17 Aralık 2020 Perşembe

TEK PARTİ DÖNEMİNDE PARTİ-DEVLET BÜTÜNLEŞMESİNE BİR ÖRNEK. BÖLÜM 1

 TEK PARTİ DÖNEMİNDE PARTİ-DEVLET BÜTÜNLEŞMESİNE BİR ÖRNEK. BÖLÜM 1


TEK PARTİ DÖNEMİNDE PARTİ-DEVLET BÜTÜNLEŞMESİNE BİR ÖRNEK: “DİLEK SİSTEMİ”

Milli Şef, Varlık Vergisi, Dilek Sistemi, 1939 CHP V. Kurultayı, CHP, Tek Parti Dönemi, Parti-Devlet Bütünleşmesi,Sevda MUTLU,

Sevda MUTLU* 
* Yrd. Doç. Dr., Cumhuriyet Üniversitesi, Sivas / Türkiye, smutlu75@gmail.com 

ÖZET 
Bu araştırmanın konusu, Türkiye’de Tek Parti döneminde CHP’nin uygulamalarından biri olan, Dilek Sistemi ile 1939 CHP V. Büyük Kurultayı’nda 
görüşülen dilek ve isteklerdir. 

Araştırmanın birbiriyle bağlantılı iki amacı var: Birincisi, Dilek Sisteminin, gerekliliği ve işlevselliği farklı boyutlarda tartışıldıktan sonra, Parti-Devlet bütünleşmesinin bir göstergesi olarak değerlendirilmesidir. 
İkincisi, 1939 CHP V. Büyük Kurultayı’na, ocak, bucak, kaza ve vilayet kongrelerinden toplanarak gelen halkın dilek ve isteklerinden hareketle, 
dönemin Türkiye’sinde öne çıkan sosyo-ekonomik koşulların çözümlenmesi ve yine bu kurultay örneğinde, Dilek Sisteminin işlerliğinin tartışılması amaçlanmaktadır. Parti-devlet bütünleşmesinin bir göstergesi olarak ele alınıp değerlendirilen Dilek Sistemi, işlerliği tartışmalı olmakla birlikte, Tek Parti döneminde, katılımcı demokrasinin yaşatılma çabası ve küçük çapta da olsa bir demokrasi platformu oluşturması açısından, demokrasiye geçiş hazırlığı olarak değerlendirilebilir. 

Giriş 

    Türk siyasi tarihinde parti (fırka) kavramının tarihi çok eskilere gitmez. 
    Cumhuriyetin ilk yıllarında kurulan ve Türk siyasi tarihinde önemli görevler üstlenen CHP, Tek Parti uygulamaları çerçevesinde kurultaylar, hizipler ve 
Dilek Sistemi açısından kendine özgülükleri olan bir siyasal hareket olarak nitelenebilir. CHP’nin, Tek Partili dönemdeki uygulamalarından biri olan Dilek 
Sistemi, pek çok açıdan oldukça dikkat çekici işlev ve özelliklere sahiptir. Dilek Sistemi, şu aşamalardan geçerek işliyordu: Öncelikle, CHP’nin ocak, 
bucak, kaza kongrelerinden başlayıp sırası ile vilayet kongrelerinde halkın sunduğu dilek ve istekler, merkezde Parti Genel Sekreterliği’nde toplanıyordu. 

    Sonraki aşamada, CHP Umumi İdare Heyeti.1 

(Parti Genel Yönetim Kurulu), kurultay başlamadan önce, ülkenin her noktasından gelen ve bir araya getirilen bu dilek ve istekleri, “yapılması mümkün olanlar” ve “öncelikli olanlar” kriterine göre ayırıp, Bakanlıkların ilgi alanlarına göre başlıklan dırarak tasnif işlemini tamamlıyordu. Tasnif edilen bu dilekler, Büyük Kurultay’da oluşturulan Dilek Encümeni’ne sunuluyordu. 

Kurultay Dilek Encümeni, tasnif edilen ve kendisine sunulan bu dilek ve istekleri, Kurultay’ın açılışını takiben ayrı bir odada toplanan Bakanlar ve Genel Müdürlerin huzurunda görüşerek karara bağlıyordu. 

Dilek Sisteminin gerekliliği ve işlevselliği, Tek Parti dönemi ideolojisi ve uygulama ları içerisinde anlaşılabilir. Bu nedenle öncelikle Türkiye’de Tek Parti döneminin öne çıkan özelliklerine vurgu yapılarak, parti-devlet bütünleşmesinin bir göstergesi olarak Dilek Sisteminin gerekliliği ve işlevleri ayrıntılandırılacak. 

Ardından da, 1939 V. CHP Büyük Kurultay’ına sunulan dilek ve isteklerden hareketle, dönemin sosyo-ekonomik koşullarının çözümlemesi yapılacak ve 
yine bu Kurultay örneğinde Dilek Sisteminin işlerliği tartışılacaktır. 

TÜRKİYE’DE TEK PARTİ DÖNEMİ VE ÖZELLİKLERİ 

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu partisi olan CHP, siyasal tarihimizin Tek Parti döneminin (1923-1946) temsilcisi olmuştur. Bir siyasi partinin, tek başına 
meclisi, hükümeti ve devleti temsil ettiği Tek Parti dönemi, 1924 TCF’nin (Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası) ve 1930 SCF’nin (Serbest Cumhuriyet Fırkası) 
kısa ve etkin olmayan çok partili hayata geçiş denemelerinin dışında, Türkiye’de hâkim olmuştur. 

Tek Parti sistemi, rejimde tek bir partiden başka partinin bulunmadığı ve ülke yönetiminin bu tek partinin tekelinde olduğu parti sistemidir. 

Bu parti sistemi totaliter, otoriter ve pragmatik Tek Parti sistemleri olarak alt kategorilere ayrılır. Atatürk dönemi CHP katı bir ideolojik yönetimden çok pragmatik politik uygulamalara dayanan bir partinin rol oynadığı sistem, yani pragmatik tiptir.2 

Bu açıdan, Türkiye’deki Tek Parti sistemi, burjuvazinin gelişmesi ve aynı zamanda da çoğulcu siyasetin gerekli koşullarının yaratılması için bir geçiş olarak 
değerlendirilmektedir.3 
Türkiye’de Tek Parti dönemi, uluslaşma sürecini içeren toplum yapılandırılmasının önemli bir aşaması olmuş, siyasallaşma ve demokratikleşme bu sürecin 
tamamlayıcıları olmuştur.4 
Bu süreçte izlenen politikaların temelinde, hem ‘Batılılaşma’, hem de ‘Türk Ulusu’ inşaa etme düşüncesi5 vardı. Bu açıdan, Türkiye’deki Tek Parti dönemini, 
ulus-devlet olmanın, modernleşmenin, ekonomik kalkınmanın, siyasallaşmanın ve demokratikleşmenin bir süreci olarak tanımlayabiliriz. 

Öyle ki, Tek Parti dönemi uygulaması olan, yukarıda kısaca sözü edilen ve makale devamında detaylandırılacak olan Dilek Sistemi de halkın, isteklerini parti mekanizması içerisinde en alttan, en tepe noktasına ulaştırabildiği küçük bir demokrasi platformu olarak nitelendirilebilir. 

Tek Parti döneminde, iktidarı tek başına elinde tutan CHP’de ülkedeki tüm kesimleri temsil ettiği düşüncesi hâkimdi. Bu düşüncesinin iki ideoloji dayanağı 
vardı: Birincisi, onu kurtarmış ve kurmuş olan CHP’nin ülkeyi yönetmenin hakkı olduğu düşüncesi: CHP kadrosu kurtuluş ve bağımsızlığın kazanılmasını 
sağladığı gibi ülkenin sosyo-ekonomik sorunlarına ve geri kalmışlığına çözüm bulacak, kısacası geleneksellikten modernliğe geçişi sağlayacak; toplumu 
ve ülkeyi kalkındıracaktır. İkincisi de, sınıfsal yapının zayıflığı dolayısıyla, CHP kendisini toplumun tüm kesimlerinin “temsilcisi” ve “ulusal bir parti” olarak 
tanımlıyordu. Ülkede sınıf olmayınca ulusal bir parti olarak CHP, tüm toplumsal kesimleri temsil edebiliyor ve Tek Parti yönetiminin meşruluğunu buna 
dayandırıyor du. 6 Söz konusu göstergeler, Türkiye’deki Tek Parti ideolojisinin genel özellikleridir. 
Tek Parti döneminde, askeri bürokrasi ve sivil bürokrasi modernleşme sürecinde tüm gücüyle birlikte çalışmış, “Bu dönemde modern bürokratik zihniyete 
dayalı elit kesim, reformların yegâne yürütücüsü olmuş ve kararlarını etkileyecek her türlü güce karşı çıkmış, dolayısıyla halk karar alma sürecinden dışlanmıştır. 
Bürokrasi siyaseti kontrol altına almış, devlet yönetimine ilişkin kararları kendisi belirlemiştir. Bürokrasi siyasetle özdeşleşmiş ve parti-devlet bütünleşmesi 
resmen sağlanmıştır.”7 CHP yönetim anlayışında, halk dışarıda bırakılmış gibi gözükse de, kurultay süreçlerinde halkın dilek ve istekleri ortama taşınarak, 
yönetimin bu eksikliği bir nebze de olsa giderilebilmiştir. CHP, Dilek Sistemi ile halkı, karar alma mekanizmasının içerisine sınırlı da olsa çekmiştir. 
“Hakimiyet Milletindir” ilkesinden yola çıkan ve meşruiyetini halktan alan CHP’nin yönetim tutumunda, halkı karar alma mekanizmasının dışında bırakmış 
olmasından kaynaklanan boşluğu giderme aracı olarak Dilek Sistemini oluşturduğunu söyleyebiliriz. 

Aron’a göre, “tek bir parti, politika tekelinin faaliyetine sahip olunca, devlet ayrılmaz bir biçimde ona bağlı olur.”8 Bu noktadan hareketle, Cumhuriyet 
Türkiye’sinin Tek Partisi olan CHP’nin de devlet ile bütünleştiğini söyleyebiliriz. Tek Parti döneminde CHP, halkı, meclisi, hükümeti ve devleti temsil ediyordu. 
Parti, meclise-hükümete ve devlete hâkim konumdaydı. Tüm bu hakimiyeti elinde bulunduran parti de Değişmez Genel Başkan’a bağlı idi. “1935’te CHP parti ile devletin birleştirilmesini öngören tasarıyı kabul etti; CHP Genel Sekreteri İçişleri Bakanlığı görevine getirilirken, partinin vilayet örgütlerinin başkanları kendi vilayetlerine vali olarak atandılar.”9 

1935 IV. CHF Kurultayı’nın 95. Maddesi parti-devlet bütünleşmesini tanımlar niteliktedir: “Parti kendi bağrından doğan Hükümet teşkilâtı ile kendi teşkilâtını birbirini tamamlayan bir birlik tanır. Parti teşkilâtının kendi Hükümetinin her yönüyle muvaffak olması için bütün kuvvetile çalışması esastır.”10 

Parti-devlet bütünleşmesi sonucu, Tek Parti egemenliği ülkede gittikçe yerleşmiştir. “Bu pekiştirme 1935 Kurultay’ında partinin ana esasları arasına giren altı ilkenin 1937 yılında Anayasaya alınmasıyla tamamlanmıştır.”11 
İsmet İnönü’nün, 18 Haziran 1936 tarihînde parti örgütünde yayınlanan bir bildiride, “Cumhuriyet Halk Partisinin memleketin siyasî ve içtimaî hayatında 
güttüğü yüksek maksatların tahakkukunu kolaylaştırmak ve Partinin inkişafını arttırmak ve hızlandırmak için bundan sonra Parti faaliyeti ve Hükümet idaresi 
arasında daha sıkı bir yakınlık ve daha amelî bir beraberlik temin edilmesine Genbaşkurca [Genel başkanlık kurulu] karar verilmiştir”12 ifadeleri parti-hükmet 
bütünleşmesinde gelinen noktaya açıklık getirmektedir. Bu bütünleşmeden devletin mi, hükümetin mi yoksa partinin mi öne çıktığı sorusuna net bir cevap 
getirilememektedir. Öyle ki, o dönem uygulanan politikalara bakıldığında devlet, hükümet ve parti arasındaki sınırın oldukça belirsiz olduğunu söyleyebiliriz. 
Dönemden bir ‘parti devleti’ diye söz etmek yerine, CHP’nin bir ‘devlet partisi’ olduğunu söylemek daha uygun düşer.13 

Bu çalışmada da, Dilek Sistemi de, bu bütünleşmenin ve belirsizliğin bir örneği olarak incelenecektir. Halkın, partinin ocak, bucak, kaza, vilayet kongrelerine 
sunduğu dilek ve istekler, CHP’nin dört yılda bir yapılan Büyük Kurultay’ında “Dilek Encümeni” önderliğinde toplanan Bakanlar ve Genel Müdürler tarafından görüşülmekte ve bu görüşmeler sonrasında devlet politikaları belirlenmekteydi. Gerek görüldüğü hallerde kanun çıkarılması kararının da bu toplantıda alınması gözlerden kaçmaması gereken önemli bir ayrıntıdır. Hükümetin yapacağı bazı işlere Bakanlar Kurulu toplantısı ve TBMM yerine parti kurultayında karar veriliyor olmasını, parti-devlet bütünleşmesinin göstergelerinden biri olarak nitelendire biliriz. 
Bu bütünleşme, Tek Parti dönemi CHP Kurultayları’nın tüm aşamasına hakimdi. Kurultay’da, parti tüzük ve programlarına ilişkin yapılacak bir değişiklik 
ve alınan bir karar kanuna uymuyorsa ya da kanunda bazı değişikliklerin yapılmasını gerekli kılıyorsa, kanun değişikliğine gidilebileceği tartışmaları 
yapılabiliyordu. 

1939 V. CHP Kurultay’ında Parti İl Başkanlarının Valilik, Parti Genel Sekreter’inin de İçişleri Bakanlığı görevlerinden alınması kararının ardından, Kurultay’da Parti Genel Sekreteri’nin, Bakanlar Kurulu’nun doğal üyesi olması tartışmaları yapılırken geçen bir diyalog, parti-devlet bütünleşmesini vermesi açısından iyi bir örnek olacaktır; 
Refik İnce (Manisa) Parti tüzüğünün kanunlara aykırı olamayacağını, dolayısıyla biz burada genel sekretere bakanlar kurulunda bir sandalye versek bile kanun bu sandalyeyi vermez. Tabii azalığın manası Genel Sekreterin partinin bütün teşkilatını ve partinin ruh ve özgürlüğünü ifade eden kural ve tüzüklerin heyeti mecmuasını idare eden sorumlu ve yüksek şahsiyetlerden biri olmak bakımından, hükümetle parti arasındaki uyumu korumak gibi önemli bir nokta omuzlarında bulunduğundan dolayı olsa olsa bakanlar kurulu üyeleri ile sıkı temas etmenin vermiş olduğu tabii bir ifadenin karşılığı olabilir. Yoksa tabii azanın anlamı bakanlar kurulunda oturup, kurula gidip bakanlar kuruluna dahil anlamında 
değildir, öyle olsa idi ben bunu kabul etmem demiştir… Program tüzük encümeni tutanak yazmanı Mehmet Ali Yürüker; Genel Sekreterin Bakanlar Kuruluna girmesi devlet vekili sıfatıyla diğer vekillerin selahiyetine haiz olacaktır. Ahmet Yazgan’ın Mesuliyet kabul edecek mi? sorusuna evet cevabını vermiş, Bunun üzerine İbrahim Rauf Ayaşlı (Ankara); Teşkilatı Esasiye Kanunu ile telif edilebilir mi (uzlaştırılabilir mi)? 

Sorusu üzerine de Yörükler; Prensip olarak programa pek çok esaslar kaydedilmiştir. Tatbikatı için icap eden kanuni yollara girişilir. Bu nedenle 
teşkilatı esasiye kanunu tadil edilecekse edilir, Kanun çıkarmak lazımsa kanun teklif edilir. Kanun çıkarmak lazım geliyorsa kanun çıkarılır. İş buraya prensibin konulmasındadır.”14 
Yukarıdaki ifade, Tek Partinin her şeyi değiştirme gücünde olduğunun çok net bir ifadesidir. 
Atatürk ve İnönü’nün kahramanlıkları, lider özellikleri onları öne çıkarmış olsa bile, kurultaylarda alınan kararlarda, onların Şef, Milli Şef, Ebedi Şef... vs sıfatlarına uygun görülmeleri ile de ilintilidir. İki lider Atatürk ve İnönü özellikle Tek Parti yoluyla meclis üzerinde ve hükümet yönetiminde son derece etkili olmuşlardı.15 Meclise ve hükümete egemen tek bir parti, güçlü liderler Atatürk ve İnönü ekseninde işleyen siyasal rejim, hükümetin yasamaya üstün çıkmasına yol açmıştır. Atatürk, Meclisi siyasal bir organ olarak görmemiştir, çünkü onun gözünde Meclis son tahlilde bir ‘hükümet’ ve hatta bir ‘idare organıdır.16 
Hükümet meclise değil; meclis, hükümet ve lidere bağımlı bir çalışma düzeni içerisinde olmuştur. Bu dönemde, meclisin hükümet üzerinde etkili bir denetimi 
yoktu.17 Bu yetki tümüyle, Atatürk’te ve kısmen de onun hükümet ve devlet adamı olan İnönü’de olmuştur. Atatürk’ten sonra da Tek Parti döneminin başat 
ismi İnönü olmuştur. Şeflik sistemi ise, ancak otoriter bir rejim biçimidir. Böyle bir rejim, şekiller ne olursa olsun, çoğunluğun iradesini azınlığın iradesine 
bağlayan bir kahraman, bir tek adam idaresi demektir. Tek Parti sistemidir. Nitekim Atatürk dönemi gibi İnönü dönemi de; tek şef, Tek Parti ve otoriter hükümet sistemi olmuştur.18 

Bu nedenle, parti-devlet bürokrasisinin başlıca simalarından biri olan İnönü, Atatürk’ün ölümünden sonra Cumhurbaşkanlığına seçilecek konumdaydı.19 
Ülkede otorite boşluğu olmaması ve iç çatışmanın yaşanmaması için Meclis yirmi dört saat içinde yeni Cumhurbaşkanını İsmet İnönü’yü seçmişti. Oysa Parti, 
Genel Başkanı’nı henüz seçmemişti. Devletin başında olan İnönü, bir an evvel Partinin de başında olmalıydı. 25 Aralık 1938’de Parti Kurultayı Olağanüstü 
toplandı ve İsmet İnönü’yü, CHP’nin Değişmez Genel Başkan’ı olarak seçti. “Tek Partinin bir iç meşruluğu vardır. Parti başkanları seçilirler.”20 Her ne kadar 
değişmez olsalar da, dört yılda bir yapılan Parti Büyük Kurultayı’nda Değişmez Genel Başkan yeniden seçilirdi, ta ki çok partili sisteme geçiş kararının ardından, 
1946’da toplanan CHP II. Olağanüstü Kurultay’ında Değişmez Genel Başkanlığın parti tüzüğünden kaldırılmasına kadar. 

Tek Parti döneminde, özellikle de Milli Şef Dönemi’nde, Millet Meclise, Meclis Partiye, Parti Hükümete, Hükümet de Milli Şef’e bağlıydı. Değişmez Genel Başkan, Başkan Vekili (Başbakan), CHP Genel Sekreter’inden oluşan GENBAŞKUR üçgeni, parti-hükümet-devlet bütünleşmesinin temel yapı taşıydı. 

Değişmez Genel Başkan’ın, Başkan Vekili’ni (Başbakan) ve Parti Genel Sekreteri’ni atama ve görevden alma yetkisi bulunuyordu. Yani yönetim piramidin en üst noktasında Değişmez Genel Başkan Milli Şef İnönü vardı. 

Tek Parti döneminde, İnönü dönemi, literatürde Milli Şef dönemi olarak geçmektedir. Milli Şefliğin ne olduğunu göstermesi ve bu dönemin ruhunu ve 
ideolojisini vermesi açısından, CHP’nin yayın organı olan Ulus Gazetesi’nin, İnönü’nün Cumhurbaşkanlığının 2. yıldönümünü kutlayan aşağıdaki yazısı 
dikkat çekicidir; 

“…İnönü devrinde millî kurtuluş ve millî kalkınma iki sene daha ilerlemiştir; kuvvetlenmiştir, yükselmiştir. 17 milyon halk kafa ve kalplerimizle hür tefekkürümüz ve serbest vicdanımızla ona bağlıyız. O devletin Reisi, milletin Şefi olduğu kadar birlik ve beraberliğimizin timsalidir…Şef O. Millet O’dur. İkisinin de mukadder bahtiyarlığını tesit edelim [Kutlayalım]. Bizi bütün imtihanlardan geçirecek olan mukaddes millî vahdet nizamının, bu milleti, bir milletin düşüne bileceği en korkunç tehlikeden kurtarmış olan nizam olduğunu hatırlayalım ve Çankaya’ya dönerek Millî Şef’e diyelim ki; -Düşünmek, kararlaştırmak ve yapmak sana, Büyük Meclis’e ve hükümete aittir. Hepimizin itimadı herkesin sevgisi seninle beraberdir. Belki hiçbir zaman misali görülmeyen bir millî tesanüdün [dayanışma] timsalidir.”21 

Yukarıdaki yazıda Milli Şef’ten, Meclis’ten ve hükümetten söz edildiği halde; milletten, halktan, toplumdan söz edilmemiştir. “Düşünmenin”, “kararlaştırmanın” 
ve “yapmanın” öncelikle Değişmez Genel Başkan’a yani Milli Şef’e ait olduğu Tek Parti dönemi yapılanması içerisinde, o sözü edilmeyenlerin, dilek ve 
istekleri, Kurultay sürecinde Dilek Sistemi çerçevesinde, sınırlı da olsa gündeme gelebilmekteydi. Bu nedenle Dilek Sisteminin pek çok açıdan gerekliliği 
ve işlevselliği bulunmaktadır. 

BU BÖLÜM DİPNOTLARI:

1 Umumi İdare Heyeti, Büyük Kurultay Umumi Heyetince seçilen 16 azadan oluşur. Umumi İdare Heyetinin tabii reisi Değişmez Genel Başkan veya vekildir. 
Umumi İdare Heyeti Genel Başkanlık Divanı’nın iştigali dışında kalan tüm parti işleriyle meşguldür. Büyük Kurultay’ın kararlarını yerine getirmek, Büyük Kurultay’a sunulacak layihaları hazırlamak ve bunları Genel Başkanlık Divanı’ndan geçirdikten sonra Kurultay’a vermek, Kongreleri mevzuata uygun şekilde yaptırmak ve bunlar tarafından verilen kararların tatbikini gözetmek, parti teşkilatını teftiş etmek önemli görevleri arasında yer almaktadır. 
Bkz. CHP Nizamnamesi 29 Mayıs 1939, Ulus Basımevi, Ankara, 1939. 
2 Ali Yaşar Sarıbay, Türkiye’de Demokrasi ve Politik Partiler, Alfa Yayınları, İstanbul, 2001, s. 27-28. 
3 Feroz Ahmad, İttihatçılıktan Kemalizme, Kaynak Yayınları, 4. Basım, İstanbul, 1999, s. 166. 
4 Bülent Tanör, Osmanlı- Türk Anayasal Gelişmeleri, Kaynak Yayınları, 4. Basım, İstanbul, 1999, s. 226. 
5 Stefanos Yaresimos, “Tek Parti Dönemi”, Geçiş Sürecinde Türkiye (iç.), Der. İrvin Cemil Schick- Ertuğrul Ahmet Tonak, Belge Yayınları, 2003, s. 76. 
6 Hakkı Uyar, Tek Parti Dönemi ve Cumhuriyet Halk Partisi, Boyut Yayınları, İstanbul, 2012, s. 67-68. 
7 Nihat Yılmaz, Kadir Can Doğan, Hakan İnankul, “Tek Parti Döneminde Bürokrasi Siyaset İlişkisinin Weberyan Değerlendirilmesi” Ankara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, C: 27, S: 3, 2013, s. 263-284, s. 281. 
8 Raymond Aron, Demokrasi ve Totalitarizm, Çeviren: Vahdi Atalay, Kültür Bakanlığı Millî Eğitim Basımevi, İstanbul, 1976, s. 66. 
9 Feroz Ahmad; Modern Türkiye’nin Oluşumu, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2002, s. 82. 
10 CHP Dördüncü Büyük Kurultayı Görüşmeleri Tutulgası 9-16 Mayıs 1935, Ankara Ulus Basımevi, 1935, s. 99. 
11 Yılmaz Gülcan, Cumhuriyet Halk Fırkası (1923–1946), Alfa Yayıncılık, İstanbul, 2001, s. 186. 
12 Turan İlhan, İnönü Konuşma, Demeç, Makale, Mesaj ve Söyleşiler 1933-1938, TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları No: 98, Ankara, 2003, s. 207. 
13 Tanör, a.g.e., s. 316. 
14 “Kurultayda Hararetli Müzakereler”, Ulus Gazetesi, 1 Haziran 1939, s. 5. 
15 Tanör, a.g.e., s. 317. 
16 Metin Heper, Türkiye’de Devlet Geleneği, Doğu-Batı Yayınları, Ankara, 2006, s. 110. 
17 Tanör, a.g.e., s. 317. 
18 Şevket Süreyya Aydemir, İkinci Adam II, Remzi Kitabevi, 1999, s. 49-50. 
19 Feroz Ahmad, Modern Türkiye’nin Oluşumu, s. 127. 
20 Aron, a.g.e., s. 68. 
21 Ulus Gazetesi, 12 Aralık 1940, s.1. 

2. BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder