Bir de 'Pontus' mu ?
TÜRKKAYA ATAÖV
S. Shaw'a göre, "Yunan Pontus devleti kurmak isteyenler oradaki Türk nüfusu ortadan kaldırmak için kıyıma başlayarak Yunan ordusunun Batı 'dan buralara ulaşmasına bel bağlamışlardı. 9.03.1919'da Samsun'a çıkan ingilizlerin Merzifon 'a yürümelerinin nedeni de buydu." Londra'da Viskont St. Davids bile diyor ki; "Yunanlılar her gördükleri köyü yaktılar. Türkleri soydular, direneni öldürdüler. Üstlerinden buyrukla, sistemli biçimde ve askeri gereklilik olmadan. Kral Konstantin'in askerleri kötü savaşçı ama hırsızlık, yakıp yıkma ve cinayette üstüne yok." Türkler 9 Eylül'de İzmir'e girince Yunanistan'ın evdeki hesabı çarşıya uymadı ve köy-kent basıp yakıp yıkan, soyan ve öldüren oranın Rumları da göçmek için Türk limanlarında sıraya girdiler.
1918'de sık işitilen "Pontus" sözcüğü de kulağımıza birkaçtır çalınır oldu! Doğu Karadeniz kıyılarında ilkçağda ufak Yunan kent-devletleri vardı. Birbirinden bağımsız ta İspanya kıyısında da. Mondros Antlaşmasından sonra Trabzon ve çevresindeki Rum kümeleri Pontus devletini diriltme umudu içine girdiler, önce, Osmanlılar bile yüzlerce yıl İstanbul, İzmir, Adana ve Karadeniz gibi yerleri "Konstantinopl, Smyrna, Kilikya, Pontus" diye anmadılar. NewYork'a eski adıyla "Yeni Amsterdam" diyor muyuz? Bu, bir. İzmir'e Yunan çıkarmasıyla Doğu Karadeniz'deki Rum çeteleri de Müslüman çevrelerinde epeyi kan döktüler. İstanbul'daki ABD Yüksek Komiseri Amiral M. L Bristol, Karadeniz gezisinden sonra kaleme aldığı yazanağında Rum eylemlerinin orada anarşi yarattığını belirtti. Bu, iki. Atina'da 1919'da oluşturulan Pontus Kurulu Yunan hükümetine başvurarak İzmir'e çıkmış olan Yunan ordularına doğudan destek vermek üzere, 20 bin kişilik bir "Pontus Ordusu" örgütlenmesini önermişti. Türklerin buna tepkisi doğaldır. Bu, üç.
Güya Karadeniz'de 700 bin Rum varmış da bunun 350 binini Türkler öldürmüş. Buna kuyruklu yalan denir. 1893-97 Osmanlı sayımlarında oradaki Rum nüfusu, geniş ve geri çevresiyle birlikte, 193 bindi. Çoğu ABD'ye göç etmişti. ABD King-Crane Kurulu da "yaklaşık 200bin"diyor. Bu, dört. S. Shaw'a göre, "Yunan Pontus devleti kurmak isteyenler oradaki Türk nüfusu ortadan kaldırmak için kıyıma başlayarak Yunan ordusunun Batı 'dan buralara ulaşmasına bel bağlamışlardı. 9.03.1919'da Samsun'a çıkan İngilizlerin Merzifon 'a yürümelerinin nedeni de buydu." Londra'da Viskont St. Davids bile diyor ki; "Yunanlılar her gördükleri köyü yaktılar. Türkleri soydular, direneni öldürdüler. Üstlerinden buyrukla, sistemli biçimde ve askeri gereklilik olmadan. Kral Konstantin'in askerleri kötü savaşçı ama hırsızlık, yakıp yıkma ve cinayette üstüne yok." Türkler 9 Eylül'de İzmir'e girince Yunanistan'ın evdeki hesabı çarşıya uymadı ve köy-kent basıp yakıp yıkan, soyan ve öldüren oranın Rumları da göçmek için Türk limanlarında sıraya girdiler. Bu, beş. 1919-22 yıllarında, Yunanlılar ve yerel Rumların önemli kesimi el attıkları her yerde geniş kıyım ve yağma yaptılar. Buna ilişkin Türklerin daha o yıllarda yabancı dilde temel yayınları vardır, Birkaç gün önce Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk yayını olarak çıkan "Türkiye'de Yunan Vahşeti" adlı kitaba dikkatinizi çekerim. Bu, altı.
Bu gerçeği zamanında yabancılar da görmüştür. Tümünün beyinleri Türk karşıtı yaymacayla yıllardır yıkanmış olmasına karşın. Yunan kan dökümü o Ölçülere varmıştı ki, Britanya'nın başını çektiği emperyalizmin sıkı denetimi bile kötü haberlerin yayılmasını engelleyemedi. Bunlar içinde ABD Yakındoğu'ya Yardım Temsilcisi M. O. Prentiss'in kafası bile aynı masallarla doluydu. Olayları yerinde görünce değişti. Mavi Kitabın editörü A.J. Toynbee'nin İzmit'teki kısa gezisi de Panhelenizmini bir yana itmesine yetmişti.
1923'te "Müslüman Asya'da Güç Savaşımı" diye kitap yayımlayan E.A. Powell soruyor: "Türklere çok büyük haksızlık yaptıklarını kabul cesaretini kaç yayın gösterebilir" "The New York Times" gazetesinin 18.09, 17.11. ve 27.09.1922, 18.06.1923 tarihli sayılan Önümde. Prentiss, Türk subayının askerlerine şu sözlerini kulaklarıyla işitmiş: "Yunanlılar yakıp yıktı, görülmemiş kıyım yaptı. Ama biz farklı davranmalıyız. Hukuku ve dinginliği koruyacağız." Ve ekliyor; "Türk askerini aynı yöntemle tepkide frenlemek çok güçtü, ama komutanları bunu başardı. Ağırbaşlı ve düzenli davranışları gözlemcileri etkiledi. Türk görevliler dikkate değer dayanç ve hoşgörü gösteriyorlar... Koruma ve pasaport isteyenler de her türlü yalanı uyduruyor... Kiliselerde yaygın kıyım masalları, yalanlar toplamıdır. Barbar olan Türkler değil..." Burada kesiyorum. Bu Yunan acımasızlığını Milletler Cemiyeti de kabul etti. Pontus masalı da bunun bir parçasıdır.
Son ama önemli bir nokta daha: "Amerika özgür ülkedir; hesap soran da yok; istediğimizi söyleriz" maskesine sığınıp oradaki açık oturumlarda Mustafa Kemal'e dil uzatan papaz kılıklılar da var. Şunu anımsatalım: Yunan Başbakanı E. Venizelos bile Atatürk'ü 1930'da Nobel Barış Ödülü'ne aday göstermiş ve bu önerisiyle şeref.,duyduğunu yazmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder