AFRİN’DEN EGEMENLİKLERE BAKIŞ,
Sadi Somuncuoğlu,
17 Şubat 2018,
Cehennemin taşları, I. Dünya Savaşı sonunda, Sevr’de Döşenmişti. Zebaniler, zamanı gelmiş olmalı ki, 1990 Birinci Körfez savaşıyla, yola devam dediler. Onlar devam dediler de, kanlı olayların bugünlere geleceğini düşünen pek olmadı. Üstelik niyetler ve hesaplar bilindiği halde. Malum; olaylar, Amerikan-İngiliz ikilisinin askeri işgal ve katliamlarıyla birdenbire alevlendi. “Arap Baharı” ile kuzeyden Afrika’yı dolaşarak Suriye’de düğümlenerek, emperyal güçlerin nüfuz hakimiyeti mücadelesine dönüştü. Başlangıçta işgalcilerin yanında veya karşısında yer alan bölge güçleri, gecikerek de olsa, aralarında yakınlaşma sağladı; direniş başladı. Buna rağmen, aralarındaki görüş ayrılıkları ve güven zafiyeti giderilemediği için istenen sonuca ulaşılamadı. Karşılaşılan felaketin boyutları tam kavranamadığı, hayalperest ve gündelik çıkar hesaplarından vazgeçilmediği sürece de durumun değişmeyeceği görülmektedir.
Kısaca, karşımızda çok unsurlu ve çok bilinmeyenli bir denklem var. Kafalar oldukça karışık. Tutumlar ve durumlar net değil. Ülkelerin bütünlüğü, bölgenin güvenliği ve istikrarına dönük ortak adımlar, bir türlü atılamıyor.
Konuya açıklık getirmek üzere bölge haritasına dikkatlice bakalım ve soralım; görülecektir ki harita bize en doğru cevapları verecektir. Meselâ: Bölgemizdeki bir ülke, kesin olarak bölünse, bundan kimler yararlanabilir? Daha açık soralım; tek başına Irak, tek başına Suriye, tek başına İran veya tek başına Türkiye resmen bölünse, bundan, herhangi bir bölge devleti yarar sağlayabilir mi? Hayır. Tam tersine, domino taşı teorisinde olduğu gibi bölünme, sırasıyla bölge devletlerine de sirayet eder. Esasen, büyük bir proje için bölgemize gelen emperyalist güçler buna izin de vermezler; şiddetle karşı çıkarlar. Buna da, tek başına hiçbir bölge devletinin gücü yetmez. Aynı soruyu Rusya için soralım; cevap, aşağı yukarı aynı olacaktır. Çünkü, Akdeniz’de bir üs elde etmek ve bölge gücü olmak üzere Suriye’ye gelen Rusya, yanında Türkiye ve İran olmadıkça, ne yapabilir? Varlığını nasıl sürdürebilir?
Peki, ülkelerin bölünmesinden kimler yararlanabilir? Belli değil mi? Elbette bölenler, emperyalistlerdir. Açalım; bugün, bunca katliam ve yıkımdan sonra en büyük yararı sağlayan başta İsrail değil mi? Evet. Bölgede hâkimiyet kurmak isteyen ABD, en büyük yararı sağlayan değil mi? Evet. Almanya, Fransa, diğer AB ülkeleri sırada yer almıyor mu?
İnsanlığın Baş Belaları
Bu gerçeği açıktan söyleyenler de, utanmadan yalana başvurarak Türkiye’yi aldatmaya yeltenenler de var. Meselâ; ABD Savunma Bakanı Mattis: “Türkiye büyük tehditle karşı karşıya” demiş. Şuna bakınız, Türkiye’yi, pervasızca açıktan tehdit ediyor. Peki, neden? Herhalde, Türkiye’yi suç ortağı yapamadığı için olmalı. ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, Türkiye ziyareti öncesi, “YPG’ye asla ağır silah vermedik, dolayısıyla geri alınacak bir şey yok.” şeklinde konuşmuş. Demek ki hafif silah vermek mubah bir şey. ABD, binlerce tır silah ve mühimmatı bütün dünyanın gözü önünde terör örgütü PKK/PYD’ye teslim etmedi mi?
ABD belgeleri YPG’nin PKK olduğunu resmen söylemiyor mu? PKK’yı terör örgütü olarak ilân eden de kendileri. Peki şimdi ne oldu? Hiçbir sözüne güvenilmeyen bir ABD’li mendebur ortaya çıktı. Uluslararası hukuka göre “insanlığa karşı işlenen suçlar” grubunda yer alan terör örgütlerini silahlandıran, açıktan destekleyen, birlikte yüzbinlerce insanı katledenler bunlar değil mi?
Tillerson bir şey daha söylemiş; “Türkiye ile ana hedeflerimiz tamamen ortak.” Bu nasıl bir söz? Herhalde terörle mücadelede birlikten bahsediyor. Peki hangi terörle, ABD’ye “dost” olmayanlarla. Sonra, bölgenin dengelerinin fazla bozulmamasından bahsediyor. Bırakınız dengeleri; devletleri, milletleri yok ediyorlar.
Şimdi ne olacak?
Anlaşılan ABD ile var olan İlişkilerimiz kopma noktasına gelmiştir. Eğer böyle bir durum varsa, ABD bildiğini yapsın. Çünkü, artık taşınamayacak bir yük haline geldi. Siyaset erbabı bu gerçeği görmeli, buna göre kararlı ve dik durmalı. Sonra yapılacak olan şudur: Bölge devletleriyle samimi bir işbirliğine gitmek şart olmuştur. Tehdit ve tehlikenin büyüklüğü gün gibi açıktır. Devletlerin egemenliğini koruyabilmek için her türlü tehlikeye karşı: bölgenin güvenlik, istikrar ve barışını sağlamak üzere;
Güveniler ve Sürdürülebilir bir işbirliği için devletlerin “statükolarını”,
Gerçekten toprak bütünlüğünü (çok ortaklı federasyon gibi bölünmeyi kaçınılmaz kılan anlayıştan uzak duran), Millî devleti ve üniter yönetimlerini, Her çeşit bölücü teröre karşı işbirliği yapılmasını, Devletlerin içişlerine karışılmamasını,
ilkelerini temel alacak, bu ilkeler ile ihtiyaç duyulan diğer konuları ihtiva edecek, askeri ve güvenlik işbirliği anlaşması gibi bir anlaşma yapılmalıdır.
………….
KİTAP OKUYUCULARIMIZA..,
Not: Değerli Romancımız Orhan YENİARAS’ın, tarihi gerçeklere uygun olarak kaleme aldığı “Fahrettin Paşa ve Medine Savunması” Panama Yayınları’ndan çıktı.
http://millidusunce.com/afrinden-egemenliklere-bakis/
***