Atatürk Hep Yaşayacak
Yekta Güngör Özden
10.11.2008
Sayı:211
İnsanımızı kul-kölelikten yurttaşlığa, toplumumuzu ümmetten ulusa yükselten, başarıp kazandırdıklarıyla Türkiye’mizi güvenilir, saygın, onurlu bir ülke durumuna getiren lâik cumhuriyetimizin 85. yılında kurucusu Büyük Atatürk’ü özlemle, en iyi duygularla anıyoruz. Yılda bir gün cumhuriyeti, bir gün Atatürk’ü anmak cumhuriyetci ve Atatürkçü olmaya yetmiyor. Söylem ve eylem tümlüğüyle içtenlikli, yürekli ve Atatürk’e yaraşır durumda olmadıktan sonra biçimsel duruşların hiçbir önemi yoktur. Türkiye’yi Türkiye yapan ilkeleri yıkılmaya çalışılırsa, Atatürk unutulup unutturulursa, armağan ve emaneti korunmazsa, gösterdiği yönden çizdiği yoldan ayrılınırsa, alaya alınıp karalanıp kötülenirse, düşünce ve inanç özgürlükleriyle demokrasi ve insan hakları sömürülerek her tür, biçim ve kılıkta Türkiye ve Atatürkçülük düşmanlığı yapılırsa, saldırılar yönetimi ele geçiren karşıtlarından, kimi kuruluşlardan, kimi yaşam, varlık, soyadı, konumlarını Atatürk ve arkadaşlarına borçlu olduklarını yadsıyan üniversite öğretim üyelerinden gelirse geleceğe ilişkin umutlar gölgelenir.
Cumhuriyetin ve Atatürk’ün değerini bilmediğimizi üzülerek yinelemeyi gerçekçiliğin gereği sayıyoruz. Atatürk Türkiye’mizle özdeşleşerek kurumlaşmış, evrensel kişiliği olan en yaraşır ulusal simgemizdir. Mustafa Kemal, yurtseverliği ve ileri görüşlülüğüyle 30 Ağustos 1922 Başkomutan Meydan Savaşı’yla kazanılan zaferin açtığı yolda, gençliğinden beri düşündüğü güzellikleri gerçekleştirmeye koyulmuş, 1 Kasım 1922’de anlamlı ve sert uyarısından sonra TBMM’nin saltanatı kaldırma kararı, 24 Temmuz 1923 Lozan Barış Antlaşması, onu da 29 Ekim 1923’de Cumhuriyetin ilânı izlemiştir. “Ya istiklâl ya ölüm!” denilerek güçlüklere, yoksunluklara, isyanlara, ihanetlere karşın kazanılan Ulusal Kurtuluş Savaşı’mız “Türk Mucizesi” olarak nitelenmiş, bağımsızlık, özgürlük, ulusal egemenlikle uygarlık ve çağdaşlığı kapsayan Türkiye Aydınlanması amaçlı insanlık uğraşı, dünya ölçüsünde örnek olmuştur. Atatürk baskıcı rejimlere yönelmemiş, alkışlara kanmamış, gösterişe kaçmamıştır. Her sözünü tutmuştur.
Ne var ki günümüzde Çanakkale Savaşları’nı Mustafa Kemalsiz anlatan aymazlarla iktidar şakşakçısı bağnaz rehberler, Atatürk’ün yüceliğini, seçkinliğini, eşsizliğini vurgulayacak çabalarını geçiştirip şeriatçılarla iktidarcı döneklerin eleştirdiği doğal yanlarına ağırlık veren belgeselciler türemiştir. Atatürk’ün hiçbir övgüye, savunmaya gereksinimi olmamasına karşın nankörlere, değerbilmezlere, çıkar, mevki-makam, rütbe, unvan, san düşkünlerine söylenecek çok söz vardır. Onların düzeyine inmeden. Tarihsel gerçekleri tersine çevirmeye çalışan, Osmanlı’nın enkazını kaldırıp küllerini temizleyerek yeniden kurulan devletin zamanını, olanaklarını, koşullarını gözetmeden eleştiren sözde aydınlar, Türklüğe ve insanlığa yakışmayan durumlara düşmüşlerdir. İnanç sömürücüleriyle yıkıcıları tabulaştıranların Atatürk ve arkadaşlarına söyleyecek hiçbir sözleri olamaz. Bu tiplerin Atatürk’e övgüleri bile sövgü sayılır. Bunlara sayfalarını, kürsülerini, ekranlarını açanlar, olarak sağlayanlar, şımartanlar, tutum ve davranışlarıyla bahane verenler utanmalı, düşünmeli ve ne yaptığını bilmelidir. Tepki vermeyenler, susanlar, korkanlar, kaçınanlar, sinenler, iktidara el açanlar, yaranma yarışına girenler, yanaşanlar, kişiliksizliği ve aşağılanmayı içine sindirenler, çıkarlarına yenik düşerler, kullanılanlar, maşa ve kukla yerine konulanlar, kiralanıp satın alınanlar, bağnazlar, yobazlar, sapkınlar, vicdanları kararanlar, günümüz Damat Feritleri, Vahdettinleri, Ali Kemalleri, Dürrizadeleri ulusun nefretinden kurtulamaz.
Mustafa Kemal, Çanakkale Savaşları’nda iki altın madalya ile ödüllendirilen başarıları kazandığı için mi suçlu? Mondros Ateşkesi’nin Osmanlı Devleti’ne kötülüklerine karşı Sarayı uyardığı, gençliğinden beri tasarladığı Türkiye’yi kurmak için Samsun’a çıktığı, milletin anılmadığı bir zamanda, milleti “sürü” kendini “çoban” yerine koyan Padişah-Halife görevdeyken “Bu milletin istiklâlini yine bu milletin azim ve kararı kurtaracaktır” diyen Amasya Genelgesi’ni yayımladığı, hukuk yolunu izleyerek Erzurum, Sivas Kongrelerini topladığı, cumhuriyetin kuruluşu sayılan TBMM’ni açtığı için mi suçlu? TBMM ordularının Başkomutanı olarak Sakarya Savaşı’ndan sonra Dumlupınar Meydan Savaşı’nı kazanarak düşmanları yurdumuzdan attığı, isyanları, ihanetleri ve tüm yoksunlukları göğüsleyerek bağımsızlığımızı, özgürlüğümüzü kazandırdığı, ulusal egemenlikle bize kendi kendimizi yönetme olanağı verdiği için mi suçlu? Temelini Atatürk ilkelerinin oluşturduğu Türk Devrimi ile her alanda yenilikleri gerçekleştirdiği, yurttaşlarımızı devletin sahibi yaptığı, kadınlarımıza seçme ve seçilme hakkı verdiği, 10. Yıl Marşı’nda vurgulanan atılımları gerçekleştirerek bugünleri hazırladığı için mi suçlu?
Düşünce, din ve vicdan özgürlüklerini laiklikle güvenceye kavuşturup sömürülmelerini, kötüye kullanılmalarını önlediği, Devrim yasalarıyla çağdaşlığın gereklerine ulaştırdığı, Allah, Peygamber ve İslâm dini için en güzel, en anlamlı sözleri söylediği, imam hatip okullarıyla İlâhiyat Fakültelerinin açılmasını yasaya koydurduğu için mi din düşmanı? Zamanında Almanya’dan Türkiye’ye 150’ye yakın bilim adamı sığındığı, Terakkiperver Cumhuriyet Partisi ile Serbest Fırka’nın kurulmasına olur verdiği için mi diktatör? Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kurdurduğu, Yunanlıların yakıp yıktıkları camileri onarttığı, Kur’an çevirisinin yapılmasını isteyerek “Benim halkım dindar olmalıdır” dediği için mi din karşıtı? 1930’ların dünya ekonomik buhranından Türkiye’yi esenliğe çıkardığı, fabrikalar, demiryolları, köprüler, yollar, uçak alanları, bankalar, okullar, halkevleri, millet mektepleri, üniversite açtığı, Tarih Kurumu ile Dil Kurumu’nu kurdurduğu için mi çağdışı? Türklüğün onurunu yükselttiği, yabancı devlet büyüklerinin Türkiye’ye gelerek kutladığı, Yunanistan Başbakanı’nın Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterdiği, UNESCO’nun iki kez üye ülkelerde doğum yıldönümü 1981’de törenlerle anılmasına oybirliğiyle karar aldığı için mi tutucu ve gerici? Üç tür okulu, beş tür mahkemeyi, onbeş tür nikâhı kaldırdığı, insanımızı tutsaklıktan kurtardığı, kapitülâsyonlarla ezilmemizi önlediği için mi kusurlu? Yurdu kurtarıp devlet kurduğu, Başöğretmen olduğu, cumhuriyetle her katı her yurttaşa açtığı, eşitliği getirdiği için mi suçlanıyor?
Hiçbir sömürüye geçit vermediği, teröre, yoksulluğa, yolsuzluğa, soyguna, hırsızlığa, yalana-dolana, yobazlığa, bağnazlığa, ahlâksızlığa, adaletsizliğe, namussuzluğa, hortuma engel olduğu, iktidar gücünü kötüye kullanmadığı, yalan söylemediği, ulusunu aldatmadığı, mal-mülk peşine düşmediği, rüşvet yemediği, kamu mallarını sattırmadığı, devlet olanaklarıyla eş-dost, akraba, yandaş beslemediği, yapamayacağı işin sözünü vermediği, silâhlı kuvvetlere siyaset sokmadığı, yargıya etki ve baskı yapmadığı-yaptırmadığı, çalıp çırpmadığı, savurmadığı için mi karalanıyor? Şeyh Sait isyanını bastırdığı, Hatay’ı yurdumuza kattığı, her şeyini Ulus’a bıraktığı için mi? İslâm cumhuriyeti değil, insan cumhuriyeti, Türkiye cumhuriyeti kurduğu için mi?
Yaptığı iyilikler, önlediği kötülükler saymakla bitmez. Onbeş yıla sığdırdıklarını başaran başka ülke yoktur. İnsanlığa, barışa, uygarlığa, adam olmaya verdiği önem unutulamaz. Askerler, kadınlar, öğretmenler, sanatçılar, sporcular ve gençler için söyledikleri tüm sıcaklığıyla bilincimizdedir. Anzaklar için söyledikleri dünyanın beğenisini toplamıştır. Partizanlık yapmamış, görevinde yansızlığını korumuş, kimsenin ekmeğiyle oynamamış, sorun yaratmamıştır. Diktatörler döneminde demokrasiye öncülük etmiştir. Çok dilli, çok dinli, çok ırklı, çok hukuklu bir toplumdan çağdaş ulusu oluşturarak tutsak ve geri kalmış toplumlara Türkiye’yi ve Türkleri örnek göstermiştir. Askerlikten siyasete, eğitimden ekonomiye, sanattan spora her alana el atarak gelişmelere özendirmiş, kalınma atılımlarını desteklemiş, hepimizi her yönden en iyi biçimde temsil ederek en yaraşır ve yararlı biçimde yönetmiştir. Yeni yazıyı (abc’yi) yürülüğe koydurarak bilimin kapılarını açtırdığı, basın özgürlüğünü savunduğu, Arapçanın karanlığından, arap milliyetçiliğinin saldırganlığından koruduğu, milliyetçi, halkçı, devrimci olduğu, “Bağımsızlık ve özgürlük benim karakterimdir- En gerçek yol gösterici bilimdir- Türk olduğum için övünüyorum- Ne mutlu Türk’üm diyene!” dediği, Müdafaa-ı Hukuk ruhu, Kuva-yı Milliye ateşiyle Anadolu İhtilâli’ni zafere taşıdığı, manda önerilerini geri çevirdiği, Misak-ı Milli’den sonra Misak-ı Maarif’i ve Ekonomi Misakı’nı benimsediği, Sevr’i tarihin çöplüğüne attığı için mi suçlu? Tam eşitlikçi yurttaşlar düzeni, tam bir halk demokrasisi olan cumhuriyeti karşı çıkanlara aldırmayarak ilân ettiği için mi?
Özetlersek, bayrağımızı yere düşürtmeyip daha yükseklerde dalgalandırdığı, istenmesine ve beklenmesine karşın padişah-halife olmadığı, TBMM’ni açık tuttuğu, Emperyalist-yayılmacı-sömürgeci dış güçlerin kutsal toprakları ele geçirmesini Engelleyerek Müslümanların Hıristiyan olmalarını önlediği, camilerimizi kilise yaptırmadığı, yaşamımızı, namusumuzu, onurumuzu kurtarıp koruduğu, Batı’nın önünde eğilmeyip onların eğilmesini sağladığı, kendini halkının üstünde görmediği, halkına danıştığı, köylüyü ve çiftçiyi memleketin efendisi saydığı, onları dışlamadığı, azarlamadığı aralarında bulunmaktan mutluluk duyduğu, yenilikleri halkına danışıp görüşlerini alarak kotardığı, dalkavukluğa yüz vermediği, Müslümanlar içinde inancını en iyi yaşayanların Türkiye’liler olmasını gerçekleştirdiği, tutum ve davranışlarıyla herkese iyi örnek olduğu için mi suçlanıyor, ihalelere karışmadığı, kimseyi kayırmadığı için mi?
Aklı, ahlâkı, vicdanı, insanlığı, onuru, yurttaşlık bilinci, temiz inancı, değerlendirme yetisi olan hiç kimse Atatürk’ü suçlayamaz. Saldıranlar küstahtır, sapkındır, alçaktır, insan ve Türk değildir. Türkiye, Türklük ve Türk Devrimi düşmanlarının çabaları boşunadır. Sözde dostların, işbirlikçilerinin siyasal ve ekonomik baskılarla sonuç alma istekleri kursaklarında kalacaktır. Törenden törene Atatürkçü olanların, yapaylıklarıyla kınanan, sözlerini ve antlarını unutanların yalanları da işe yaramayacaktır. Atatürk karşıtı iktidarın gücü ve desteği de kötüleri başarılı kılmayacaktır. Atatürkçülüğün erdemi egemen olacak, Atatürk güneşi Türkiye’nin ufkunu sonsuza değin aydınlatacaktır.
Türkiye Atatürk’tür, Atatürk Türkiye’dir.
http://www.turksolu.com.tr/211/ozden211.htm
***