TÜRKİYE MİLLETİ., Leyla’nın Milleti!
TÜRKİYE MİLLETİ
Emin Çölaşan
SEVGİLİ okuyucularım, adına Leyla Zana denilen hanım bundan yıllar önce SHP listesinden milletvekili seçilmiş ve Meclis’te olay yaratmıştı. Son olaya gelmeden önce şimdi geçmişe, 1991 yılına dönelim.
Seçim yapılmış, sıra Meclis’teki ant içme törenine gelmişti. Milletvekilleri tek tek kürsüye çıkıp anayasada öngörülen yemin metnini okuyordu.
Sıra Leyla ya geldi.Kafasında PKK’nın sarı-yeşil-kırmızı ulusal renklerinden oluşan bir saç bandıyla kürsüye çıktı. Bunu özellikle yapıyor, daha il gün olay çıkarmaya yelteniyordu.
Kürsüde yerini aldı…
Ve yemin metnini okumaya başladı.
Birkaç saniye sonra Meclis kürsüsünde anlamsız sözler söylemeye başladı.
Kürtçenin bir lehçesiyle konuşuyordu.
Peki, O Kürtçe sözlerinde ne demişti? “Bu yemini Türk ve Kürt halklarının kardeşliği adına ediyorum!”
Ortalık kızıştı. Kavgalar çıktı. Sonrasında başka milletvekilleriyle birlikte Leyla‘nın da dokunulmazlığı kaldırıldı. Çeşitli mahkemelerde yargılandı ve uzun süre hapis yattı.
***
Aradan 20 yıl geçti, bu şahıs bu kez Kürtçü BDP’den Diyarbakır milletvekili seçilip yeniden Meclise döndü. Partili arkadaşlarıyla birlikte geçtiğimiz cumartesi günü Meclis te yemin (!) etti.
Anayasada öngörülen yemin metni şöyle bitiyor:
“…Büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim.”
Hanımefendi ne olursa olsun olay çıkaracak ya!..
El çabukluğu değil ama dil çabukluğu ile o bölümü şöyle okudu:
“…Türkiye milleti önünde namus ve şerefim üzerine ant içerim!.. “
Böylece Türk milleti, tarihte ilk kez Türkiye milleti oluverdi!
Yemin böyle okununca itirazlar geldi. Yeminin tekrarlanması gerekiyordu ama özellikle kaynatıldı.
Gazeteciler kendisine sordular
“Niye böyle yemin ettiniz?”
Verdiği yanıt ilginçti:
“Yani bilinçli ve planlı değildi! O anda ağzımdan Türkiye milleti çıktı!”
Hay Allah, rastlantının böylesi!.. O anda ağzından bu çıkmış!
Utanmazlığın ancak bu kadarı olabilirdi.
Oturumu yönetmekte olan Meclis Başkanı Cemil Çiçek kendi ifadesine göre. o sözlerini duymamıştı!
Öyle ya, biz onların karşısında beş yaşında saf çocuklardık!.. Herkes yanlış duymuş, doğruyu (!) duyan yine onlar olmuştu.
Hemen ardından Cemil Çiçek’in talimatıyla TBMM Başkanlığı tarafından bir duyuru yayınlandı, şöyle diyordu;
“Leyla Zina’nın yemin ederken Türkiye milleti değil. Türk milleti ifadesini kullandığı tespit edilmiştir”
***
Şimdi şu işe bakınız, kadın diyor ki “Türkiye milleti dedim, o anda ağzımdan böyle çıktı.”
TBMM Başkanlığı ise diyor ki. “Yok, valla inanın ki Türk milleti dedi!’
Leyla böylece, TBMM Başkanlığı tarafından güya aklanmış oluyor.
Peki niçin?
Şunun için:
İktidar şimdi yeni bir anayasa değişikliği|www.emincolasan.info|daha gündeme getirdi ya, o konuda BDP’nin desteğine ihtiyacı var Ne kadar BDP’li milletvekili destek verirse. AKP Güneydoğudaki vatandaşlardan o kadar oy isteyecek.
Meclis’te gerekli kelle sayısına ulaşılmaz ve iş yine referanduma kalırsa onlara diyecekler ki “Bakın arkadaşlar, sizin partiniz olan BDP bile |vatansever.info|bu anayasa için kolları sıvadı, Meclis’te kabul verdi. Şimdi sıra sizde, Size özerklik verdik, Kürtçe eğitim getirdik, haydi bastırın evet oylarınızı!..”
Böylece, BDP’nin sırtından muhteşem bir siyaset ticareti ve oy avcılığı daha yapmış olup, kendi çıkarları doğrultusunda hazırladıkları anayasayı kabul ettirecekler!
O yüzden Leyla’ya tavır koymaları mümkün olmadı.
***
Sevgili okuyucularım, Leyla Zana’nın Meclis kürsüsünde kullandığı ve hiçbir kesimden tepki gelmediği sürece Türk milletine yutturulmak istenen “Türkiyeli” sözcüğü, Tayyip’in geçmişte sık sık kullandığı bir sözcüktür.
Şimdi Başbakan olduktan sonra kullanmıyor, ya da kullanamıyor.
Bunu kullananların amacı “Türk” kavramını belleklerden silmek, unutturmak ve en sonunda da yok etmek.
Ne acıdır ki, günümüzde bu uygulamayla sık sık karşılaşıyoruz.
Bugün ülkeyi yönetenlerin ağzından “Türk” sözcüğünü pek duyuyor musunuz?“Türk milleti” kavramını ağızlarına aldıklarına tanık oluyor musunuz?
Şu iktidar yalakası korkak, entel, liboş gazete ve televizyonlara bakıyorum, varsa yoksa Kürtlük, varsa yoksa Kürtçülük. Bunların iktidarı döneminde bunlar tartışılıyor, hem de sadece bu kavramların savunucuları tarafından.
Bütün ulusal kavramlarla birlikte Atatürk de yok edilmek isteniyor.
Siz bakmayın birilerinin ulusal bayram günlerinde Anıtkabir’e gidip içlerinden küfrederek göstermelik saygı duruşunda bulunduklarına!..
***
Tayyip geçmişte kendisini “Türkiyeli” olarak tanımlardı. Bunu defalarca yazdım, belgeledim. Hiçbir biçimde itiraz etmesi, yalanlaması mümkün olmadı.
Şimdi Çankaya’da oturmakta olan AKP‘li yine geçmişte şu sözleri ederdi:
“Mesela bunları açık söylemek zorundayım, ‘Ne mutlu Türküm diyene lafını tutup her yere yaza yaza özellikle bunu hiç olmayacak yerlere yaza yaza, Türkiye aslında İLKEL bir hale dönmüştür”
Mustafa Kemal Atatürk 1933 yılında. Cumhuriyet’in 10. Yıldönümü’nde yaptığı konuşmanın sonunda haykırıyordu:
“Ne mutlu Türküm diyene.”
Dikkat ediniz, “Ne mutlu Türk olana” deseydi. Irkçılık olurdu.“Ne mutlu kendini Türk olarak görene, hissedene” diyor. Asla ırkçılık, ayırımcılık yok.
İşte size bu iktidarın en üst düzey makamlarında bulunan iki kişinin kullandığı sözler!..
Atatürk’ün ağzından çıkıp tarihe geçen bu masum, ama çok anlamlı sözcükleri bile reddeden her şeyi İslam’da arayan kafalar şimdi bu ülkeyi yönetiyor…
Ve Kürtçü bir kadın daha üç gün önce Meclis kürsüsüne çıkıp “Türkiye milleti” diye açıkça zırvalarken, Meclis Başkanlığı açıklama yapıp “Valla billa öyle demedi, Türk milleti dedi” demek zorunda kalıyor!..
Ama kadın bunlardan daha yürekli, Hiç değilse zırvasını inkâr etmiyor da, başka türlü kıvırtıyor…
“O anda ağzımdan Türkiye milleti çıktı (!)” diyor
Görüyorsunuz işte… İyi ki Japonya milleti falan çıkmamış!
Yıllar önce Tayyip kendini ‘Türkiyeli’ olarak tanımlıyordu. Simdi aynı edebiyatı Leyla Zana yapıyor.
Tayyip’le Leyla’nın örtüşmesi, doğrusu pek hoş oluyor.
Onlar ermiş muradına, biz ” Türkiyeliler” de Türklüğümüzü bohçaya sarıp çıkalım kerevetine.
***
LEYLANIN MİLLETİ.,
EMİN ÇÖLAŞAN
21 Kasım 2015
Sevgili okuyucularım kadın Meclis kürsüsüne çıkıyor, hiç utanmadan abuk subuk konuşuyor. Sözlerine önce Kürtçe birkaç şey söyleyerek başlıyor da, ne dediği anlaşılmıyor.
Sonra yemin metnini okumaya başlayınca bir vecize daha yumurtlayıp “Türk
Milleti” yerine “Türkiye milleti” diyor.
Bu kadın ve benzerleri komik, acınası tiplerdir.
Bu ülkede yaşarlar, hem de krallar gibi…
Yedikleri önlerinde yemedikleri arkalarındadır.
Devletin olanaklarından sonuna kadar yararlanırlar çünkü devlet
onlardan lüks makam araçları dahil hiçbir şeyi esirgemez.
Bir de gidin bakın şehit ailelerinin duruma… Gencecik asker ve
polis evlatlarını teröre kurban veren on binlerce ailenin çoğu, tek göz
evlerinde yaşam mücadelesi veriyor.
Gidin bakın terör olaylarında yaralanıp gazi olan, kolunu bacağını, gözlerini
yitiren babayiğit gazilerimize…
Bugüne kadar hiçbirinden bir yakınma, onları bu duruma düşürenlere hakaret
gelmedi.
* * *
Yıllar önce televizyonda görüntülerini izlemiştim. Bir astsubayımız patlayan
PKK mayını ile ağır yaralanmış, tedavi için GATA'ya yatırılmıştı.
Kollarını, bacaklarını ve ayrıca gözlerini yitirmiş bir külçe idi.
Dönemin Genelkurmay Başkanı hastanede onu ziyarete gitmişti. Kameralar önünde
astsubayımıza sordu:
“Evladım bizden bir isteğin var mı?”
Gazimizin çaresiz yanıtını duyduğum anda, artık kendimi tutamayıp ağlamaya
başlamıştım.
“Bana gözlerimi verin yeter komutanım.”
İsmini ne yazık ki bilmediğim o astsubayı daha sonra tedavi için İngiltere'ye
gönderdiklerini, ancak orada vefat ettiğini duymuştum.
* * *
Türk Milleti'ne böylesine acılar yaşatan PKK'nın
sempatizanı milletvekili kadın şimdi hiç utanıp sıkılmadan çıkıyor Meclis
kürsüsüne, yemin ederken sırf ortalığı germek ve şov yapmak için
“Türkiye Milleti” diyor!
Leyla Zana isimli ne idüğü belirsiz kadın yeminini tekrar edip
adam gibi okumadığı sürece Meclis çalışmalarına katılamayacakmış!
Katılsa kaç yazar, katılmasa kaç yazar.
Oy kullanamayacak, komisyonlarda görev alamayacakmış!
Kim takar onu!
Bayan Leyla bu sürecin parasal boyutunu
önceden mutlaka öğrenmiş ve planını ona göre yapmıştır.
Meclis çalışmalarına katılmayacak ama Meclis'in bütün parasal olanaklarından
yararlanacak.
Eski milletvekili olduğu için emekli maaşı alacak. Yeniden seçildiği için bir
maaş daha alacak.
Cebine her ay net olarak 23 bin lira girecek.
Üstelik milletvekillerine sağlanan bütün diğer olanaklardan
yararlanacak. Hem de aile boyu…
Örneğin sağlık harcamaları için cebinden bir kuruş çıkmayacak. Onun ve
ailesinin sağlık ve tedavi harcamalarının tümü yine “Türkiye Milleti
(!)”
tarafından, başka bir deyişle bizim vergilerden karşılanacak.
* * *
Yetkili bir makamda olsam, bugünden tezi yok bu kadın ve benzerlerine “Dur”
diyecek önlemlerin alınması için çalışmaları hemen başlatırdım.
“Ya kürsüye yeniden çıkıp adam gibi yemin edersin, ya da devletin sana
her ay vereceği 23 bin lirayı alamazsın. Hem de milletvekilliğin düşer, bundan
sonra avucunu yalarsın.”
Yasa mı değişecek, İçtüzük mü yeniden gözden geçirilecek, ne gerekirse yapar ve
bu saygısız, küstah kadına iyi bir ders verirdim.
İyi de bunu hangi devlet, hangi hükümet
yapacak!..
Başkanlık ihtirasına kapılıp HDP ve PKK ile “Ver
bana başkanlık, al sana özerklik” pazarlığını bir süre sonra
başlatması beklenen Tayyipgiller hükümeti mi!
* * *
Ancak bir konuda dua etmemiz gerektiğini de hatırdan çıkarmayalım…
Zira bu Leyla günün birinde şöyle diyebilir:
“Bana Türk Milleti demediğim için saydırıyorsunuz ama sizi yönetenlerin
bir kez olsun Türk Milleti dediğini duydunuz mu?.. Kendilerinin Türk olduğunu
bir gün olsun söylediler mi? O halde siz boşa konuşmuş oluyorsunuz!..”
Ağzından yel alsın, inşallah aklına gelmesin de söylemesin!
Yoksa hapı yuttuk demektir.
Hakaretin bedeli
Sevgili okuyucularım, Varşova Büyükelçimiz olan Yusuf
Ziya Özcan isimli şahsın Facebook sayfasında aynen şu mesajı kullanılmıştı:
“Fransız piçleri, Cezayir'de bir buçuk milyon Müslümanı öldürürken hiç
sesiniz çıkmıyordu.”
Bu adam Varşova'da devleti temsil ediyor. Diplomat falan değil, YÖK
eski Başkanı. O göreve Tayyip hükümeti tarafından atandı.
Fransa'nın Cezayir'de 1950'li yıllarda sergilediği vahşet gerçekten
inanılmazdır. Ancak bir büyükelçinin bu sözleri de aynı biçimde inanılmazdır.
Bu konuya dünkü yazımda da değinmiştim.
Olayı dün Dışişleri Bakanlığı eski Müsteşarı, emekli büyükelçi Onur
Öymen'e sordum. Söylediklerini aynen size iletiyorum:
“Yurt dışında devleti temsil eden bir büyükelçinin bu gibi sözlerle
herhangi bir kişi veya ülkeye hakaret etme hakkı yoktur. Diplomaside eleştiri
vardır ama hakaret asla olamaz. Şimdi yapılması gereken şey, bütün diplomasi
kurallarını altüst edip bu sözleri kullanan ve ülkemizi dışarıda rezil eden
büyükelçiyi Ankara'ya çağırıp sormaktır. Arkadaş bu iş nasıl oldu, amacın
nedir?..”
* * *
Konuştuğum başka bir Büyükelçi de şöyle dedi:
“Hiçbir diplomat bir başka ülkeye ve milletine kendiliğinden böylesine
hakaret edemez. Fransa, Türkiye'nin AB üyeliğine en sert karşı çıkan ülkelerden
biri. Acaba Ankara'dan Varşova Büyükelçimize bu kelimeleri kullanarak bir mesaj
göndermesi mi söylendi? Zira alkollü falan değilse, aklı başında olan hiçbir
büyükelçi ‘Fransız piçleri' diye başka bir millete hakaret edemez. Eğer Fransız
Hükümeti bu konuyu mesele yapar, bizim Bakanlığa bir nota verip olayı protesto
ederse, Türkiye olarak çok zor durumda kalırız. Belki de Fransa'dan gizlice
özür dilemişlerdir. Bu şahıs meslekten diplomat olmadığı için biraz yüksekten
uçmuş. Derhal geri çağrılması gerekir.”
Aradan tam 48 saat geçti… YÖK eski Başkanı, Varşova
Büyükelçisi Yusuf Ziya'dan “Fransız piçleri”
konusunda açıklama gelmedi! Günün birinde gelir inşallah!
**
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder