2015’te Batı Erdoğan İlişkilerinde Muhtemel İki Yol
Ümit Özdağ tarafından yazıldı.
21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Avrupa Birliği Araştırmaları Merkezi
28 Kasım 2016 Pazartesi
15 Temmuz FETÖ’cü darbesinden sonra darbe öncesinde ortaya çıkan ve darbenin nedenlerinden birisi olan Türkiye ile ABD ve Türkiye ile Avrupa Birliği arasında gerilim bir yandan Türkiye’nin Rusya ile gelişen ilişkileri diğer yandan Batı başkentlerinde endişe ile izlenmektedir. Bu endişeler Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türkiye yüzünü Şanghay İşbirliği Teşkilatına çevirmeli, orada daha rahat ederiz söylemi ile daha da artmaktadır. Türkiye’nin eksen mi değiştirdiği, NATO ve AB’den ayrılıp ayrılmayacağı hatta çıkarılıp çıkarılmayacağı konuşulmaktadır.
Aslında bugün yaşananlar çok şaşırtıcı değildir. Çünkü, Erdoğan’ın önünde 2015’e girerken artık ABD-AB dışında bir baka yolun olduğu açık bir şekilde
görülmekteydi. Bunun ile ilgili emareler belirginleşmişti. Batıdan kopma süreci
2015 sonunda daha da güçlenmişti. Aşağıdaki analizi 2 Ocak 2015’de
www.21yyte.org’da yayınladım.
Kasım 2016’da bu analizde öngörülen sürecin geliştiği görülmektedir. Ümit Özdağ
2015 senesi Türkiye tarihinin en önemli senelerinden birisi olabilir. Bu sene,
yıllardan bu yana biriken birçok sorunun radikal bir şekilde çözüme doğru
ilerlediğini görebiliriz. Türkiye, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifadesi ile “Fetret
Devrinden geçerken”, Erdoğan’ı iktidara gelme sürecinde destekleyen Batı Dünyası ile ilişkilerinde büyük bir bozulma görünmektedir. Bu bozulmanın zaman içinde biriken ana nedenleri, İsrail ile gerilim politikası, ABD’nin AKP Hükümetini
eleştirdiği ve 20 açıklama yaptığı Gezi Olayları, Suriye’de AKP’nin Selefi
güçleri destekleme stratejisi, Mısır’da askeri darbe sonrasında netleşen genel
Ortadoğu stratejisi konusunda yolların ayrılması ve nihayet Kobani çatışmaları
sonrasında ayrılan yollar başlıkları altında toplanabilir. Bu gerilim yüklü
ilişkinin çok uzun bir süre devam edemeyeceği görülmektedir. ABD ve AB,
Erdoğan’ın “hesap edilemez ve öngörülemez” bir lider olduğundan hareket ile
Erdoğan’ın siyasi yaşamını sonlandırmayı hedefleyen bir politika izleyebilir.
ABD ve AB’nin bu tasfiyeci politikasına karşı, Erdoğan’ın önünde iki seçenek
görünmektedir. Bunlardan birisi Batı Dünyasının uzun süreden beri Türkiye’ye
dayatmaya çalıştığı talepleri kabul ederek, siyasal yaşamını uzatma seçeneğidir.
Diğer seçenek ise, ABD ve AB ile ilişkileri sert bir şekilde koparma niteliği
taşıyacak bir politik çizgiyi izlemektir. Erdoğan’ın her iki politikayı da
izleyebileceğine dair emareler vardır. Aşağıda bu iki seçeneği destekleyen
emareler ile izah edilmiştir.
Batı’ya Teslim Olma Seçeneği
Cumhurbaşkanı Erdoğan, cumhurbaşkanlığı makamına geçtikten sonra parti içindeki gerilimleri de göz önünde tutarak, dışarıda ABD ve AB ile, içerde cemaat ve büyük sermaye grupları ile eşzamanlı olarak çatışarak iktidarını sürdürmesi nin mümkün olmadığını düşünebilir. Bu noktada ABD ve AB’nin kendisine yönelik politikalarını yumuşatmak amacı ile bazı stratejik adımlar atabilir.
Bunlardan birisi Kıbrıs’ta Annan Planı’nı da aşan ölçüler içinde taviz veren bir
Kıbrıs planını kabul etmektir. Bu aynı zamanda bir Amerikan talebidir. ABD
Dışişleri Bakan yardımcısı V. Nuland’ın Kıbrıs’ta çözümü öncelikli paket olarak
gördüğü anlaşılmaktadır.(Hürriyet,16 Şubat 2014, Tolga Tanış, Türkiye Ne
Verecek?) Bu süreç; 2014’ün büyük bir bölümünde ABD’nin denetiminde hızla
yürümüştür. Washington, AKP Hükümetinin tutumundan çok memnun görünmüştür. Bu memnunluğunu ilişkilerdeki büyük gerilime rağmen AKP’ye teşekkür ederek ortaya koymuştur. KKTC’nin tasfiyesinin Türk halkına anlatılabilmesi için ise Doğu Akdeniz bölgesindeki enerji kaynaklarının Türkiye üzerinden dünyaya eklemlenmesi gerekçesinin hazırlandığı görünmüştür. Haziran 2014’te Washington’da “son birkaç ayda mükemmel bir iletişim kuruldu” ifadesi ile Ankara için çok olumlu rüzgarlar esmektedir. Olumlu rüzgarları estiren, Kıbrıs’ta içine ilerleyen süreçtir. (Hürriyet, 1 Haziran 2014, Tolga Tanış, Gezi’nin Yıldönümünde Amerikan İki Yüzlülüğü) ABD Başkan yardımcısı Biden’ın 11 Temmuz 2014’de yaptığı konuşma ABD’nin Kıbrıs konusundaki proje ve beklentilerini ortaya koymuştur. Ancak Kıbrıs’ta başlayan ve Amerikalıları memnun eden süreç, 2014’ün ikinci yarısından itibaren ilk hızı ile ilerlememiştir.
5-7 Aralık 2014’te yapılan 3. Türk-Yunan İşbirliği Konseyi görüşmelerinde
Davutoğlu ve Yunan Başbakanı Samaras’ın Kıbrıs görüşmelerine ivme kazandırma kararı almaları ve daha önemlisi Türkiye’nin sismik araştırma gemisi Barbaros Hayrettin Paşa’yı Rum kesiminin münhasır ekonomik bölge ilan ettiği bölgeden çekme kararı aldığının açıklanmış olması geri adım şüphesi yaratmıştır. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 10 Aralık 2014’de yapmış olduğu konuşmada Rum Kesimi’nin münhasır ekonomik bölgesinin tanınmadığını vurgulaması, KKTC konusunda direnç olduğunun göstergesi kabul edilebilir. (Yeniçağ, 31 Aralık
2014, Hüseyin Macit Yusuf, Navtex Kaldırılıyor mu?)
ABD Ermeni sözde soykırımı iddialarının kabul edilmesini talep etmektedir. V.
Nuland’dan önce görev yapan P. Gordon’ın öncelikli dosyasının bu olduğu
bilinmektedir. (Hürriyet, 16 Şubat 2014, Tolga Tanış, Türkiye Ne Verecek?) 2015 yaklaşırken, Türkiye Cumhuriyeti’nin Ermeni propaganda ve saldırılarına karşı
mücadele etmek için hiçbir hazırlığı yoktur. Çünkü bu aşamada Ermeni tezleri ile mücadele etmek değil, Ermenistan ve Ermeni diasporasını tatmin edecek bir
çözümün fikri alt yapısının hazırlanması ön plana çıkıyor görünmektedir.
Davutoğlu’nun 2013’te Ermenistan ziyareti sırasında tehciri “gayri insani”
diyerek eleştirmesi, 15 Nisan 2014’de Başbakan Erdoğan’ın yayınladığı bildiride
tehcir için gayri insani nitelemesini kullanması, bir taviz politikasının
girişini oluşturuyor olabilir.
Üçüncü geri çekilme alanı PKK ile sürdürülen müzakere görüşmelerinin
sonlandırılması ve 2015 içinde PKK’nın otonomi talebinin kabul edilmesidir. Ve
bunu Suriye’de PKK kontrolündeki kantonların meşruluğunu kabul ederek
genişletmesidir. Bununla bağlantılı olarak, 2015 içinde Barzani’nin Irak’tan
bağımsızlığını ilan etmesi durumunda Barzani’yi Bağdat’a karşı korumaya almak, Türkiye’nin Batı’yı yatıştırmak amacı ile izleyebileceği bir strateji olabilir.
Batı’dan Kopma Seçeneği
Erdoğan’ın önündeki ikinci seçeneğin ABD ve AB ile kopma/ilişkileri zayıflatma
seçeneği olduğu görülmektedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD-AB bloğunun ne yaparsa yapsın, uzlaşmak için hangi geri adımı atar ise atsın kendisini tasfiye etmede kararlı olduğuna inanabilir. Erdoğan’ın bu şekilde bir inanca sahip olması için güçlü gerekçeleri olabilir. Bu noktada Erdoğan çıkışı Batı Dünyası ile
ilişkileri zayıflatma seçeneğinde görebilir. Bu çerçevede Türkiye, AB ile tam
üyelik sürecini askıya alabilir ve Gümrük Birliği’nden çıkabilir. Türkiye’nin
NATO içinde geri adım atan bir sürece girdiği görülebilir. Birinci seçeneğin
gerçekleşeceğini gösteren belirtiler olduğu gibi, ikinci seçeneğin
gerçekleşebileceğini gösteren gelişmeler de özellikle Ayn El Arap yani Arap
Pınarı çatışmalarından sonra gözlenmeye başlamıştır.
Kerkük petrollerinin Türkiye üzerinden ABD’nin onayı ile geçirileceğine inanan
Cumhurbaşkanı Erdoğan, PKK’nın Suriye’nin kuzeyinde bir Kürt koridoru açarak,
Kerkük petrollerini Akdeniz’e ulaştırma projesine ABD’nin destek vermesi
üzerinde sert bir dönüş yapmıştır. Erdoğan, “üst akıl” diye nitelendirdiği
ABD’nin Türkiye’nin menfaatlerine saldırdığını birkaç defa açıklamıştır. Erdoğan
alışılmadık bir şekilde şöyle konuşmuştur: “Ne içerideki ihanet şebekelerine
(müzakerelerin sürdüğü PKK/HDP’yi ve cemaati kastediyor) ne de dışarıdan (ABD’yi kastediyor) gelen algı operasyonlarına Türkiye boyun eğecek, eyvallah diyecek bir ülke değildir. Sevr Anlaşması’nı yırtıp atmış, manda ve himayeyi elinin tersiyle itmiş, bağımsız, hür bir ülkeyiz, Türkiye’yiz.”(Yeni Akit, 4 Kasım 2014)
Bu arada Kırım ve Ukrayna’da izlediği politikalardan dolayı arası ABD ve AB ile
olağanüstü gerilen ve yalnızlaşan Putin ile yalnızlaşan Erdoğan arasında ciddi
bir yakınlaşma olduğu görülmektedir. Putin, Erdoğan’ın ikili görüşmelerinde
“AB’yi ürkütmeyelim” şeklindeki uyarısına “boş ver önemli değil” diye cevap
verdiğini açıklayıp, Erdoğan’dan delikanlı adam diye bahsetmiştir.
Putin Yönetiminin önemli isimlerinden olan Evgeniy Fydorov, (Aydınlık, 29 Aralık
2014) verdiği bir demeçte şöyle demektedir: “Putin’in Türkiye ziyareti çok
olumlu geçmiştir. Bu ziyaret insanlığın geleceğini etkileyecek kimi girişimleri
başlatmıştır. Amerikan sömürgecilik sistemi sorgulanmaya başlanmıştır...
Putin-Erdoğan buluşması, Çin ve Hindistan’ın bu sürece verdiği destekle birlikte
Amerikan sömürgecilik sisteminden kurtuluş sürecini başlatmış oluyor.Yani özgür ülkelerden oluşan çok kutuplu bir dünya düzenini..Putin ve Erdoğan bu düzenin;
ilk tuğlasını koymuş oldular… Rusya, Türkiye’nin Şanghay İşbirliği Örgütü’ne
girmesi için elinden gelen desteği verecektir.
