İSLAM VE SİYASET
Atilla İlhan.,
9 Temmuz 1994
'Yavuz' Sultan Selim'den başlayarak, Osmanlı padişahları, Halife-i ruyizemin'dirler, yani yeryüzü Müslümanlarının halifesi; tarihe meraklı olanlar bilir,
II Abdülhamid'e gelinceye kadar, Osmanlı sultanları, halifeliği o kadar ciddiye almamışlardır; onun işi ciddiye almasıysa, acaba onun aşırı dindarlığından mıydı, yoksa Alman gizli servislerinin onu kullanarak, Almanya'nın rakipleri İngiltere ve Fransa'nın Müslüman sömürgelerini kışkırtıp, onları zayıf düşürmek istemesinden mi? Gazi Mustafa Kemal, o türden bir pan/ islamizm'in de, o türden bir pan/turanizm'in de reddedilmesi gerektiğini söylerken, elbette bunların gerisinde hangi hınzırlıklann yattığını biliyordu.
İyi de Osmanlı hahfesi, niye Devlet-i Âliyye'nin 'satvet' (yükseliş) döneminde İslamcı bir politikaya yandaş olmamış da, 'fetret' (çözülüş) döneminde ondan medet ummuş? Bu kritik sorunun cevabını Olivier Roy, şöyle veriyor: Geleneksel İslam'da 'düzen' kendinden emindir; emir-ül-mümin hükmeder, ulema bir yandan onu 'kitaba' göre denetler; bir yandan da toplumsal alanda 'kanunnameler' üretir; toplum dokusu gevşektir, hatta 'siviltoplum' nitelikleri arzeder; üstelik iktidar (siyasi toplum) karşısında, onu pek de umursamaz gibi bir tutumu vardır.
XVLI1. yy. sanırım dönüm noktası: Osmanlı orduları, Hıristiyan orduları karşısında ilk mağlubiyetlere uğruyorlar;
Devlet-i Âliyye'nin aleyhine olan anlaşmalar birbirini izliyor: Karlofça 1699; Pasarofça 1718, Küçük Kaynarca 1774, vs. Osmanlı, böyle bir hale 'tedbir iktiza edince' 'kefere'den hisse kapacak yerde Kur'an'a ve Sünnet'e dönerek kurtulacağını sanıyor; başka türlü söylersek, dinde Ortodoksluk 'fetretle başlamaktadır; bu da elbet, 'satvet' döneminde din bahsinin o kadar da sıkı tutulmadığının bir kanıtı, açık bir kanıt! Olivier Roy, İslamcılık' adım, işte bu Kur'an'a ve Sünnet'e dönüş hareketine vermiş!
Ona bakarsanız, bu dönüş hareketi, Batı sömürgeciliğine bir tepki hareketidir:
yeryüzünü parselleyen emperyalizmin ortak özelliği Hıristiyanlık sayılmıyor mu, ondan kurtuluş çaresini Müslümanlığın içinde, öz cevherinde, kitabında arıyor; yüzyılımız boyunca İslamcılığın önde gelen adları arasında Cemalettin Efgani,
Raşit Rıda, Muhammed Abdul, Müslüman Kardeşler'in kurucusu Hasan el Benna ve Cemaat-i İslami'nin önderi Ebulüla el Mevdudi sayılıyor.
Bir bakıma İslamcılık, geleneksel Müslümanlık içindeki bir 'silkiniş', hatta bir 'özeleştiri!' Çünkü o zamana kadar hesaba katılmamış iki noktayı gündeme almaktadır: geleneksel Islamda egemen olan ulema'nın gücünü ve konumunu, bir; ayrıca Hıristiyan âleminin ceffelkalem reddedilmesindeki yanlışlığı, iki! İslamcı hareket, ulemayı 'içtihat kapışım kapatıp' İslamcı düşünceyi dondurduğu için suçlamıştır; Kur'an ve Sünnet dışındaki kaynaklan, bu sebepten dışlıyor, yani neyi, şerhi, felsefeyi, fıkhı, vs! Dahası o güne kadar 'küfürdür, 'keferenin eseridir' diye ulema'nın dışladığı, hor gördüğü Batı medeniyetine, Özellikle teknolojisine tartışılmaz üstünlüğü dolayısıylailgi gösteriyor. Olivier Roy'ya bakarsanız, bu ilgi basbayağı bir hayranlık mertebesindedir.
Bu kadar mı, hayır!
Geleneksel Islamda mümin'in camide olması, şeriat'a uyması yetiyor!..
Orucunu tut, namazını kıl, zekâtım ver, Islamı ahlâktan şaşma, yeter! İslamcı hareket, bu kadarla yetinmiyor, zira geleneksel İslamın bu tutumu yüzünden Hıristiyan Batı önünde yenik düştüğü fikrindedir; bunu aşmak için de, bireylerin değil, toplumların Müslümanlaşması fikrini önerir; ne demek bu, siyasi ve toplumsal eylem yoluyla, İslamın iktidarı ele geçirmesi demek değil mi?
İlginç olan odur ki, Olivier Roy o ilginç eserinde ('Siyasal İslam'ın İflası', Metis Yayınları, 1994) Humeyni'yi ve İran'daki hareketi de, Erbakan'ı ve Refah hareketini de, İslamcılık hareketi içinde saymaktadır.
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder