İdlib’de Silahsızlandırılmış Bölge ve Silahsızlan(dır)ma
Erol Başaran Bural
Tasfiye-Entegrasyon
21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Orta Doğu ve Afrika Araştırmaları Merkezi
27 Eylül 2018 Perşembe
İdlib’de Silahsızlandırılmış Bölge ve Silahsızlan(dır)ma-Tasfiye-Entegrasyon
Türkiye’nin Haklı Çekinceleri ve Soçi Mutabakatı
Fırat’ın doğusundaki terör örgütü PKK bölgesi haricinde, Suriye Rejim güçlerinin
elinde bulunmayan son iki bölge: Suriye güneyinde El Tanf ve batısında İdlib
bölgeleri. Türkiye’nin hemen yanıbaşında bulunan İdlib bölgesi, Tanf’a nazaran
daha kritik. ABD destekli muhaliflerin barındığı Tanf bölgesi gözlerden uzak
konumuyla uzun süredir çatışmaların yaşanmadığı bir bölge. Ayrıca bölgede bir de ABD askeri üssünün bulunduğu belirtiliyor. Ancak İdlib için durum çok farklı.
İdlib, iç savaşın başladığı 2011 yılından bu yana nüfusu yaklaşık üçe katlanmış,
muhalif grupların ve terör örgütlerinin bir arada bulunduğu, ayrıca yabancı
teröristleri de içinde barındıran en krtitik bölge.
Suriye Rejiminin düzenlediği operasyonlar süresince yaşanan sivil kayıplar ve
insani dram, “nereye giderlerse gitsinler” gözüyle bakılan sivillerin yer
değiştirmeye zorlanması, tabir yerindeyse “züccaciye dükkanına girmiş fil”
görüntüsü veren Suriye Rejim güçleri ve İran’lı milislerin vahşet seviyesine
varan operasyonları, Rusya’nın hava bombardımanının yıkıcı etkileri, Tahran
zirvesi öncesi Dera’nın ardından gündeme gelen İdlib meselesini Türkiye’nin de
gündemine oturttu. Temmuz ayı sonlarında Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın Rus Haber Ajansı TASS’a verdiği bir mülakatta, Suriye Rejiminin müteakip ve en yakın hedefinin İdlib bölgesi olduğunu, “İdlibliler ya teslim olacak ya da ölecek”
şeklinde acımasız bir çözüm yolunu dile getirmesi de Türkiye’nin dikkatinden
kaçmadı.[i]
Bu faktörleri göz önünde bulunduran Türkiye; sivil kayıpların yaşanabileceği,
sınırlarımıza yönelik olası bir sığınmacı akını, bölgede konuşlu askerlerimizin
güvenliği gibi üç haklı endişe ile İdlib’e yönelik bir Rejim operasyonunu
durduracak ve bölgede diyalog - iknayı ön planda tutacak bir çözüm tarzını
ortaya koydu.
7 Eylül Tahran zirvesinde çatışmasızlığın yerine askeri müdahaleyi ön plana
daha çok çıkaran bir adım atıldığının gözlemlenmesi üzerine, Tahran’dan tam 10
gün sonra 17 Eylül 2018’de Soçi’de Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Rusya lideri Putin arasında bir zirve düzenlenerek, Suriye Rejimi dahil olmak üzere sahada yer alan ve almayan hemen hemen tüm taraflar ile uluslararası kurum/kuruluşların da takdirini ve desteğini kazanan bir mutabakata imza atıldı.
Soçi’de iki ülke savunma bakanlarınca imzalanan mutabakat zaptına göre özetle; Rusya Federasyonun İdlib’de askeri operasyonlar ve saldırılardan kaçınılması için gerekli önlemleri alacağı; 15-20 kilometre derinliğinde silahsızlandırılmış bölgenin (demilitarized zone) kurulacağı; çatışan taraflara ait ağır silahların (Çok namlulu roketatar sistemleri, tank, havan, top vb.)10 Ekim’e kadar silahsızlandırılmış bölgeden çekileceği; terörist grupların, silahsızlandırılmış bölgeden 15 Ekim’e kadar çıkacağı; belirtilen bölgede Türk ve Rus askerleri tarafından devriye faaliyetleri yürütüleceği, M4 (Halep-Lazkiye) ve M5 (Halep-Hama) otoyollarının 2018 sonuna kadar güvenliği sağlanarak trafiğe
açılacağı; bu faaliyetler kapsamında İran, Rusya, Türkiye’nin Müşterek
Koordinasyon Merkezi kuracağı hususları karara bağlandı.[ii]
Soçi Zirvesinin ardından İdlib’e yönelik hava ve topçu taarruzları
sonlandırılırken Suriye Rejim güçlerinin İdlib sınırına yaptığı yığınaklanma
geri çekildi. Buna paralel olarak; bölgede bir insani dramın yaşanmasının önüne
geçilmiş, ülkemize yönelik sığınmacı göçü önlenmiş, gözlem noktalarımızın
takviye edilmesi sağlanmış, bu noktaların güvenlik seviyeleri artırılmış oldu.
Silahsızlandırma, Tasfiye, Topluma Kazandırma (Entegrasyon)Nedir?
Silahsızlandırma, Tasfiye, Topluma Kazandırma (STT) uygulamaları, uygulamanın yapılacağı coğrafyaya, çatışmaların yoğunluğuna ve karakterine, sürece dahil olan aktörlere, silahlı grupların kapasitesine, çatışma alanına dışarıdan müdahil olan ülke-grupların yaklaşım tarzlarına, uygulamanın zamanlamasına göre farklılık gösterebilse de, İdlib bölgesinde STT’ye yakın bir uygulama tarzının seçildiği görülüyor.
Konuyla ilgili bir incelemede[iii]; Silahsızlan(dır)ma, Tasfiye ve Topluma
Kazandırma faaliyetinin silahlı çatışmaların sonlandırılması ve barışın
sağlanmasında önemli bir faaliyet alanı olduğu belirtiliyor. STT; silahların
teslimi, silahlı örgüt militanlarının özel olarak hazırlanmış
bölgelerde/tesislerde toplanması ve terhis (terhis kavramı silahlarını bırakan
grupların tasfiyesi, dağıtılması anlamında kullanılmaktadır), topluma yeniden
giriş ve uzun dönemli topluma kazandırma olarak beş aşamalı bir programdır.
BM’ninbu hususda yaygın kabul gören bazı tanımları şu şekildedir:
Silahsızlan(dır)ma (Disarmament): Devlet dışı silahlı grupların ve aynı zamanda
sıklıkla sivil halkın elindeki her türlü silah, mühimmat ve patlayıcıların
toplanması, kayıt altına alınması ve imha edilmesidir. Silahsızlan(dır)ma aynı
zamanda uygun bir silah yönetim programının da geliştirilmesini kapsamaktadır. Silahsızlanma, ilgili devlet dışı aktörün (İsyancı grup, terör örgütü, milis grubu) gönüllü olarak silah bırakmasını ifade ederken, silahsızlandırma kapsamında zorlamayı da barındırmaktadır.
Tasfiye Etme (Demobilisation): Silahlı grupların militanlarının resmen ve
kontrollü olarak dağıtılmasıdır. İngilizce Disbandement sözcüğünün de
kullanıldığı olmaktadır. İki aşamalı olarak uygulanır.
Topluma Kazandırma (Reintegration):Çatışmalarda silahlı militan ve milis olarak
katılanların sivil vatandaş statüsüne geçmeleri, devamlı iş ve gelir imkânı
kazanmalarını kapsayan bir süreçtir. Topluma Kazandırma temel olarak açık uçlu sosyal ve ekonomik bir süreçtir, esas olarak yerel seviyedeki topluluklar
içerisinde oluşur. Bu süreç bir ülkenin genel kalkınmasının bir parçasıdır,
ulusal bir sorumluluktur ancak sıklıkla uzun dönemli dış yardımı da gerektirir.
STT Süreçlerinde Genel Zorluklar
Bir başka çalışmada[iv] STT ile ilgili genel zorluklar şu şekilde ifade
ediliyor: STT, bir ülkedeki silahlı çatışmalar sonrasında uzun dönemli bir barış
için yeterli güvenlik ve asgari ihtiyaçları karşılayan bir ortamın yaratılması
ve sürdürülmesini sağlayan mekanizmalardan biridir. El Salvador, Kamboçya,
Mozambik, Angola, Liberya, Sierra Leone, Guatemala, Tacikistan, Burundi ve daha pek çok bölgede bu programlar uygulanmıştır. STT programları teröristlere, silahlı mücadeleden daha mantıklı/çıkarcı çözüm seçeneklerinin olduğunu gösterir. Ancak bu işlevi görebilmesi için STT programlarının, üzerinde
uygulanacak tarafın ihtiyaç, ilgi ve kabiliyetlerini göz ardı etmemesi gerekir.
Silah bıraktırma aşamasında yaşanan en önemli sıkıntılardan biri, teröristlerin
ellerindeki silahlardan bir kısmını saklaması veya sivil halka dağıtmasıdır.
Bunun önüne geçebilmek için çapraz istihbarat yöntemlerine başvurulması gerekir. Teslim edilen her silaha belirli bir miktar para verilmesi şeklindeki
tedbirlerin ancak bir noktaya kadar etkili olması beklenir. Zira hayatlarının
önemli bir kısmını silahla geçiren ve bundan sonraki yaşamlarında da güvenlik
kaygısı taşıyacak olan bireylerin bütünüyle silahlardan ari kalmasını beklemek
iyimserlik olur.
Tasfiye, teröristlerin örgütten ayrılarak topluma intibaklarının sağlanmasıdır.
Tasfiye süreci, en kritik aşamadır. Bu sürecin başarısız olması, diğer süreçleri
ve dolayısıyla barış sürecini bütünüyle olumsuz etkiler. Tasfiye sürecinde
teröristlerden bir kısmı, özellikle de silahlı eyleme katılmamış olanlar, kayıt
altına girmemek amacıyla kendiliklerinden örgütten ayrılarak toplumsal hayata
girme teşebbüsünde bulunabilirler. Tasfiye sürecinin başarılı olması için o
örgütün komuta yapısının çökertilmesi gerekir. Bu yapılamadığı takdirde, tasfiye
edildiği zannedilen örgütün yeniden toparlanması riski vardır.
Kısa vadeli değerlendirmede bıraktırılan silah sayısı, tasfiye edilen terörist
sayısı veya bütünleştirilen kişi sayıları dikkate alınır. Ancak bu rakamlar
yanıltıcı olabilir. Bu nedenle uzun vadeli değerlendirmede sorunun tabanının
kaybolup kaybolmadığına, bütünleştirilen fertlerin toplum tarafından kabul
edilebilirlikleri ve tatmin olma durumlarına, STT programından çıkan bireylerin
yeniden silahlı eyleme yönelik eğilimlerine bakılır.
Topluma Kazandırma(Bütünleştirme), STT programının son basamağı olup, tasfiye edilen teröristlerin toplum içinde yaşamlarını sürdürmelerine yetecek düzeyde bir gelir veya istihdam desteğiyle sivil bir statü elde etmelerinin
sağlanmasıdır. BM bütünleştirmeyi, tasfiye edilen silahlı grubun üyelerinin
sivil bir statü ve sürdürülebilir istihdam ve gelir elde etmelerini sağlayan
süreç olarak tanımlamaktadır.
Bütünleştirme aşamasında, örgüt üyelerinin eski durumlarından daha iyi bir
duruma getirilememeleri halinde, huzursuzluklar baş gösterir. Bu huzursuzluklar
zamanla barış sürecini olumsuz etkileyebilir. Oysa tasfiye edilen örgüt üyeleri
şayet yeterli destek sağlanmazsa, hiçbir geliri olmadığı halde toplumsal hayatın
içine girerler. Bu durum, hem örgütteki hem de örgüt hayatından önceki
dönemlerinden de daha aşağı bir varlık durumunu ifade eder. Bütünleştirme, çoklu aktörlerin koordinasyonunu gerektiren iyi bir planlama ve ekip işidir. Bu süreç, kısa zaman dilimlerine inhisar edilemez. Ucu açık bir süreçtir. Bu nedenle de nelerin olup bittiğinin sürekli olarak gözlemlenmesi, değerlendirilmesi ve
gereken noktalarda strateji değişiklikleri yapılması gerekir.
Silah bıraktırma, tasfiye ve örgüt üyelerinin aileleri ve toplumla yeniden
bütünleşmelerinin sağlanması zaman alıcı, pahalı ve zor bir süreçtir. STT
programları sıradan teknik bir işlem sürecinin ötesinde hassas bir toplum
mühendisliği işidir.
İdlib’de Güvenliğin Tesisine Yönelik Yol Haritası ve STT
Soçi mutabakatın tam olarak sonuçlanması için İdlib bölgesinin tamamının
silahlardan ve terör örgütlerinden arındırılması, bölgede güvenlik ve istikrarın
sağlanması gerekiyor. Söz konusu amaca ulaşana dek İdlib’de oldukça kırılgan bir zeminle ve sıkıntılı süreçlerle karşılaşılabileceğini akılda tutmak gerekiyor.
İdlib bölgesinde Türkiye ve Rusya öncülüğünde yürütülecek faaliyetler BM
nezdinde uygulanan STT uygulamaları ile benzerlik gösteriyor. İdlib’de STT’nin
tüm aşamaları birebir uygulanmayabilirse de, İdlib özelinde bu faaliyetlerin üç
ana safhada gerçekleşebileceğini öngörmek mümkün gibi duruyor.
- Birinci safha; silahsızlandırılmış bölgenin tesisi, bu bölgedeki terör
örgütlerinin ağır silahlarını teslim etmeleri ve bölgeyi terk etmelerini
kapsıyor.
Soçi Mutabakatında üzerinde anlaşmaya varılan silahsızlandırılmış bölgenin
oluşturulması, hem Rejim hem de İdlib’de silahlı grupların ağır silahlarını
bölgeden çekmesi, radikal terör örgütlerinin bu bölgeyi terk etmesi,
çatışmaların önlenmesi maksadıyla yürürlüğe konan “Silahsızlandırılmış Bölge”
kavramını yeniden dünya gündemine getiriyor.
Silahsızlandırılmış bölge (demilitarized zone); taraflar arasında anlaşmaya
varılmış, çatışmaya taraf hiçbir grup tarafından askeri amaçlarla
kullanılamayan, sözlü ya da yazılı anlaşmalara dayanan, çatışmaların devam
ettiği veya barışın sağlandığı dönemlerde ilan edilebilen bölge anlamına
gelmektedir.[v] Bilinen en önemli örneği; 1953 yılında tesis edilen, 250 km
uzunluğunda ve 4 km genişliğindeki Kuzey ve Güney Kore arasında çatışmasızlığı sağlamak amacıyla tesis edilen Kore Silahsızlandırılmış Bölgesi.[vi] Kore yarımadası haricinde, Kuzey ile Güney Vietnam, Irak ile Kuveyt, Sudan ile Güney Sudan, İsrail ile Mısır arasında örnekleri görülen silahsızlandırılmış bölge
çatışan taraflar arasında oluşturulan silahlardan ve askeri faaliyetlerden
arındırılmış bölge olarak da görülebilir.
İdlib’de oluşturulacak silahsızlandırılmış bölgenin sınırlarının; bölgenin
coğrafi yapısı ve yerleşim alanlarının özellikleri de dikkate alınarak
belirlendiği MSB tarafından açıklanmıştı.[vii] İdlib’de 12 gözlem noktası
bulunan Türkiye ve 10 gözlem noktası bulunan Rusya, bu noktaların birleşiminden oluşan; M4 ve M5 karayollarının İdlib sahasında kalan bölümlerini de içine alacak; kritik arazi arızaları da göz önünde bulundurulacak şekilde, İdlib
çevresinde yaklaşık 15-20 km.lik bir silahsızlandırılmış bölge tesis ediyor.
Adına tampon bölge de denilebilecek bu bölgede bulunan terör örgütlerinin ağır
silahlarıyla birlikte bu bölgeden çekilmeleri gerekiyor.
İdlib’de Türkiye ve Rusya iş birliği ile teşkil edilen silahsızlandırılmış bölgenin;
- Suriye Rejim güçleri ve İran destekli milisler ile İdlib bölgesinde
bulunan silahlı gruplar arasında bir tampon bölge oluşturacağını,
- Rejimin İdlib’e yönelik kara operasyonlarını önlediğini,
- Sivil kayıpların yaşanmamasını sağladığını,
- Çatışmalardan kaçmak isteyecek sivillerin en yakın sınır komşusu
Türkiye’ye yönelmelerine engel olduğunu,
- Rus askeri mevcudiyetine yönelik tehdidin bir miktar daha
uzaklaştırılmasını sağladığını söylemek mümkündür.
Açık kaynaklarda yer alan teyide muhtaç bilgilere göre Hurras El Din, Ensar El
Tevhid, Ensaruddin Cephesi, Ensar Allah, El Furkan ve Cund El Kafkas gibi
örgütler çekilmeyi reddederken, Heyet Tahrir El Şam (HTŞ) ve Türkistan İslam
Partisi (TİP) gruplarının da Soçi anlaşmasını tanımadıkları biliniyor. Hatta
Hurras El Din örgütünün yaptığı yazılı açıklamayla, Rusya ve Türkiye arasında
imzalanan İdlib mutabakatını tanımadığını duyurarak “Cihadımız yıkmak
istediğimiz tağutun (Suriye) yerine başka tağut (Türkiye) gelsin diye değildir”
diyerek Türkiye’ye sert tepki gösterdiği belirtiliyor.[viii]HTŞ henüz resmi bir
açıklama yapmasa da silah bırakma ya da tasfiye gibi bir seçeneğe karşı
durdukları da sahadan gelen bilgiler arasında.
Silahsızlandırılmış bölgenin oluşturulması kapsamında iki önemli yöntem ön plana çıkıyor. Bunlardan birincisi iknaya dayalı yöntem. Mutabakat gereğince 10 Ekim tarihine kadar ağır silahların belirlenen bölgeden çıkarılması şartının yerine
getirilebilmesi için Ulusal Özgürleştirme Cephesi (UÖC) unsurları ile radikal
gruplar, istihbarat örgütleri ile radikal gruplar ve bölgenin kanaat önderleri
ile radikal gruplar arasında iknaya dayalı görüşmelerin yapılması muhtemel
gözüküyor.
İknanın koşulları olarak büyük bir ihtimalle; öncelikle radikal terör
örgütlerinin kendilerini fesh etmeleri ve UÖC’ye katılmaları, UÖC’ye katılmak
istememeleri halinde bölgeyi terk etmeleri, her iki duruma da karşı çıkmaları
halinde zor kullanma seçenekleri dile getiriliyor.
İkinci yöntem ise ikna edilemeyen gruplara karşı zor kullanılması.
Silahsızlandırılmış bölgeden ağır silahlarını çekmeyen gruplara karşı miat
olarak belirlenen tarihten sonra öncelikle UÖC ve ardından yine de yeterli
ilerleme sağlanamazsa bölgede konuşlu askeri birliklerin muhtemel bir
müdahalesinin söz konusu olma durumu okunabiliyor.
Tüm bilgilerin değerlendirilmesi ışığında; her ne kadar radikal terör grupları
tarafından Soçi Mutabakatına yaklaşım pek de olumlu olmasa da,
silahsızlandırılmış bölgenin tesisi sırasında yoğun bir mukavemet
göstermeyecekleri, çekileceklerini kamuoyuna açıklamadan çekilebilecekleri, bu
safhanın hayata geçirilmesinde büyük bir ihtimalle dirençle karşılaşılmayacağını
söylemek mümkün.
- İkinci safha; M4 ve M5 karayollarının emniyete alınarak ulaşıma
açılması.
2018 yılı sonuna kadar gerçekleştirilecek bu safha için öncelikle
silahsızlandırılmış bölge safhasının hayata geçirilmesi gerekiyor.
Silahsızlandırma sağlandıktan sonra ise halihazırda karayolları üzerindeki ÖSO
ve HTŞ’ye ait kontrol noktalarının kaldırılması, muhtemelen Türk ve Rus
askerleri tarafından oluşturulacak yeni kontrol noktalarının tesisi, karayolu
üzerinde devriye görevleri icra edilmesi, karayolunun havadan İHA ve SİHA’larla
kontrol altında tutulması şeklinde bir sistem uygulanabilecektir.
Halep’i Lazkiye’ye bağlayan M4, yine Halep’i Hama-Humus ve Şam’a bağlayan M5 karayolları Suriye rejimi ve Rusya için oldukça önemli bir ikmal güzergahı.
Ancak bu güzergah İdlib’de yaklaşık son üç senedir yönetimi elinde bulunduran
radikal gruplar için gelir kaynağı sağlarken aynı zamanda İdlib merkezin
kontrolünü kolaylaştıran bir ana ikmal yolu statüsüne sahip. Bu nedenle radikal
grupların kontrol noktalarını kaldırmaları hususunda bir miktar da olsa
direnebilecekleri, karayolunun güvenliğini sabote edecek bir takım faaliyetlerde
bulunabilecekleri öngörülebilir.
- Üçüncü safha ise; muhtemelen İdlib kuzeyi ve batısına yönelecek tüm
terör gruplarıyla mücadele, İdlib’in tamamen kontrol altına alınması ve
güvenliğin sağlanması.
Silahsızlandırılmış bölgenin tesisi ve karayollarının güvenliğinin sağlanmasının
ardından belki de en zor ve diğerlerinden daha uzun süreli olacak safha bu.
Silahsızlandırılmış bölgenin tesisinin ardından eskisine nazaran daha da dar bir
alana sıkışacak radikal terör grupların silahsızlandırılması kapsamında, İdlib
bölgesi genelinde gönüllülüğe dayalı bir silahsızlanmadan çok zora dayalı bir
silahsızlandırma olabileceği de ortaya çıkıyor. Bu safha son aşama olarak
görülürse; terör örgütlerinin ortadan kaldırılması maksadıyla bu örgütlerin
muhtemelen tüm silahlarını teslim etmeleri yönünde bir adım atılabileceiğini
söylemek mümkün olabilir.
Burada akla gelen soru; radikal grupların silahlarını teslim etme görüntüsü
altında silah saklama, silahların bir kısmını teslim ederken bir bölümünü daha
sonra kullanılacak şekilde depolama/gömme ihtimali olup olmadığıdır. Bu şekilde bir ihtimalin mevcudiyeti her zaman için var olmakla birlikte, belirtilecek süre zarfının dışında ortaya çıkacak/yakalanacak silahların kime ait olduğunun
tespiti halinde müeyyide uygulanacağı bilgisinin önceden iletilmesinde fayda
görülmektedir.
İdlib bölgesinde silahlı grupların tasfiyesi aşamasına geçilmesi için ise
öncelikle silahsızlandırma safhasının geride bırakılmış olması gerekiyor.
Tasfiye için terör örgütlerinin kendilerini fesh etmeleri, silahlı çatışmalardan
vazgeçtiklerini ve silah bıraktıklarını açıklamaları, “ılımlı muhalif” olarak
nitelendirilen diğer gruplara katılmaları, bölgeyi terk etmeleri gibi
seçeneklerin hayata geçmesi muhtemel olabilecektir. Tasfiye safhasının,
silahsızlandırma safhasıyla paralel olarak da yürüyebileceğini akılda tutmak
gerekebilir.
Radikal gruplarının kendilerini tasfiye ederek diğer gruplara katılma kararı
almaları halinde halihazırda da var olan gruplar arası iç çatışmaların
yaşanabileceği, grupların birbirlerini kabullenme derecelerinin ne şekilde
cerayan edeceği, radikal gruplarının diğer gruplara katılması durumunda ılımlı
sayılan muhalifleri de kendi radikal çizgisine çekme ihtimali olup olmadığı,
gelecekte bu grupların başka bir radikal grup adı altında yeniden faaliyete
başlayabilecekleri akılda tutulmalıdır.
İdlib bölgesinde konuşlu bazı radikal grupların uzun süredir aileleri ile
birlikte bölgede yerleşik oldukları, bazı terör örgütü üyelerinin yerel halktan
evlilikler yaparak yaşadıkları bilinmektedir. Söz konusu grupların silahlı
elemanlarının ailelerinin, çocuklarının bulunduğu göz önüne alındığında tasfiye
ve entegrasyon sürecinin başka bir boyutu ve zorluğu da ortaya çıkmaktadır. Bu
ailelerin akıbeti, sosyal hayata ve topluma kazandırılmalarının hangi
yöntemlerle yapılacağı düşünülmelidir.
İdlib Sürecine İlişkin Olasılıklar
Soçi Mutabakatının başarısızlıkla sonuçlanmasını arzu edebilecek aktörlerin
sayısı az değildir. Bunlardan birincisinin radikal terör örgütleri olabileceğini
söylemek yanlış olmayacaktır. Açık kaynaklara yansıyan açıklamalarından da
anlaşılacağı üzere diyalogla çözüme pek de yanaşmayan bu gruplar süreci
baltalamak üzere özellikle ikinci safhadan itibaren bir takım eylem
girişimlerinde bulunabilirler. Söz konusu örgütler bulundukları bölgeden etki
sahalarının içerisindeki Hama, Humus, Lazkiye vb. diğer bölgelere uzun menzilli
roket-füze saldırıları düzenleyebilirler.
Bir diğeri ise PKK/PYD terör örgütü. İdlib sürecinin zamana yayılması,
dikkatlerin bu bölgede yoğunlaşması nedeniyle Fırat’ın doğusunun gözlerden uzak kalması maksadıyla PKK/PYD bu bölgede veya Afrin-El Bab hattında terör eylemleri düzenleyebilir ya da muhtemel eylemleri destekleyebilir.
İdlib’in terör örgütlerinden temizlenmesi safhasında radikal terör örgütlerinin
kendi isteği ile silah bırakması ihtimali zayıf olarak görülmektedir. Ancak bu
grupların yapısının tek bir çatı altında farklı grupları barındırması nedeniyle
içlerinden bazı grupların ikna edilmesi ve ana gruptan koparılarak ılımlı
muhaliflere katılımının sağlanması mümkün olabilir.
Gelecekte problem konusu olabilecek bir diğer konuda bölgedeki yabancı
teröristlerdir. Terör örgütleri içerisinde yer alan Suriye uyrukluların
gelecekte ikna edilerek diğer gruplara ve sosyal hayata entegrasyonu söz konusu olabilecekken, yabancı teröristler için bu husus biraz daha zor görülmektedir. Bu nedenle bölgedeki yabancı teröristlere yönelik nokta operasyonları, hava harekatları düzenlenmesi, ya da bu grupların menşei ülkelere gidişlerine yol verilmesi gibi hususlar gündeme gelebilecektir.
İdlib bölgesi içerisindeki birinci önceliğimiz gözlem noktalarının güvenliği.
İkinci sıradaki önemli ve kritik bölgeler mülteci kamplarıdır. Bu nedenle terör
örgütlerinin daha önce de yaptıkları gibi mülteci kamplarına yönelik terör
eylemleri ile süreci sabote etme girişimleri olabileceği göz önünde
tutulmalıdır.
Sonuç yerine
Soçi mutabakatı, Türkiye ve Rusya, bölgede yaşayan sivil halk ve uluslararası
toplum açısından oldukça önemli bir adımdır. Mutabakatla; İdlib bölgesi
Türkiye’nin güvenliğini de etkileyecek şekilde bir krize girmemiş, sivil
kayıplar yaşanmamış, büyük bir göç dalgası önlenmiştir. Mutabakatın hayata
geçirilmesi için sahadaki uygulamalar büyük önem arz etmektedir. Küresel anlamda BM çatısı altındaki birimlerce hayata geçirilen Silahsızlandırma, Tasfiye ve Topluma Kazandırma programlarının bir benzerinin İdlib bölgesinde Türkiye ve Rusya önderliğinde uygulanabilecek olması her iki ülkeye de büyük bir sorumluluk yüklemiştir. Uygulamada en büyük problemin zaman baskısı, terör örgütlerinin ve bazı aktör devletlerin süreci sabote etme ihtimalleri olduğunu söylemek mümkündür.
Türkiye’nin İdlib bölgesindeki ana görevinin her an için barışı zorlama
harekatına dönüşebileceğini bundan yaklaşık bir yıl önce ilk birliklerimiz
İdlib’e girdiğinde belirtmiştim.[ix]Bu zorlu görevde, farklı karakterlerde
aktörlerin bulunduğu, tarafların birbirleriyle ilişkilerinin sağlam zeminlere
oturmadığı, aktörlerin amaç ve yöntemlerinin her an değişebileceği hususları göz önünde bulundurulmalı, bu girişimin uzun vadede başarılabilecek bir harekat nevi olduğu, bir tek personelimizin burnunun dahi kanamamasının temel amaç olarak önde tutulması gerektiği, İdlib bölgesinde yürütülen sürecin başarılı
sonuçlarının Fıratın doğusuna önemli bir etkisinin olacağı düşünülmektedir.
KAYNAKÇALAR;
[i]http://www.star.com.tr/guncel/esad-ile-pydden-idlib-oyunu-haber-1369185/
[ii]http://www.milliyet.com.tr/iste-10-maddelik-anlasma-3-lu-siyaset-2745615/
[iii]Dr. Oktay BİNGÖL, (2015), Silahsızlan(dır)ma, Terhis Etme, Topluma
Kazandırma (STT) Programları ve Afganistan Bağlamında Bir İnceleme, Merkez
Strateji Enstitüsü, Rapor No:009
[iv]Dr. Sefer YILMAZ 2013 Silahlı Örgütler Üzerinde Çatışma Yönetimi: Silah
Bıraktırma, Tasfiye ve Bütünleştirme Celal Bayar Üniversitesi İ.İ.B.F. Manisa
Yönetim ve Ekonomi Cilt:20 Sayı:1 (Not: Alıntı yapılan kıymetli makalede
Re-entegrasyon kelimesi Bütünleştirme olarak çevrilmiş olmasına rağmen, konu
bütünlüğü sağlamak adına Bütünleştirme kelimesi yerine Topluma Kazandırma,
makalede geçen STB kısaltması yerine ise STT kısaltması kullanılmıştır.)
[v] https://casebook.icrc.org/glossary/demilitarized-zones
[vi] https://peacemaker.un.org/sites/peacemaker.un.org/files/KP%2BKR_530727_AgreementConcerningMilitaryArmistice.pdf
[vii] http://www.milliyet.com.tr/idlib-de-silahlardan-arindirilacak-bolgenin-ankara-yerelhaber-3047657/
[viii] https://tr.sputniknews.com/amp/columnists/201809241035344130-soci-anlasmasi-idlib-cihatci-orgutler-silahlarini-teslim-etmiyor/?
__twitter_impression=true
[ix] http://www.21yyte.org/tr/arastirma/milli-guvenlik-ve-dis-politika-arastirmalari-merkezi/2017/10/11/8723/idlibde-riskler-ve-tehditler-
malhama-ve-ingimasi
Uzman Hakkında
Erol Başaran Bural
Milli Güvenlik ve Dış Politika Araştırmaları Merkezi
erolbural@gmail.com
Uzmanın Diğer Yazıları
İdlib’de Silahsızlandırılmış Bölge ve Silahsızlan(dır)ma-Tasfiye-Entegrasyon
İdlib'te Yaklaşan Felaket
İdlib Senaryoları
PKK Terörünün Kuluçka Makinası: Kandil
Taliban’dan IŞİD’e: Afganistan ve Terör Sorunu
ABD’nin Nükleer Anlaşmadan Çekilme Kararı ve Sonrası
Suriye’ye Atılan “Savaş Baltaları” ve Propaganda
Suriye İç Savaşında Pandoranın Kutusu: İdlib
Afrin’e Uzanan Zeytin Dalı
ABD Stratejik İletişiminin Çöküşü: PKK/PYD Üzerinden Yalanlar
İdlib Açmazı
İran Krizi PKK’nın İştahını Kabartıyor
Türkiye’nin 2017 Yılında Terörle Mücadele Stratejisi: Önleyici Kolluk ve
Kesintisiz Mücadele
PKK/PYD’ye Silah Yardımı Saçmalığı
Türkiye’ye Yönelik Terör Tehdidi: IŞİD’in Emni’leri
Neden Şemdinli?
IŞİD’in Yeni Modus Operandisi
İdlib’de Riskler ve Tehditler: Malhama ve İngimasi
Terörizmle Mücadelede Kamuoyu ile İletişim Yönetimi Nasıl Olmalı?
Uluslararası Toplum IŞİD’e Odaklanırken, Boko Haram Vahşeti Artıyor
IŞİD'den En Çok Türkiye Zarar Görüyor
IKBY’nin Bağımsızlık Referandumu, PKK Terör Örgütü ve Gerçekler
IŞİD Yalnız Kurtlarını Uyandırmaya mı Çalışıyor?
Terörizmle Mücadelede Terör Örgütü Lider Kadrolarına Yönelik Operasyonlar
PKK Terör Örgütünün Kitle İkna Silahları ve Propaganda Yöntemleri
Avrupa Birliği Terörizm Durumu ve Eğilimi Raporunda PKK Terör Örgütü
PKK/PYD’nin Yabancı Teröristleri
Terörizmi Küresel Alana Yaymak: Filipinler’de DAEŞ Varlığı
Brüksel'deki NATO Zirvesi ve Uluslararası Terörizmle Mücadele
Manchester’da Terör Saldırısı: DAEŞ’in Yalnız Kurtları ya da Uyuyan Hücreleri
mi?
PYD ve PKK İlişkisini Anla(ta)mamak
Terör Örgütleri ve Propaganda: DAEŞ Terör Örgütü Örnek Olay İncelemesi
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder