18 Kasım 2019 Pazartesi

17 Aralık Takkesi Düştü; Kel Göründü

17 Aralık Takkesi Düştü; Kel Göründü 


Hasan ÜNAL


Son haftalarda Kıbrıs üzerinden sürdürülen restleşme 17 Aralık kararlarının gerçekte ne anlama geldiğini ortaya koydu. Özellikle Avusturya Başbakanı Schüssel'in, 'adı tam üyelik olsa bile, Türkiye'ye sonuçta bir tür özel statü verilecektir' demesi bu tartışmayı başlattı. Türkiye'de hiç kimsenin Schüssel'in bu söylediklerinin ne anlama geldiğini tartışmaya açmaması AB belgelerinin muhtevasıyla ilgili.

Bu tartışmaya son günlerde Finlandiya Cumhurbaşkanı da katıldı. Avusturya'dan dönem başkanlığını almaya hazırlanan Finlandiya'nın Cumhurbaşkanı Tarja Halonen Hanımefendi yaptığı açıklamada 'Türkiye'nin AB yolunun taşlı olduğunu söyledi'.Oysa Ankara'da AKP hükümeti ve AB'ci lobi Finlandiya dönemi üzerine beklentiler oluşturmaktaydı. Gerek Halonen gerekse Schüssel'in açıklamaları bizi 17 Aralık kararlarına ve o kararlarda nelerin yazılı olduğu sorusuna götürüyor.

17 Aralık kararlarının nihai şeklini almasından hemen önceki günlerde kararların taslakları internette sürekli dolaşmaktaydı. Bu metinleri özellikle abhaber.com sitesinden takip ediyorduk. Sonuçta bu taslaklara büyük ölçüde uyan bir kararlar manzumesi 17 Aralık günü kabul edildi; ama bizim bu kararların son şeklini okuyabilmemiz ancak bir gün sonra mümkün olabilmişti.

Bugünkü gibi hatırlıoyurm, 18 Aralık günü sabah erkenden arabayla Sivas Türk Ocakları'nda AB konulu bir konferans vermek üzere yoldaydım. Bu arada yabancı gazeteciler cep numaramdan arayıp, Ankara'daki kutlamalar hakkında bilgi ve yorum almak istiyorlardı. Ben de arabanın radyosundan Ankara'da 17 Aralık kararlarıyla ilgili büyük kutlamalar yapılmakta olduğunu dinliyordum.

Yabancı basın mensupları Ankara'da neyin kutlanmakta olduğunu anlamakta güçlük çekiyorlardı. Çünkü 17 Aralık akşamı İsveç Başbakanı Göran Persson basın toplantısı yapmış ve Türkiye'ye tam üyelik anlamına gelmeyen bir statünün dayatıldığını; bunun bile ağır şartlara bağlandığını; Türkiye'ye haksızlık edildiğini ve eşit muamele yapılmadığını; kendilerinin içerde bunun mücadelesini vermekten yana bir tavır belirlemeye çalışırken, Türk başbakanının bu metni kabul ederek Ankara'ya götürme kararı aldığını öğrendiklerini; bu şartlarda da her hangi bir girişim yapmalarının söz konusu olmadığını açıklamıştı.

Dolayısıyla yabancı gazeteciler Ankara'da neyin kutlanmakta olduğunu anlayamıyorlardı. Hatta içlerinden bazıları işi, Başbakan Erdoğan ve AKP polit bürosunun zaten İslamcı bir kafa yapısıyla AB'ye yıllarca Hristiyan Klübü dediklerini; acaba şimdi Türkiye'nin bilinen manada tam üye yapılmayacağını anladıkları için mi kutlamalar yaptıklarını söylemeye götürdüler. Hakikaten orada ne kutlanmaktaydı?

Bu, gayet meşru bir soruydu; zira 17 Aralık belgesinin Türkiye'ye nasıl bir perspektif verildiğini anlatan 23. maddesi tam üyelikten bahsetmiyor; bugüne kadar üyelik müzakerelerine başlamaya hazır ülkeler için hazırlanan belgelerden oldukça farklı bir muhteva sergiliyordu. Sonradan hazırlanacak olan 3 Ekim Müzakere Çerçeve Belgesi bu hususları daha belirgin ve daha sert cümlelerle Türkiyenin önüne koymuştu.

O belgelere göre Türkiye Ek Protokol'ü uygulamaya koymak zorundaydı. Ek Protokol konusunda hükümet, bilerek ve isteyerek Türk kamuoyunu yanıltmayı tercih etmiş ve meseleyi Rumların tanınması anlamına gelip gelmeyeceği tartışmasına indirgemişti. Oysa esas mesele bu  Protokol'ün uygulamaya konulmasıyla birlikte ortaya çıkacak sonuçların KKTC'yi ortadan kaldıracağı gerçeğiydi. Bütün bunlara ortadayken, bugünlerde Başbakan Erdoğan'ın AB'ye kendi tabiriyle 'dik durmasının' ne anlamı olabilir? Ayrıca KKTC'nin içini boşaltan bir dünya girişim yaptıktan sonra Kıbrıs davasına sahip çıkıyor görüntüsü vermek sadece iç politika girişimi değil midir? Ama son günlerdeki tartışmanın bir faydası oldu. 17 Aralık kararlarının aslında ne menem bir üyelik perspektifi sunduğunu gözler önüne serdi. 17 Aralık kararlarının takkesi düştü ve altından kel göründü.

http://acikistihbarat.com/Goruntule.aspx?id=5489

****

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder