın ihbar sonucu gözaltına alınması ve subayların görev yaptığı Seferberlik Bölge Başkanlığı’ndaki iki kozmik odanın 26 gün aranmasıyla Türkiye gündemine oturan ‘Kozmik Oda’ soruşturmasını yürütüyor. Olay kamuoyuna Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a yönelik bir suikast girişimi olarak yansımıştı.
Hükümet karşı değil
Operasyonun medyaya yansımasının ardından cumhurbaşkanı, başbakan ve bakanlardan önemli açıklamalar geldi. Farklı isimler yargı sürecinin ilerlemesi paydasında buluştu. Süreçle ilgili bir açıklama yapan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, süreci tabii gördüğünü söyledi: “Yakın siyasi tarihimizin bir ara dönemi olduğunu hepimiz biliyoruz. Hafızalarımızda hâlâ tazedir. Dolayısıyla böyle bir olağanüstü dönemde yaşanan hukuksuzlukları takip etmek de ve bununla ilgili hukuki sürecin başlaması da tabiidir. Bunu böyle görmek gerekir.”
Başbakan Erdoğan da kimsenin intikam hırsıyla hareket etmediğini vurguladı: “Yaşananlar bir intikam hırsı olarak ele alınamaz. Sürecin sadece demokratik parlamenter sistemlerin gereği olan bir süreç olması, bunun böyle bilinmesi gerekir. Temenni ederim ki kısa sürede neticelenerek adalet yerini bulur.”
Daha önce 28 Şubat’ı AK Parti’nin yargılamayacağını iddia eden CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ise soruşturmanın intikam duygusuyla başlatıldığını iddia etti: “Eğer bir yerde hukuksuzluk varsa, baskı varsa, adaletin, insan haklarının gerektirdiği şekilde herkesin yargılanmasına biz ses çıkarmayız. Adil şekilde olmak koşuluyla herkes gidip savunmasını yapabilir. Ama bugünkü Türkiye’de ben adaletin olmadığını söylüyorum, adalet yok. Kişi savunma hakkını kullandı diye, hapse mahkûm oldu bizim ülkemizde. Hangi adaletten söz ediyorsunuz? Adaleti intikam duygusuyla arayamazsınız. Adalet intikam duygusuyla aranırsa, orada adalet olmaz.”
Şimdi herkes, 28 Şubat soruşturmasının en kısa sürede adil bir şekilde sonuçlanmasını ve milyonlarca kişiyi mağdur edenlerin adalete hesap vermesini bekliyor.

Darbenin dili!


Süreç ve postmodern nevinden benzetmeler sadece birer kılıf; 28 Şubat dört başı mamur bir darbeydi. Öncesi ve sonrasında yaşananlar bu iddiaya şahitlik ediyor. Refahyol hükümetinin düşürülmesi, yerine kurulacak olana doğrudan müdahale, ekonomik ve sosyal hayatı dizayn etme girişimleri hep klasik darbe özellikleri. İcra ediliş şekli ve kullanılan vasıtalardan dolayı ise ‘postmodern’ nitelemesini hak ediyor. Fiilî gücün yerine psikolojik harp unsurlarının tercih edilmesi, silahsız kuvvetlerin ön plana çıkması ve kendine ait bir literatürün oluşmasını beraberinde getirdi. Aktörlerinin kullandığı veya mağdurlarının dilinden dökülen kelimeler deyimleşti ve siyaset dilimize yerleşti. Söz konusu kelimelerin alt alta sıralanması bile tek başına darbe iddiasını ispatlamaya yetiyor. Nasıl ‘düşükler’ dendiğinde 27 Mayıs akla geliyor. ‘Ziverbey’i duyan 12 Mart’ı hatırlıyor. ‘Netekim’ ve ‘şartlar olgunlaştı’ ifadeleri 12 Eylül’le özdeşleşti. Aşağıda sıralayacağımız kelimeler de 28 Şubat sözlüğünün sayfalarını dolduruyor.
Bir üst düzey askerî yetkili: Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir’in müstearıydı. Böyle başlayan haberlerin onun telkin ve talimatı doğrultusunda hazırlandığını herkes bilirdi. O, meşhur bir meçhuldü.
Postmodern darbe: 28 Şubat’ın göbek adı. Askerin kışladan çıkmayıp süngünün ucunu göstererek sonuç almasını anlatıyor.
Silahsız Kuvvetler: Askerî müdahalenin aktif isimlerinden Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya’ya izafe edilen plan. Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök’ün köşesinden duyuruldu. Daha sonra kimi yazarlar buna doktrin bile dedi. Hükümeti çekilmeye zorlamak için medyanın öncülüğünde dernek ve sendikalar harekete geçirildi. Yargı’ya ağırlıklı rol biçildi. Yardım ve yataklık ilk defa böylesine ödüllendirildi ve ‘silahsız kuvvetler’ olarak adlandırıldı.
Brifing: Karargâhta hazırlığı yapılan eylem planlarının uygulayıcı silahsız kuvvetlere aktarım süreci. Operasyonel birlik(!) olan medya ve yargıya toplu brifing seanslarıyla yükleme yapıldı.
Beşli Çete: Sefer görev emri almış ihtiyat birliği gibi darbecilerin yanında saf tutan iş dünyasından beş ‘sivil’ toplum örgütü. İki işçi sendikası, iki esnaf örgütü ve bir işveren sendikası.
Andıç: Eylem planı öncesi hazırlığı ifade eden askerî bir terim. Şemdin Sakık’ın ifadelerine yalanlar eklenerek gazeteciler ve sivil toplum örgütleri hedef gösterildi. Cengiz Çandar ve Mehmet Ali Birand hain ilan edilerek işini kaybetti. Akın Birdal uğradığı suikasttan 6 kurşunla kurtulmayı başardı. Genelkurmay andıcı resmen kabul etmesine rağmen, failleri ne idari ne de adli soruşturmaya uğradı.
Batı Çalışma Grubu: Deniz Kuvvetleri’nde kurulup bütün birliklere teşmil edilen çekirdek cunta kadrosu. Ordu içinde ve sivil hayatta fişlemeler yaptı, istihbarat örgütü şeklinde çalıştı. Yaklaşık 6 milyon kişiyi özel hayatıyla birlikte fişlediği tahmin ediliyor. Askerlik görevini yapan bir polis memuruna, Kadir Sarmusak’a yakalanınca çok kızdılar. Polis ve onun istihbarat birimlerinden intikam almak için her fırsatı değerlendirdiler.
Sincan tank geçişi: Belediyenin düzenlediği ve İran Büyükelçisi’nin de katıldığı Kudüs gecesine tepki olarak 20 tankın yürütülmesi. Asıl trajikomik olan, yürüyüşü kaçırıp fotoğraf çekemeyen gazeteler için yeniden geçiş yapılmasıydı.
Balans ayarı: Sincan’da tankların yürütülmesi sonrasında Çevik Bir tarafından kullanılan “Demokrasiye balans ayarı yaptık” cümlesinin kısaltılmış hâli. Şimdi Türkiye, ayar tutmayan darbe zihniyetine karşı mekanizmayı tümden değiştirmeye çalışıyor.
MGK: 1961 Anayasası’yla devlet cihazının üstüne yerleştirilen vesayet ve kontrol mekanizması. En aktif bu dönemde kullanıldığı için ismini ezberlemeyen kalmadı.
Yeşil sermaye: İşini yapmaktan başka suçu olmayan bazı vatandaşları olağan şüpheli ilan ettiler. Onların ticari hayatını bitirmek üzere kampanyalara giriştiler. En komiği bu işi sakallı köfteci avına kadar vardırmalarıydı. Bankalarında emekli general çalıştıran ve medyası olan holdinglerin hoşuna en çok giden operasyondu.
Kesintisiz eğitim: Adına siyasal İslam dedikleri öcünün kaynağı olarak eğitimi gördüklerinden ilk hedefleri okullar oldu. Özel okulları devletleştirmek ve imam hatip liselerinin önünü kesmek öncelikler arasındaydı. Zaten çok sorunlu yürüyen ortaöğretimi kaosa sokan ve milyonlarca öğrenciyi mağdur eden uygulamaydı.
F Tipi: 28 Şubat’ın emniyet başta olmak üzere kamu çalışanları arasında başlattığı cadı avının bahanesi. Birbiriyle taban tabana zıt çetelelerin dolaşıma sokulduğu ve isteyenin işine gelene inandığı şehir efsanesi. Adil Serdar Saçan’ın bile üst sıralarda yer aldığı listelerle oluşturulan paranoya.
Düğmeye basmak: Fethullah Gülen ve teşvikiyle açılan okulları yok etmek için başlatılan linç girişiminin ilk adımı. Televizyoncu Ali Kırca düğmeye kendinin bastığını ileri sürse de zamanla komplo kasetlerinin cunta eliyle hazırlandığı ortaya çıktı. Gülen’i yargılayan Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin savunma avukatlarının kasetlerin bilirkişiye inceletilmesi talebine verdiği ret kararları dikkat çekti. Kes yapıştır montajları mahkemede olmasa bile kamuoyunda kasetlerin aslıyla ispatlandı.
Susurluk: Refahyol hükümetinin alamayıp şarampole yuvarlandığı viraj. Derin devleti suçüstü yakalamışken üzerine gidilemediği gibi kamuoyunda oluşan hassasiyet hükümeti götüren bir sürece dönüştürüldü. Bu hâliyle ‘en başarılı psikolojik harekat Oscarı’nı hak eden bir operasyon.
Havada ikmal: RP-DYP hükümetinin dönüşümlü başbakanlık formülünü hayata geçirmek istemesinin adı. RP lideri Necmettin Erbakan ‘”Başbakanlığı ortağım Tansu Çiller’e devrediyorum.” diyerek istifasını sundu. Hükümet kurmaya yetecek milletvekili imzasını ekleyerek havada ikmali gerçekleştirmeye çalıştı. Ancak ‘kule’ yani Çankaya Köşkü devreye girerek planı suya düşürdü. Cuntanın tehdidiyle DYP bölündü ve Yol-Refah başlamadan bitti.
İsimli koalisyonlar: Daha önceki koalisyonlar parti isimlerinin kısaltmasıyla anılırken 95 seçimlerinden sonra Anayol, Anasol, Refahyol biçiminde kullanım başladı.
Senfoni ve çağdaş Türkiye: Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın çaldığı Beethoven’ın 9. Senfoni’sinden sonra sahneye çıkan Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in ‘işte çağdaş Türkiye’ sözleri manşetlere taşındı. ‘Gerici’lere nispet havasında bir söz. Şehirlerine gelen orkestrayı dinledikten sonra “Urus’tan beri bele zülüm görmemiştik.” diyen Bayburtluların düşüncesi değişti mi bilinmiyor!
Bin yıl: 28 Şubat’a biçilen ömür. Hangi takvim ya da gezegene göre olduğu bilinmediği için 12 Nisan 2012’ye tekabül edip etmediği kestirilemiyor.
Çevik Bey: Emekli olduktan sonra cumhurbaşkanı seçilme hülyasına kapılan Çevik Bir, Rumeli İşadamları Derneği’nde seçilmiş bir kalabalığın önüne çıktı. Bir’in yelkenini şişirebilecekler çağırılmıştı. Bilmeden ilk darbeyi Orhan Keçeli indirdi: Size Çevik Bey diyebilir miyim? Büyü bir anda bozuldu. Bozulan sadece büyü değildi; 28 Şubat’ın kudretli generalinin kimyası da alarm veriyordu. Murat Birsel’in gollük pas olarak attığı ‘İlk 100 gündeki üç icraatınız ne olacak?’ sorusu Paşa’yı sinirlendirdi. Birsel’i kendisine dirsek atmakla suçladı. Çevik Bey’in Köşk hayali yerle bir oldu. Artık Kenan Evren’in yaveri olarak geçirdiği günlerin hatıralarıyla avunacaktı.
BÜLENT KORUCU

28 ŞUBAT’IN AKTÖRLERİ


ASKERLER
İsmail Hakkı Karadayı: Dönemin Genelkurmay Başkanı. Millî Güvenlik Kurulu’nda Başbakan Erbakan’ı terlettiği konuşuldu. Cumhurbaşkanı Demirel ile işbirliği yapıp Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir’in planladığı askerî darbeyi engellediği iddia edildi. 30 Ağustos 1998’de yaş haddinden emekli oldu. 2007 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçiminde ANAP Genel Başkanı Erkan Mumcu’yu etkileyerek demokratik süreci engellediği ileri sürüldü. Bu kasetlerin montaj olduğunu ifade ederek hakkındaki suçlamaları reddetti. Encümen-i Daniş üyesi.
Çevik Bir: Batı Çalışma Grubu’nun planlayıcısı ve demokrasiye yapılan balans ayarının kahramanı! Postmodern darbenin Kenan Evren’i olmaya soyundu. Yargı organlarına ve savcılara Genelkurmay Başkanı adına talimatlar gönderdi. Önce Genelkurmay Başkanlığı beklentisi, sonra Cumhurbaşkanlığı hayalleri suya düştü. 1999’da emekli oldu. Balyoz Davası İddianamesi’nde Çetin Doğan hakkında söyledikleriyle teknik takibe takıldı. Ergenekon soruşturması kapsamında savcılara ifade verdi. 28 Şubat soruşturmasında gözaltına alınan ilk isim oldu.
Erol Özkasnak: Dönemin Genelkurmay Genel Sekreteri. 28 Şubat’ın sözcüsü ve vitrin isimlerindendi. Gazete yöneticilerine ve köşe yazarlarına ne yazacaklarını söylemek, yazmayanları tehdit etmekle görevli olduğu ileri sürüldü. Sürecin en önemli isimlerinden biri olarak yükselmeyi bekledi; ancak vazifesini tamamlamıştı. Emekli edildi. 28 Şubat soruşturması kapsamında ilk gözaltı listesinde olmaması sürpriz karşılandı. Hatta bir çok internet sitesi gözaltına alındığını duyurdu, sonra düzeltti.
Güven Erkaya: Dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı. Başbakan Necmettin Erbakan’ı ‘irticai tehdidin boyutları ve hükümetin bu konudaki duyarsızlığı’ tezleriyle MGK’da sıkıştırdığı gazetelere sızdırıldı. İrtica ile mücadele için Genelkurmay Başkanlığı’nın yürüttüğü çalışmanın karargâhının Deniz Kuvvetleri Komutanlığı olduğu ortaya çıktı. Cuntanın omurgası, başında Oramiral Erkaya’nın bulunduğu Batı Çalışma Grubu’ydu. Erkaya, iki yıl önce kolon kanserinden vefat etti.
İdris Koralp: Emekli Tuğgeneral. Ergenekon Davası kapsamında gözaltına alındıktan sonra serbest bırakılan eski MGK Genel Sekreteri emekli Org. Tunç Kılınç’la birlikte çalıştı. Kılınç’ın 3. Ordu Komutanlığı yaptığı dönemde Harekât Yardımcılığı Başkanı oldu. 28 Şubat sürecinde Hadımköy’deki 1. Zırhlı Tugay Komutanlığı’nda görevliydi. Gözaltına alınan ilk isimlerden oldu.
Abdullah Kılıçaslan: Emekli Tuğgeneral. Süleymaniye’de Türk askerinin başına çuval geçirilmesi sırasında Özel Kuvvetler Komutan Yardımcısıydı. Son genel seçimlerde MHP’den adaylığını koymuştu. 28 Şubat sürecinde Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda görevliydi. Soruşturmada gözaltına alındı.  
Ünal Akbulut: Emekli Tuğgeneral. 28 Şubat sürecinde Kurmay Albay rütbesiyle orduda görevliydi. Son olarak Genelkurmay Personel Daire Başkanı olarak Karargâh’ta görevliydi. Gözaltına alındı.   
Oğuz Kalelioğlu: Emekli Albay. 28 Şubat döneminde Psikolojik Harp Dairesi’nde görev yapıyordu. Diyanet İşleri Başkanlığı’na bir süre danışmanlık yaptı. Gözaltına alındı.  
Hüsnü Dağ: Emekli Albay. 28 Şubat döneminde bugün Genelkurmay İletişim Daire Başkanlığı adını alan Basın ve Halkla İlişkiler Daire Başkanlığı görevini yürütüyordu. Gözaltına alındı.   
Mustafa Babacan: Hüsnü Dağ’ın yardımcısı olarak görev yapıyordu. 28 Şubat’ta Basın İnceleme ve Değerlendirme Şube Müdürü’ydü.  Gözaltına alındı.
Necdet Batıran: Emekli Başçavuş. 28 Şubat’ta Genelkurmay Karargâhı’ndaki Kozmik Oda’da evrak görevlisi olarak çalışıyordu. Gözaltına alındı.
ÜNİVERSİTE







Kemal Gürüz: Dönemin YÖK Başkanı. Millî Güvenlik Kurulu kararlarının üniversitelerde uygulanmasını sağladı. Üniversite giriş sisteminde değişiklik yaparak imam hatip ve meslek liselileri mağdur etti. İmam hatip liselerinin kapatılmasını istedi. Amerikancı olduğunu söyledi. 28 Şubat’ın darbe olmadığını iddia etti. Başörtüsü yasağının mimarıydı. 7 Ocak 2009 tarihinde Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alındı. Kadir Has Üniversitesi’nde Uluslararası Danışma Kurulu üyeliği görevini sürdürüyor.
Kemal Alemdaroğlu: İstanbul Üniversitesi’nin tartışılan rektörüydü. Eğitim özgürlüğü ve insan hakları konusunda yasakları sınır tanımadı. Yolsuzluk suçlamaları sebebiyle YÖK ve Cumhurbaşkanı tarafından görevden alındı. 2003 yılında Türk Tabipler Birliği Onur Kurulu tarafından intihal suçundan iki ay meslekten uzaklaştırma cezası aldı. Ergenekon soruşturması kapsamında 21 Mart 2008 tarihinde gözaltına alındı, iki gün sonra tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.
Nur Serter: İkna odalarının mimarı. 28 Şubat sürecinde, başörtülü öğrencilere kök söktürdü. Yazdığı Siyasal İslam’da Din Tekeli isimli kitap, Refah Partisi’nin kapatılması sürecinde kaynak olarak gösterildi. Cumhuriyet mitinglerinde sıkça boy gösterdi. CHP Milletvekili.
YARGI
Nuh Mete Yüksel: Dönemin Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Savcısı. Türkiye’nin en çok konuşulan soruşturmalarına imza attı. Ankara’da ‘Demir Savcı’ lakabıyla ün saldı. Merve Kavakçı’nın evine gece yarısı baskın yaptı. Aydınlık Gazetesi’nin haberlerinden hareketle Fethullah Gülen Hocaefendi’ye dava açtı. İddianameyi mahkemeden önce medyaya vererek linç kampanyası yaptırdı. Çağdaş Eğitim Vakfı’nda yapılan aramada uygunsuz CD’leri ele geçirildi. Kendisine şantaj mı yapıldı şüphesi dile getirildi. Eski HSYK tarafından küçük bir ceza verildi. Geçen aylarda emekli oldu. 28 Şubat döneminde askerin yargıya baskı yapmadığını söyledi.
Vural Savaş: Dönemin Başsavcısı. İki partinin (Refah-Fazilet) kapatılması ve Postmodern darbenin hukuki altyapısını hazırlayan isimdi. Kapatma iddianamesinde ‘kan içici vampirler’ sözleri hukuk skandalı olarak kayıtlara geçti. Emekli olduktan sonra elini attığı her dal kurudu. Siyasette ve sivil toplum örgütlerinde aradığını bulamadı. Şimdilerde Ankara’daki evinde kitap yazmakla meşgul.

..