Bu açıklama, uluslararası ilişkiler alanında büyük bir yeniden yapılanmanın
habercisi görünmektedir. Eğer Rus milletvekilinin söyledikleri doğru ise,
Putin-Erdoğan görüşmesinde İsmet İnönü’nün 1964’deki ifadesi ile “Dünya yeniden kurulur ve Türkiye o dünyada yerini alır” içerikli görüşmeler yapılmıştır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Şangay İşbirliği Teşkilatı Genel Müdürlüğü kurulması
için emir vermiş olduğu bilgisi eğer doğru ise, Evgeniy Fydorov’un
söylediklerini doğrulamaktadır. İlk aşamada Türkiye, AB ile ilerlemeyen
müzakereleri fiilen askıya alıp, Şangay İşbirliği Teşkilatı’nın gözlemci üyesi
olabilir. Doğrusu böyle bir adım, Şangay İşbirliği Teşkilatı içinde büyük bir
propaganda başarısı olacaktır. Keza Putin, Erdoğan’ın önünü Avrasya Ekonomik
Birliği-Türkiye ilişkilerini bir şekilde kurumsallaştırma süreci başlatarak Orta
Asya’da da açabilir.
Türkiye-Rusya yakınlaşmasının bir başka boyutuna ise 30 yıl Dünya Bankası’nda
çalışan Peter Koenig dikkat çekmektedir. Koenig, Rusya ve Çin’in aralarındaki
enerji ticaretini dolardan milli paraya çevirme kararı aldıklarını ve Brezilya,
Hindistan, Güney Afrika ve Şanghay İşbirliği Örgütü üyeleri Tacikistan,
Kırgızistan, Özbekistan ile Hindistan, Pakistan, Afganistan, İran, Moğolistan
ile Şanghay İşbirliği Örgütü’ne yaklaşan Türkiye’nin de dolardan ayrılarak milli
para ile ticaret için hazırlandıklarını ileri sürmektedir.
(http://www.globalresearch.ca/free-fall-of-the-ruble-whos-behind-it-a-ploy-of-russias-economic-wizards-whose-chess-game/5420796)
Özgür Suriye Ordusu ile Esad’ın arasını bulmak için Moskova’nın başlatmış olduğu görüşmelerin Ankara’nın örtülü desteğini alıyor görünmesi ilginçtir. ABD’nin PYD/PKK’yı desteklemesine, Erdoğan Şam ile Rusya üzerinden uzlaşma perspektifini koyarak cevap vermiştir. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun 31 Aralık 2014’de; “Rusya ve İran, Suriye’nin politik dönüşümüne dahil olmalıdırlar” açıklaması, bu yeni politikanın bir parçası olarak yorumlanabilir.
ABD’nin İran’a yönelik ekonomik ambargonun kapsamını genişlettiği 2014 sonunda Türkiye ise, İran ile 1 Ocak 2015’den itibaren yürürlüğe giren ve amacı iki ülke arasındaki ticaret hacmini 13-14 milyar Dolar’dan 30 milyar Dolara çıkarmasını hedefleyen tercihli ticaret anlaşmasını imzalamıştır. Bu adım da Washington’da yüzlerin ekşimesine neden olacak bir adımdır.
Batı ile ilişkilerin kopma süreci içinde olup olmadığını gösterecek en önemli
göstergelerden birisi Ankara’nın Çin’den alınmasına karar verilen füze
sistemleri kararında ısrarcı olup olmayacağıdır. ABD ve NATO’nun bütün
muhalefetine rağmen, Ankara Çin füzelerinde ısrarcı olur ise ABD/NATO-Ankara
krizi derinleşecektir.
Özetle, Erdoğan’ın Batıya teslim olması bir seçenek iken, diğer seçenek de
ABD’nin kendisini gözden çıkardığı inancı ile Batı ilişkileri kopararak
Avrasyacı bir eksene kaymasıdır. Bu iki seçenekten birisinin seçilmesi durumunda Erdoğan’ın başta PKK ile müzakereler olmak üzere iç politikada da müttefik ve düşman şekillenmesi yeniden olacaktır. Erdoğan’ın bu seçeneği istese de gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceği iç dinamikler değerlendirildiğinde ayrı bir sorudur.
Yukarıda Emarelerini anlattığımız iki seçeneğe eklememiz gereken bir başka
seçenek de Erdoğan’ın Batı’yı Rusya-İran-Çin seçeneği ile tehdit edip, vereceği
tavizleri iç politik olarak hafifletip, Batı ile uzlaşma seçeneği olabilir.
Ancak bu seçenek, Erdoğan’ın 12 yıl boyunca yapmış olduğu politik manevralara artık alışmış olan Batı’nın ulaşılan aşamada tahammülsüz tavrından dolayı
oldukça zayıflamış görünmektedir. 2015 bu seçeneklerden hangisinin öne
çıkacağının belirginleştiği sene olacaktır.
Uzman Hakkında
Ümit Özdağ
uozdag61@gmail.com
Uzmanın Diğer Yazıları
AKP’nin PARTİ ORDUSU GİRİŞİMİ
Özdağ'dan Başkanlığa Karşı Mektup
2015’te Batı Erdoğan İlişkilerinde Muhtemel İki Yol
Askeri Sağlık Sistemi Neden Gerekli?
Kesnizani Tarikatı: Irak’ın FETÖ’sü
Gülenci Darbe ve Bir Kitabın Önsözü
Türkiye’ye Vatandaş İthalinin Felaket Niteliğindeki Sonuçları
Göçler ve Güvenlik
Orta Doğu’da Jeopolitik Dönüşüm ve Türkiye İçin Oluşturduğu Tehdit
Suriye'nin Kuzeyinde İşler Gittikçe Daha Kötüye Gidiyor
400 Milletvekili Olsaydı Ne Olacaktı?
Güneydoğu Anadolu’da Son Durumun Fotoğrafı
1 Kasım Seçimleri Yaklaşırken Neden MHP?
Seçime Giderken PKK Ayaklanması
Savaş Başlıyor ve Seçimler
Suruç Saldırısı veya Türkiye’nin Pakistanlaştırılması
MHP’nin Yükselen Oyları- Erdoğan ve Öcalan
Büyük İtiraf Geldi: AKP Toprak Verdi
Türkiye Musul’a Girecek mi ?
Öcalan'ın 10 Maddesinin Genel Seçimler İle İlgisi
HOCALI SADECE HOCALI DEĞİLDİR - Türk Katliamının Son Durağı Hocalı
Suriye’de Toprak Kaybetmedik, Peki Ege’de
Kesnizani Tarikatı veya Büyük Bir Örtülü Operasyon
Ortadoğu’da Bir Yeni Yenilgi: Süleyman Şah’tan Geri Çekilme
Ayn El Arap’ta Bilmediğimiz Neler Oluyor?
Ortadoğu’da Sınırlar Değişirken Casuslar
Prof. Dr. Ümit ÖZDAĞ, saat 20:00'de Habertürk TV'de Enine Boyuna Programı'nda...
Gerilla ve Kontrgerilla Savaşı
Türk Deniz Kuvvetlerine Yapılan Saldırının Sonucu Ne Olmuştur?
Kudüs’te Son Türk Askeri
Türk Milleti Türkiye’nin Bölündüğünü Görmüyor mu?
Hayalin Böylesi: Güneydoğu Anadolu’yu PKK’ya Bırakan Ortadoğu’yu Şekillendirme Peşinde
Seçimler Yaklaşırken Güneydoğu Anadolu ve Siyasi Partiler
PKK Müzakereleri, Ayn El Arap ve Bölgesel Değerlendirmeler
Amerika Fransa’ya Nükleer Saldırı Yapmayı mı Planladı?
Devrimci Selefilik Antiemperyalist mi?
Paris’te Olanlar
Erdoğan Yönetimi ve Avrupa Ne Diyor?
Son Terörist Eylemler Ne Anlama Geliyor?
2015’de Batı-Erdoğan İlişkilerinde İki Muhtemel Yol
Ahlatlıbel Mah. 1830. Sokak No:39 İncek/Çankaya ANKARA alsancak escort
Tel: +90 312 489 18 01 | Belgegeçer: +90 312 489 18 02 | Elektronik Posta:
bilgi@21yyte.org
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder