11 Aralık 2020 Cuma

EMLAK DEĞİL SEVGİLİ GİBİ BİR VATAN

EMLAK DEĞİL SEVGİLİ GİBİ BİR VATAN


(29 Ekim 2003'te Star'da Yayınlanan Yazı) 

Kıvanç Değirmenli
OYUN BOZAN
29 Ekim 2004 Cuma
 
100. Yıl Mutabakatı.,

" Belki dünyanın en güzel vatanı değilsin ama., !
Ama ben yine de seni çok seviyorum "

Filistin Kurtuluş Örgütü kamplarının girişinde yazan yazı

Eski İstihbarat başkanlarının Başbakan, Eski Genelkurmay Başkanlarının Dışişleri bakanı olduğu bir sisteme ve DYP-ANAP kadar birbirinden ayrışmayan iki parti ile demokrasiye sahip olduğunu zanneden bir kamuoyuna sahip olabilirdiniz...

ABD'de kızılderili sorunu, Almanya'da Nazizm bizim, kürtçülüğü, İslamcılığı tartıştığımız kadar tartışılsa o ülkelerin hali nice olurdu.

Ertuğrul Özkök gibilerine o kadar da kızmayın; her halükarda William Safire, Daniel Pipes gibilere on basarlar.

Mustafa Kemalleri'de , Mehmet Akif'leri de yeniden aynı hedef doğrultusunda harekete geçirmenin zamanıdır.

Herkesin ülkeye "denize nazır Türkiye arazisi, kat karşılığı küresel müteahhite verilir" muamelesi yaptığı bir dönemde yaşıyoruz..
Kimi; ülkenin yıllardır oluşturduğu değeri, "Aria'ya verdik" diyebiliyor, babasının malını devreder edasında...
Kimi; "tüccar zihniyet" abidesi, "ben cebime giren paraya bakarım" diyor 40 milyon dolarlık arazileri bir kaç milyon dolara yandaşı sermayedarlara peşkeş çekerken..
Ülkeyi; dünyanın en pahalı elektriğine mahkum edecek altyapıları dışa bağımlı olarak kurarken içi sızlamadığı gibi, bir de utanmadan "vizyondan" sözedenler bile var...
Başına çuval geçirenlerle aynı masaya oturup, ülke çıkarlarını pazarlık etmeyi "müttefiklik gereği" ve "ülke yararına" olduğunu savunanları gördüğümüz gibi.
Bazıları var; Atatürk'ün adını kullanıp orduya davetiye çıkarıyorlar, nasıl bir provokasyona geldiklerinin bilincinde olmadan, En yüksek tepelerde oturanlar bile alet oluyor, ülkeyi kamplara bölme oyununu bıkıp usanmadan oynayan odakların oyununa; 
Hatta gözlerinizle görüyorsunuz; üstün idealler ve yeni politik vizyonlar adına, dış güçlerin himayesinde ülkede toplumsal mühendislik çalışmasına girişenleri.
En vahimlerine medyada rastlıyorsunuz; ekranlara çıkıp, pişkin pişkin sırıtarak, "Türkiye, Türklere bırakılamayacak kadar önemli bir ülkedir" diyecek kadar ebleh entel pozisyonunda ahkam kesiyorlar hegemon güçlerin adına.
Böyle bir ülkede 29 Ekim'i kutlamak zorundayız.

Ama ümitsizliğe gerek yok. Düşünün; her şeye rağmen;

88 IQ'ye sahip ve Haçlı Seferleri gibi abuk subuk laflar eden, Kültürsüz, cahil, kan kusan bir başkanınımız olabilirdi;

Eski CIA Başkanlarının Devlet Başkanı, eski Genelkurmay Başkanlarının Dışişleri Bakanı olduğu, ülkenin en büyük holdinglerinin yönetim kurulu üyelerinin bakanlıkları paylaştığı ve birbirinden bizdeki DYP-ANAP kadar bile ayrışmayan iki partinin bulunduğu sistemi demokrasi zannedecek kadar bilinçsiz ve cahil bir kamuoyumuz da olabilirdi..

Bu ülkedeki demokrasiyi hiç küçümsemeyin;

Güneydoğumuzda bir kalkışma yaşanırken o kalkışmanın temsilcilerinin gazete çıkarıp dağıttığı, bütün baskılara rağmen partileşebildiği bir ülkede yaşayan; köşelerinde ve televizyonlarından en geniş çerçeveli tartışmaların yaşandığı, en tabu konuların bir haftada alaşağı edilebildiği bir ülkede yaşarken; cenaze görüntülerini sansürleyen, medya yönetim kurullarına generalleri yerleştiren ve "yalan yaymanın ofisi" ni kuran bir sistemede sahip olabilirdiniz. O ülkede; İsmet Berkan; Ertuğrul Özkök gibi isimlerin değil köşe yazması, muhabir olmasına bile izin vermezlerdi.

Düşünün; bizim ülkemizde kürtçülüğü tartıştığımız kadar ABD'de kızılderili sorununu, bizim İslamcılığı tartıştığımız kadar Almanya'da Nazizm'i tartışsalar bildiğimiz Almanya veya ABD kalır mıydı ortada...

Doğru; gençliğimiz apolitikliği, BBG'lere, PopStar yarışmalarına ve "evleniyorum" rezilliklerine mahkum şahsiyet yıpranmışlığı ile ümit vermiyor olabilir. Bir "greencard" hayali ile bıraksanız kaçacak pozisyonda bulunabilir. Ama her koşulda yarısı uyuşturucu batağına batmış; dünya haritası üzerinde kendi ülkesini bile gösteremeyecek kadar eğitimsiz ve ülkelerini dünyanın merkezi zanneden bir gençliğe göre çok daha dinamik, bilgili, donanımlı ve içinde vatan sevgisinin özünü taşıyor..

Ordunuzun; bir ABD, İsrail ve Rus ordusu gibi temelsiz ve çapulculuktan gelen ve çapulculuğa giden bir ordu olduğunu düşünsenize. Mevcut zihin bulanıklığına rağmen; tarihten gelen kökleri ile hala savrulmayan ve nihai tespitte biriilerinin jandarması olmaya direnen bir ordu. Bu orduyu dışa bağımlı kılan stratejik ve taktik tercihleri aşamayan kadrolar tarafından yönetiliyor olsa da.

Çocuklara tanklarla ateş eden, üç kayıp verdi mi paniğe kapılıp, sadece kendini korumaya başlayan korkaklardan oluşan, sırf şüphelendi diye arabanın içindeki kadın-çocuğu tarayan, "Irak'taki sivil kayıplar bizim için önemsizdir" diyebilen isimler tarafından yönetilen, her yıl ülkede yüzbinlerce çocuğun ölümüne neden olan ambargoların bekçiliğini üstlenen; kendisi işgal gücü olarak bir ülkeyi mahvetmişken "Osmanlı 400 yıl işgal gücü olarak bu topraklarda bulunmuş" diyebilecek kadar cahil ve küstah generallere sahip bir işgalci ordusuna sahip olabileceğinizi düşünebiliyor musunuz?

Ya da Willim Safire gibi postmodern-faşist bir köşe yazarına sahip olup, bu gibi adamlara prim verildiğini? Tahtaya vurun!. Bizdeki en şaibeli ve yetersiz isimler bile bazılarınkinin yanında Aristo gibi durmuyor mu? Siz; Hürriyet gibi bir gazetenin başköşesinde, "teröristleri yok etmek için Irak gibi ülkeleri nükleer bombalarla yoketmeliyiz" şeklinde yazıp, kamuoyu tarafından yerin dibine sokulduktan sonra köşesi ve medyayı bırakmak zorunda kalmayacak bir isim düşünebiliyor musunuz bu ülkede. O yüzden Ertuğrul Özkök'e o kadar da kızmayın. Her halükarda William Safire, Daniel Pipes gibilere on basar. 
Bu ülkeyi sevmek ve her şeye rağmen sahiplenmek için o kadar sebebimiz var ki... Bakın Filistin Kurtuluş Örgütü'nün kamplarının kapısında ne yazıyor...
Belki dünyanın en güzel vatanı değilsin Ama ben yine de seni çok Seviyorum

Sevgiliye söylenecek kadar güzel, uğruna ölecek kadar güçlü. Bizim dünyanın en güzel vatanına sahip vatandaşlar olarak, tankın karşısında elinde taşla duran Filistinli çocuk kadar cesarete sahip olmamız lazım.
Bu ülkeyi paylaşmanın ve bölmenin hayallerini kuranlara ve onların içerideki uzantılarına karşın;

29 Ekim bu Ülkeye;

Tarlasında, şirketinde, okulunda, camisinde, kışlasında,Duasında, yasasında, çocuğunu emzirirken, ihaleye hazırlanırken, amirine rapor kaleme alırken, nöbet tutarken, yazılım yazarken, Brüksel'de müzakere ederken...kısacası kendinin olanı yine kendi ve çocukları için koruyacak kadar bu ülkeyi bencilce ve toplumu adına seven ve sahiplenen herkese kutlu olsun.

Mustafa Kemalleri de, Mehmet Akif'leri de, yeniden aynı hedef doğrultusunda harekete geçirmenin zamanıdır.

K.D.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder