4 Kasım 2018 Pazar

İdlib’de Silahsızlandırılmış Bölge ve Silahsızlan(dır)ma

  İdlib’de Silahsızlandırılmış Bölge ve Silahsızlan(dır)ma



Erol Başaran Bural 
Tasfiye-Entegrasyon 
21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Orta Doğu ve Afrika Araştırmaları Merkezi
27 Eylül 2018 Perşembe
İdlib’de Silahsızlandırılmış Bölge ve Silahsızlan(dır)ma-Tasfiye-Entegrasyon



Türkiye’nin Haklı Çekinceleri ve Soçi Mutabakatı

Fırat’ın doğusundaki terör örgütü PKK bölgesi haricinde, Suriye Rejim güçlerinin 
elinde bulunmayan son iki bölge: Suriye güneyinde El Tanf ve batısında İdlib 
bölgeleri. Türkiye’nin hemen yanıbaşında bulunan İdlib bölgesi, Tanf’a nazaran 
daha kritik. ABD destekli muhaliflerin barındığı Tanf bölgesi gözlerden uzak 
konumuyla uzun süredir çatışmaların yaşanmadığı bir bölge. Ayrıca bölgede bir de ABD askeri üssünün bulunduğu belirtiliyor. Ancak İdlib için durum çok farklı. 
İdlib, iç savaşın başladığı 2011 yılından bu yana nüfusu yaklaşık üçe katlanmış, 
muhalif grupların ve terör örgütlerinin bir arada bulunduğu, ayrıca yabancı 
teröristleri de içinde barındıran en krtitik bölge.

Suriye Rejiminin düzenlediği operasyonlar süresince yaşanan sivil kayıplar ve 
insani dram, “nereye giderlerse gitsinler” gözüyle bakılan sivillerin yer 
değiştirmeye zorlanması, tabir yerindeyse “züccaciye dükkanına girmiş fil” 
görüntüsü veren Suriye Rejim güçleri ve İran’lı milislerin vahşet seviyesine 
varan operasyonları, Rusya’nın hava bombardımanının yıkıcı etkileri, Tahran 
zirvesi öncesi Dera’nın ardından gündeme gelen İdlib meselesini Türkiye’nin de 
gündemine oturttu. Temmuz ayı sonlarında Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın Rus Haber Ajansı TASS’a verdiği bir mülakatta, Suriye Rejiminin müteakip ve en yakın hedefinin İdlib bölgesi olduğunu, “İdlibliler ya teslim olacak ya da ölecek” 
şeklinde acımasız bir çözüm yolunu dile getirmesi de Türkiye’nin dikkatinden 
kaçmadı.[i]

Bu faktörleri göz önünde bulunduran Türkiye; sivil kayıpların yaşanabileceği, 
sınırlarımıza yönelik olası bir sığınmacı akını, bölgede konuşlu askerlerimizin 
güvenliği gibi üç haklı endişe ile İdlib’e yönelik bir Rejim operasyonunu 
durduracak ve bölgede diyalog - iknayı ön planda tutacak bir çözüm tarzını 
ortaya koydu. 

7 Eylül Tahran zirvesinde çatışmasızlığın yerine askeri  müdahaleyi ön plana 
daha çok çıkaran bir adım atıldığının gözlemlenmesi üzerine, Tahran’dan tam 10 
gün sonra 17 Eylül 2018’de Soçi’de Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Rusya lideri Putin arasında bir zirve düzenlenerek, Suriye Rejimi dahil olmak üzere sahada yer alan ve almayan hemen hemen tüm taraflar ile uluslararası kurum/kuruluşların da takdirini ve desteğini kazanan bir mutabakata imza atıldı.

Soçi’de iki ülke savunma bakanlarınca imzalanan mutabakat zaptına göre özetle; Rusya Federasyonun İdlib’de askeri operasyonlar ve saldırılardan kaçınılması için gerekli önlemleri alacağı; 15-20 kilometre derinliğinde silahsızlandırılmış bölgenin (demilitarized zone) kurulacağı; çatışan taraflara ait ağır silahların (Çok namlulu roketatar sistemleri, tank, havan, top vb.)10 Ekim’e kadar silahsızlandırılmış bölgeden çekileceği; terörist grupların, silahsızlandırılmış bölgeden 15 Ekim’e kadar çıkacağı; belirtilen bölgede Türk ve Rus askerleri tarafından devriye faaliyetleri yürütüleceği, M4 (Halep-Lazkiye) ve M5 (Halep-Hama) otoyollarının 2018 sonuna kadar güvenliği sağlanarak trafiğe 
açılacağı; bu faaliyetler kapsamında İran, Rusya, Türkiye’nin Müşterek 
Koordinasyon Merkezi kuracağı hususları karara bağlandı.[ii]

Soçi Zirvesinin ardından İdlib’e yönelik hava ve topçu taarruzları 
sonlandırılırken Suriye Rejim güçlerinin İdlib sınırına yaptığı yığınaklanma 
geri çekildi. Buna paralel olarak; bölgede bir insani dramın yaşanmasının önüne 
geçilmiş, ülkemize yönelik sığınmacı göçü önlenmiş, gözlem noktalarımızın 
takviye edilmesi sağlanmış, bu noktaların güvenlik seviyeleri artırılmış oldu.   


Silahsızlandırma, Tasfiye, Topluma Kazandırma (Entegrasyon)Nedir?

Silahsızlandırma, Tasfiye, Topluma Kazandırma (STT) uygulamaları, uygulamanın yapılacağı coğrafyaya, çatışmaların yoğunluğuna ve karakterine, sürece dahil olan aktörlere, silahlı grupların kapasitesine, çatışma alanına dışarıdan müdahil olan ülke-grupların yaklaşım tarzlarına, uygulamanın zamanlamasına göre farklılık gösterebilse de, İdlib bölgesinde STT’ye yakın bir uygulama tarzının seçildiği görülüyor.

Konuyla ilgili bir incelemede[iii]; Silahsızlan(dır)ma, Tasfiye ve Topluma 
Kazandırma faaliyetinin silahlı çatışmaların sonlandırılması ve barışın 
sağlanmasında önemli bir faaliyet alanı olduğu belirtiliyor. STT; silahların 
teslimi, silahlı örgüt militanlarının özel olarak hazırlanmış 
bölgelerde/tesislerde toplanması ve terhis (terhis kavramı silahlarını bırakan 
grupların tasfiyesi, dağıtılması anlamında kullanılmaktadır), topluma yeniden 
giriş ve uzun dönemli topluma kazandırma olarak beş aşamalı bir programdır. 
BM’ninbu hususda yaygın kabul gören bazı tanımları şu şekildedir:

Silahsızlan(dır)ma (Disarmament): Devlet dışı silahlı grupların ve aynı zamanda 
sıklıkla sivil halkın elindeki her türlü silah, mühimmat ve patlayıcıların 
toplanması, kayıt altına alınması ve imha edilmesidir. Silahsızlan(dır)ma aynı 
zamanda uygun bir silah yönetim programının da geliştirilmesini kapsamaktadır. Silahsızlanma, ilgili devlet dışı aktörün (İsyancı grup, terör örgütü, milis grubu) gönüllü olarak silah bırakmasını ifade ederken, silahsızlandırma kapsamında zorlamayı da barındırmaktadır. 

Tasfiye Etme (Demobilisation): Silahlı grupların militanlarının resmen ve 
kontrollü olarak dağıtılmasıdır. İngilizce Disbandement sözcüğünün de 
kullanıldığı olmaktadır. İki aşamalı olarak uygulanır.

Topluma Kazandırma (Reintegration):Çatışmalarda silahlı militan ve milis olarak 
katılanların sivil vatandaş statüsüne geçmeleri, devamlı iş ve gelir imkânı 
kazanmalarını kapsayan bir süreçtir. Topluma Kazandırma temel olarak açık uçlu sosyal ve ekonomik bir süreçtir, esas olarak yerel seviyedeki topluluklar 
içerisinde oluşur. Bu süreç bir ülkenin genel kalkınmasının bir parçasıdır, 
ulusal bir sorumluluktur ancak sıklıkla uzun dönemli dış yardımı da gerektirir.

STT Süreçlerinde Genel Zorluklar

Bir başka çalışmada[iv] STT ile ilgili genel zorluklar şu şekilde ifade 
ediliyor: STT, bir ülkedeki silahlı çatışmalar sonrasında uzun dönemli bir barış 
için yeterli güvenlik ve asgari ihtiyaçları karşılayan bir ortamın yaratılması 
ve sürdürülmesini sağlayan mekanizmalardan biridir. El Salvador, Kamboçya, 
Mozambik, Angola, Liberya, Sierra Leone, Guatemala, Tacikistan, Burundi ve daha pek çok bölgede bu programlar uygulanmıştır. STT programları teröristlere, silahlı mücadeleden daha mantıklı/çıkarcı çözüm seçeneklerinin olduğunu gösterir. Ancak bu işlevi görebilmesi için STT programlarının, üzerinde 
uygulanacak tarafın ihtiyaç, ilgi ve kabiliyetlerini göz ardı etmemesi gerekir.

Silah bıraktırma aşamasında yaşanan en önemli sıkıntılardan biri, teröristlerin 
ellerindeki silahlardan bir kısmını saklaması veya sivil halka dağıtmasıdır. 
Bunun önüne geçebilmek için çapraz istihbarat yöntemlerine başvurulması gerekir. Teslim edilen her silaha belirli bir miktar para verilmesi şeklindeki 
tedbirlerin ancak bir noktaya kadar etkili olması beklenir. Zira hayatlarının 
önemli bir kısmını silahla geçiren ve bundan sonraki yaşamlarında da güvenlik 
kaygısı taşıyacak olan bireylerin bütünüyle silahlardan ari kalmasını beklemek 
iyimserlik olur.

Tasfiye, teröristlerin örgütten ayrılarak topluma intibaklarının sağlanmasıdır. 
Tasfiye süreci, en kritik aşamadır. Bu sürecin başarısız olması, diğer süreçleri 
ve dolayısıyla barış sürecini bütünüyle olumsuz etkiler. Tasfiye sürecinde 
teröristlerden bir kısmı, özellikle de silahlı eyleme katılmamış olanlar, kayıt 
altına girmemek amacıyla kendiliklerinden örgütten ayrılarak toplumsal hayata 
girme teşebbüsünde bulunabilirler. Tasfiye sürecinin başarılı olması için o 
örgütün komuta yapısının çökertilmesi gerekir. Bu yapılamadığı takdirde, tasfiye 
edildiği zannedilen örgütün yeniden toparlanması riski vardır.

Kısa vadeli değerlendirmede bıraktırılan silah sayısı, tasfiye edilen terörist 
sayısı veya bütünleştirilen kişi sayıları dikkate alınır. Ancak bu rakamlar 
yanıltıcı olabilir. Bu nedenle uzun vadeli değerlendirmede sorunun tabanının 
kaybolup kaybolmadığına, bütünleştirilen fertlerin toplum tarafından kabul 
edilebilirlikleri ve tatmin olma durumlarına, STT programından çıkan bireylerin 
yeniden silahlı eyleme yönelik eğilimlerine bakılır.

Topluma Kazandırma(Bütünleştirme), STT programının son basamağı olup, tasfiye edilen teröristlerin toplum içinde yaşamlarını sürdürmelerine yetecek düzeyde bir gelir veya istihdam desteğiyle sivil bir statü elde etmelerinin 
sağlanmasıdır. BM bütünleştirmeyi, tasfiye edilen silahlı grubun üyelerinin 
sivil bir statü ve sürdürülebilir istihdam ve gelir elde etmelerini sağlayan 
süreç olarak tanımlamaktadır.

Bütünleştirme aşamasında, örgüt üyelerinin eski durumlarından daha iyi bir 
duruma getirilememeleri halinde, huzursuzluklar baş gösterir. Bu huzursuzluklar 
zamanla barış sürecini olumsuz etkileyebilir. Oysa tasfiye edilen örgüt üyeleri 
şayet yeterli destek sağlanmazsa, hiçbir geliri olmadığı halde toplumsal hayatın 
içine girerler. Bu durum, hem örgütteki hem de örgüt hayatından önceki 
dönemlerinden de daha aşağı bir varlık durumunu ifade eder. Bütünleştirme, çoklu aktörlerin koordinasyonunu gerektiren iyi bir planlama ve ekip işidir. Bu süreç, kısa zaman dilimlerine inhisar edilemez. Ucu açık bir süreçtir. Bu nedenle de nelerin olup bittiğinin sürekli olarak gözlemlenmesi, değerlendirilmesi ve 
gereken noktalarda strateji değişiklikleri yapılması gerekir.

Silah bıraktırma, tasfiye ve örgüt üyelerinin aileleri ve toplumla yeniden 
bütünleşmelerinin sağlanması zaman alıcı, pahalı ve zor bir süreçtir. STT 
programları sıradan teknik bir işlem sürecinin ötesinde hassas bir toplum 
mühendisliği işidir.

İdlib’de Güvenliğin Tesisine Yönelik Yol Haritası ve STT

Soçi mutabakatın tam olarak sonuçlanması için İdlib bölgesinin tamamının 
silahlardan ve terör örgütlerinden arındırılması, bölgede güvenlik ve istikrarın 
sağlanması gerekiyor. Söz konusu amaca ulaşana dek İdlib’de oldukça kırılgan bir zeminle ve sıkıntılı süreçlerle karşılaşılabileceğini akılda tutmak gerekiyor.

İdlib bölgesinde Türkiye ve Rusya öncülüğünde yürütülecek faaliyetler BM 
nezdinde uygulanan STT uygulamaları ile benzerlik gösteriyor. İdlib’de STT’nin 
tüm aşamaları birebir uygulanmayabilirse de, İdlib özelinde bu faaliyetlerin üç 
ana safhada gerçekleşebileceğini öngörmek mümkün gibi duruyor.

-       Birinci safha; silahsızlandırılmış bölgenin tesisi, bu bölgedeki terör 
örgütlerinin ağır silahlarını teslim etmeleri ve bölgeyi terk etmelerini 
kapsıyor.

Soçi Mutabakatında üzerinde anlaşmaya varılan silahsızlandırılmış bölgenin 
oluşturulması,  hem Rejim hem de İdlib’de silahlı grupların ağır silahlarını 
bölgeden çekmesi, radikal terör örgütlerinin bu bölgeyi terk etmesi, 
çatışmaların önlenmesi maksadıyla yürürlüğe konan “Silahsızlandırılmış Bölge” 
kavramını yeniden dünya  gündemine getiriyor.

Silahsızlandırılmış bölge (demilitarized zone); taraflar arasında anlaşmaya 
varılmış, çatışmaya taraf hiçbir grup tarafından askeri amaçlarla 
kullanılamayan, sözlü ya da yazılı anlaşmalara dayanan, çatışmaların devam 
ettiği veya barışın sağlandığı dönemlerde ilan edilebilen bölge anlamına 
gelmektedir.[v] Bilinen en önemli örneği; 1953 yılında tesis edilen, 250 km 
uzunluğunda ve 4 km genişliğindeki Kuzey ve Güney Kore arasında çatışmasızlığı sağlamak amacıyla tesis edilen Kore Silahsızlandırılmış Bölgesi.[vi] Kore yarımadası haricinde, Kuzey ile Güney Vietnam, Irak ile Kuveyt, Sudan ile Güney Sudan, İsrail ile Mısır arasında örnekleri görülen silahsızlandırılmış bölge 
çatışan taraflar arasında oluşturulan silahlardan ve askeri faaliyetlerden 
arındırılmış bölge olarak da görülebilir.

İdlib’de oluşturulacak silahsızlandırılmış bölgenin sınırlarının; bölgenin 
coğrafi yapısı ve yerleşim alanlarının özellikleri de dikkate alınarak 
belirlendiği MSB tarafından açıklanmıştı.[vii] İdlib’de 12 gözlem noktası 
bulunan Türkiye ve 10 gözlem noktası bulunan Rusya, bu noktaların birleşiminden oluşan; M4 ve M5 karayollarının İdlib sahasında kalan bölümlerini de içine alacak; kritik arazi arızaları da göz önünde bulundurulacak şekilde, İdlib 
çevresinde yaklaşık 15-20 km.lik bir silahsızlandırılmış bölge tesis ediyor. 
Adına tampon bölge de denilebilecek bu bölgede bulunan terör örgütlerinin ağır 
silahlarıyla birlikte bu bölgeden çekilmeleri gerekiyor.

İdlib’de Türkiye ve Rusya iş birliği ile teşkil edilen silahsızlandırılmış bölgenin;

-        Suriye Rejim güçleri ve İran destekli milisler ile İdlib bölgesinde 
bulunan silahlı gruplar arasında bir tampon bölge oluşturacağını,

-           Rejimin İdlib’e yönelik kara operasyonlarını önlediğini,

-           Sivil kayıpların yaşanmamasını sağladığını,

-         Çatışmalardan kaçmak isteyecek sivillerin en yakın sınır komşusu 
Türkiye’ye yönelmelerine engel olduğunu,

-       Rus askeri mevcudiyetine yönelik tehdidin bir miktar daha 
uzaklaştırılmasını sağladığını söylemek mümkündür.

Açık kaynaklarda yer alan teyide muhtaç bilgilere göre Hurras El Din, Ensar El 
Tevhid, Ensaruddin Cephesi, Ensar Allah, El Furkan ve Cund El Kafkas gibi 
örgütler çekilmeyi reddederken, Heyet Tahrir El Şam (HTŞ) ve Türkistan İslam 
Partisi (TİP) gruplarının da Soçi anlaşmasını tanımadıkları biliniyor. Hatta 
Hurras El Din örgütünün yaptığı yazılı açıklamayla, Rusya ve Türkiye arasında 
imzalanan İdlib mutabakatını tanımadığını duyurarak “Cihadımız yıkmak 
istediğimiz tağutun (Suriye) yerine başka tağut (Türkiye) gelsin diye değildir” 
diyerek Türkiye’ye sert tepki gösterdiği belirtiliyor.[viii]HTŞ henüz resmi bir 
açıklama yapmasa da silah bırakma ya da tasfiye gibi bir seçeneğe karşı 
durdukları da sahadan gelen bilgiler arasında.

Silahsızlandırılmış bölgenin oluşturulması kapsamında iki önemli yöntem ön plana çıkıyor. Bunlardan birincisi iknaya dayalı yöntem. Mutabakat gereğince 10 Ekim tarihine kadar ağır silahların belirlenen bölgeden çıkarılması şartının yerine 
getirilebilmesi için Ulusal Özgürleştirme Cephesi (UÖC) unsurları ile radikal 
gruplar, istihbarat örgütleri ile radikal gruplar ve bölgenin kanaat önderleri 
ile radikal gruplar arasında iknaya dayalı görüşmelerin yapılması muhtemel 
gözüküyor.

İknanın koşulları olarak büyük bir ihtimalle; öncelikle radikal terör 
örgütlerinin kendilerini fesh etmeleri ve UÖC’ye katılmaları, UÖC’ye katılmak 
istememeleri halinde bölgeyi terk etmeleri, her iki duruma da karşı çıkmaları 
halinde zor kullanma seçenekleri dile getiriliyor.

İkinci yöntem ise ikna edilemeyen gruplara karşı zor kullanılması. 
Silahsızlandırılmış bölgeden ağır silahlarını çekmeyen gruplara karşı miat 
olarak belirlenen tarihten sonra öncelikle UÖC ve ardından yine de yeterli 
ilerleme sağlanamazsa bölgede konuşlu askeri birliklerin muhtemel bir 
müdahalesinin söz konusu olma durumu okunabiliyor.

Tüm bilgilerin değerlendirilmesi ışığında; her ne kadar radikal terör grupları 
tarafından Soçi Mutabakatına yaklaşım pek de olumlu olmasa da, 
silahsızlandırılmış bölgenin tesisi sırasında yoğun bir mukavemet 
göstermeyecekleri, çekileceklerini kamuoyuna açıklamadan çekilebilecekleri, bu 
safhanın hayata geçirilmesinde büyük bir ihtimalle dirençle karşılaşılmayacağını 
söylemek mümkün. 

-           İkinci safha; M4 ve M5 karayollarının emniyete alınarak ulaşıma 
açılması.

2018 yılı sonuna kadar gerçekleştirilecek bu safha için öncelikle 
silahsızlandırılmış bölge safhasının hayata geçirilmesi gerekiyor. 
Silahsızlandırma sağlandıktan sonra ise halihazırda karayolları üzerindeki ÖSO 
ve HTŞ’ye ait kontrol noktalarının kaldırılması, muhtemelen Türk ve Rus 
askerleri tarafından oluşturulacak yeni kontrol noktalarının tesisi, karayolu 
üzerinde devriye görevleri icra edilmesi, karayolunun havadan İHA ve SİHA’larla 
kontrol altında tutulması şeklinde bir sistem uygulanabilecektir.

Halep’i  Lazkiye’ye bağlayan M4, yine Halep’i Hama-Humus ve Şam’a bağlayan M5 karayolları Suriye rejimi ve Rusya için oldukça önemli bir ikmal güzergahı. 
Ancak bu güzergah İdlib’de yaklaşık son üç senedir yönetimi elinde bulunduran 
radikal gruplar için gelir kaynağı sağlarken aynı zamanda İdlib merkezin 
kontrolünü kolaylaştıran bir ana ikmal yolu statüsüne sahip. Bu nedenle radikal 
grupların kontrol noktalarını kaldırmaları hususunda bir miktar da olsa 
direnebilecekleri, karayolunun güvenliğini sabote edecek bir takım faaliyetlerde 
bulunabilecekleri öngörülebilir.

-         Üçüncü safha ise; muhtemelen İdlib kuzeyi ve batısına yönelecek tüm 
terör gruplarıyla mücadele, İdlib’in tamamen kontrol altına alınması ve 
güvenliğin sağlanması.

Silahsızlandırılmış bölgenin tesisi ve karayollarının güvenliğinin sağlanmasının 
ardından belki de en zor ve diğerlerinden daha uzun süreli olacak safha bu. 
Silahsızlandırılmış bölgenin tesisinin ardından eskisine nazaran daha da dar bir 
alana sıkışacak radikal terör grupların silahsızlandırılması kapsamında, İdlib 
bölgesi genelinde gönüllülüğe dayalı bir silahsızlanmadan çok zora dayalı bir 
silahsızlandırma olabileceği de ortaya çıkıyor. Bu safha son aşama olarak 
görülürse; terör örgütlerinin ortadan kaldırılması maksadıyla bu örgütlerin 
muhtemelen tüm silahlarını teslim etmeleri yönünde bir adım atılabileceiğini 
söylemek mümkün olabilir.

Burada akla gelen soru; radikal grupların silahlarını teslim etme görüntüsü 
altında silah saklama, silahların bir kısmını teslim ederken bir bölümünü daha 
sonra kullanılacak şekilde depolama/gömme ihtimali olup olmadığıdır. Bu şekilde bir ihtimalin mevcudiyeti her zaman için var olmakla birlikte, belirtilecek süre zarfının dışında ortaya çıkacak/yakalanacak silahların kime ait olduğunun 
tespiti halinde müeyyide uygulanacağı bilgisinin önceden iletilmesinde fayda 
görülmektedir.

İdlib bölgesinde silahlı grupların tasfiyesi aşamasına geçilmesi için ise 
öncelikle silahsızlandırma safhasının geride bırakılmış olması gerekiyor. 
Tasfiye için terör örgütlerinin kendilerini fesh etmeleri, silahlı çatışmalardan 
vazgeçtiklerini ve silah bıraktıklarını açıklamaları, “ılımlı muhalif” olarak 
nitelendirilen diğer gruplara katılmaları, bölgeyi terk etmeleri gibi 
seçeneklerin hayata geçmesi muhtemel olabilecektir. Tasfiye safhasının, 
silahsızlandırma safhasıyla paralel olarak da yürüyebileceğini akılda tutmak 
gerekebilir.

Radikal gruplarının kendilerini tasfiye ederek diğer gruplara katılma kararı 
almaları halinde halihazırda da var olan gruplar arası iç çatışmaların 
yaşanabileceği, grupların birbirlerini kabullenme derecelerinin ne şekilde 
cerayan edeceği, radikal gruplarının diğer gruplara katılması durumunda ılımlı 
sayılan muhalifleri de kendi radikal çizgisine çekme ihtimali olup olmadığı, 
gelecekte bu grupların başka bir radikal grup adı altında yeniden faaliyete 
başlayabilecekleri akılda tutulmalıdır.

İdlib bölgesinde konuşlu bazı radikal grupların uzun süredir aileleri ile 
birlikte bölgede yerleşik oldukları, bazı terör örgütü üyelerinin yerel halktan 
evlilikler yaparak yaşadıkları bilinmektedir. Söz konusu grupların silahlı 
elemanlarının ailelerinin, çocuklarının bulunduğu göz önüne alındığında tasfiye 
ve entegrasyon sürecinin başka bir boyutu ve zorluğu da ortaya çıkmaktadır. Bu 
ailelerin akıbeti, sosyal hayata ve topluma kazandırılmalarının hangi 
yöntemlerle yapılacağı düşünülmelidir.

İdlib Sürecine İlişkin Olasılıklar

Soçi Mutabakatının başarısızlıkla sonuçlanmasını arzu edebilecek aktörlerin 
sayısı az değildir. Bunlardan birincisinin radikal terör örgütleri olabileceğini 
söylemek yanlış olmayacaktır. Açık kaynaklara yansıyan açıklamalarından da 
anlaşılacağı üzere diyalogla çözüme pek de yanaşmayan bu gruplar süreci 
baltalamak üzere özellikle ikinci safhadan itibaren bir takım eylem 
girişimlerinde bulunabilirler. Söz konusu örgütler bulundukları bölgeden etki 
sahalarının içerisindeki Hama, Humus, Lazkiye vb. diğer bölgelere uzun menzilli 
roket-füze saldırıları düzenleyebilirler.

Bir diğeri ise PKK/PYD terör örgütü. İdlib sürecinin zamana yayılması, 
dikkatlerin bu bölgede yoğunlaşması nedeniyle Fırat’ın doğusunun gözlerden uzak kalması maksadıyla PKK/PYD bu bölgede veya Afrin-El Bab hattında terör eylemleri düzenleyebilir ya da muhtemel eylemleri destekleyebilir.

İdlib’in terör örgütlerinden temizlenmesi safhasında radikal terör örgütlerinin 
kendi isteği ile silah bırakması ihtimali zayıf olarak görülmektedir. Ancak bu 
grupların yapısının tek bir çatı altında farklı grupları barındırması nedeniyle 
içlerinden bazı grupların ikna edilmesi ve ana gruptan koparılarak ılımlı 
muhaliflere katılımının sağlanması mümkün olabilir.

Gelecekte problem konusu olabilecek bir diğer konuda bölgedeki yabancı 
teröristlerdir. Terör örgütleri içerisinde yer alan Suriye uyrukluların 
gelecekte ikna edilerek diğer gruplara ve sosyal hayata entegrasyonu söz konusu olabilecekken, yabancı teröristler için bu husus biraz daha zor görülmektedir. Bu nedenle bölgedeki yabancı teröristlere yönelik nokta operasyonları, hava harekatları düzenlenmesi, ya da bu grupların menşei ülkelere gidişlerine yol verilmesi gibi hususlar gündeme gelebilecektir.

İdlib bölgesi içerisindeki birinci önceliğimiz gözlem noktalarının güvenliği. 
İkinci sıradaki önemli ve kritik bölgeler mülteci kamplarıdır. Bu nedenle terör 
örgütlerinin daha önce de yaptıkları gibi mülteci kamplarına yönelik terör 
eylemleri ile süreci sabote etme girişimleri olabileceği göz önünde 
tutulmalıdır.

Sonuç yerine

Soçi mutabakatı, Türkiye ve Rusya, bölgede yaşayan sivil halk ve uluslararası 
toplum açısından oldukça önemli bir adımdır. Mutabakatla; İdlib bölgesi 
Türkiye’nin güvenliğini de etkileyecek şekilde bir krize girmemiş, sivil 
kayıplar yaşanmamış, büyük bir göç dalgası önlenmiştir. Mutabakatın hayata 
geçirilmesi için sahadaki uygulamalar büyük önem arz etmektedir. Küresel anlamda BM çatısı altındaki birimlerce hayata geçirilen Silahsızlandırma, Tasfiye ve Topluma Kazandırma programlarının bir benzerinin İdlib bölgesinde Türkiye ve Rusya önderliğinde uygulanabilecek olması her iki ülkeye de büyük bir sorumluluk yüklemiştir. Uygulamada en büyük problemin zaman baskısı, terör örgütlerinin ve bazı aktör devletlerin süreci sabote etme ihtimalleri olduğunu söylemek mümkündür.

Türkiye’nin İdlib bölgesindeki ana görevinin her an için barışı zorlama 
harekatına dönüşebileceğini bundan yaklaşık bir yıl önce ilk birliklerimiz 
İdlib’e girdiğinde belirtmiştim.[ix]Bu zorlu görevde, farklı karakterlerde 
aktörlerin bulunduğu, tarafların birbirleriyle ilişkilerinin sağlam zeminlere 
oturmadığı, aktörlerin amaç ve yöntemlerinin her an değişebileceği hususları göz önünde bulundurulmalı, bu girişimin uzun vadede başarılabilecek bir harekat nevi olduğu, bir tek personelimizin burnunun dahi kanamamasının temel amaç olarak önde tutulması gerektiği, İdlib bölgesinde yürütülen sürecin başarılı 
sonuçlarının Fıratın doğusuna önemli bir etkisinin olacağı düşünülmektedir.

KAYNAKÇALAR;

[i]http://www.star.com.tr/guncel/esad-ile-pydden-idlib-oyunu-haber-1369185/

[ii]http://www.milliyet.com.tr/iste-10-maddelik-anlasma-3-lu-siyaset-2745615/

[iii]Dr. Oktay BİNGÖL, (2015), Silahsızlan(dır)ma, Terhis Etme, Topluma 
Kazandırma (STT) Programları ve Afganistan Bağlamında Bir İnceleme, Merkez 
Strateji Enstitüsü, Rapor No:009

[iv]Dr. Sefer YILMAZ 2013 Silahlı Örgütler Üzerinde Çatışma Yönetimi: Silah 
Bıraktırma, Tasfiye ve Bütünleştirme Celal Bayar Üniversitesi İ.İ.B.F. Manisa 
Yönetim ve Ekonomi Cilt:20 Sayı:1 (Not: Alıntı yapılan kıymetli makalede 
Re-entegrasyon kelimesi Bütünleştirme olarak çevrilmiş olmasına rağmen, konu 
bütünlüğü sağlamak adına Bütünleştirme kelimesi yerine Topluma Kazandırma, 
makalede geçen STB kısaltması yerine ise STT kısaltması kullanılmıştır.)

[v] https://casebook.icrc.org/glossary/demilitarized-zones

[vi] https://peacemaker.un.org/sites/peacemaker.un.org/files/KP%2BKR_530727_AgreementConcerningMilitaryArmistice.pdf

[vii] http://www.milliyet.com.tr/idlib-de-silahlardan-arindirilacak-bolgenin-ankara-yerelhaber-3047657/

[viii] https://tr.sputniknews.com/amp/columnists/201809241035344130-soci-anlasmasi-idlib-cihatci-orgutler-silahlarini-teslim-etmiyor/?

__twitter_impression=true

[ix] http://www.21yyte.org/tr/arastirma/milli-guvenlik-ve-dis-politika-arastirmalari-merkezi/2017/10/11/8723/idlibde-riskler-ve-tehditler-
malhama-ve-ingimasi


Uzman Hakkında
Erol Başaran Bural
Milli Güvenlik ve Dış Politika Araştırmaları Merkezi
erolbural@gmail.com

Uzmanın Diğer Yazıları

  İdlib’de Silahsızlandırılmış Bölge ve Silahsızlan(dır)ma-Tasfiye-Entegrasyon 
  İdlib'te Yaklaşan Felaket 
  İdlib Senaryoları 
  PKK Terörünün Kuluçka Makinası: Kandil 
  Taliban’dan IŞİD’e: Afganistan ve Terör Sorunu 
  ABD’nin Nükleer Anlaşmadan Çekilme Kararı ve Sonrası 
  Suriye’ye Atılan “Savaş Baltaları” ve Propaganda 
  Suriye İç Savaşında Pandoranın Kutusu: İdlib 
  Afrin’e Uzanan Zeytin Dalı 
  ABD Stratejik İletişiminin Çöküşü: PKK/PYD Üzerinden Yalanlar 
  İdlib Açmazı 
  İran Krizi PKK’nın İştahını Kabartıyor 
  Türkiye’nin 2017 Yılında Terörle Mücadele Stratejisi: Önleyici Kolluk ve 
  Kesintisiz Mücadele 
  PKK/PYD’ye Silah Yardımı Saçmalığı  
  Türkiye’ye Yönelik Terör Tehdidi: IŞİD’in Emni’leri  
  Neden Şemdinli? 
  IŞİD’in Yeni Modus Operandisi 
  İdlib’de Riskler ve Tehditler: Malhama ve İngimasi 
  Terörizmle Mücadelede Kamuoyu ile İletişim Yönetimi Nasıl Olmalı? 
  Uluslararası Toplum IŞİD’e Odaklanırken, Boko Haram Vahşeti Artıyor 
  IŞİD'den En Çok Türkiye Zarar Görüyor 
  IKBY’nin Bağımsızlık Referandumu, PKK Terör Örgütü ve Gerçekler 
  IŞİD Yalnız Kurtlarını Uyandırmaya mı Çalışıyor? 
  Terörizmle Mücadelede Terör Örgütü Lider Kadrolarına Yönelik Operasyonlar 
  PKK Terör Örgütünün Kitle İkna Silahları ve Propaganda Yöntemleri 
  Avrupa Birliği Terörizm Durumu ve Eğilimi Raporunda PKK Terör Örgütü 
  PKK/PYD’nin Yabancı Teröristleri 
  Terörizmi Küresel Alana Yaymak: Filipinler’de DAEŞ Varlığı 
  Brüksel'deki NATO Zirvesi ve Uluslararası Terörizmle Mücadele 
  Manchester’da Terör Saldırısı: DAEŞ’in Yalnız Kurtları ya da Uyuyan Hücreleri 
  mi? 
  PYD ve PKK İlişkisini Anla(ta)mamak 
  Terör Örgütleri ve Propaganda: DAEŞ Terör Örgütü Örnek Olay İncelemesi 

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder