40 YIL SONRA KUZEY KIBRIS: DEVLET Mİ EYALET Mİ? BÖLÜM 1
Dr. Nejat Tarakçı
ntarakci@gmail.com
Jeopolitikçi ve Deniz Tarihçisi
Giriş
Rum mezaliminden kurtuluşundan 40 yıl, KKTC’nin kuruluşundan 31 yıl sonra kuzey Kıbrıs’ı ziyaret ettim. Baharın başladığı 1-6 Nisan 2014 tarihleri arasında
Ada’yı (KKTC) doğudan batıya, kuzeyden güneye gezdim. Tarih, sosyoloji, doğa, kültür, ekonomi ve siyasi alandaki gözlem ve değerlendirmelerimi sizlerle
paylaşmaya çalışacağım.
Ada dışından böyle bir incelemenin KKTC’nin geleceği konusunda karar alma konumundakilere yararlı olacağını düşünüyorum.
Bazı kişisel gözlem ve değerlendirmelerim gerçekleri tam yansıtmayabilir. Ancak bunu, KKTC’yi ve onun halklarını candan seven bir kişinin duygusal ve anlık
değerlendirmeleri olarak kabul etmenizi peşinen belirtmek isterim.
Havaalanı
Adanın tek hava limanı olan Ercan’ın Adaya girişteki standartları iyi durumdadır. Ancak aynı şeyi Adadan çıkış için söylemek zor. Hava yolu şirketlerinin koltuk
numarası verme, bagaj alma işlemleri oldukça yavaş. Örneğin Pegasus’un kontuarında bütün uçuşlar için yazmasına rağmen, bilgisayarlar uçuş saatinden
ancak iki saat önce o uçuş için açılabiliyor.
Gelen yolcular için en büyük sorun ise toplu taşıma imkânı olmaması.
Yeni kurulan KIBHAS adlı bir taşıma şirketi için önce bilet kuyruğuna giriliyor.
Daha sonra otobüse biniliyor. Ülkemiz deki gibi HAVAŞ ve benzeri bir model uygulanması zorunludur. Çünkü taksi ücretleri çok yüksektir. Oteller ise kendi
müşterilerini özel araçlarla aldırmaktadırlar. Ne olursa olsun herkesin faydalanabileceği hızlı, ucuz ve güvenli bir toplu taşıma gereklidir.
Yollar
Türkiye tarafından yaptırıldığı söylenen kara yolları birçok ülkenin standartlarının üzerindedir. Magosa- Lefkoşe- Girne- Güzelyurt gibi ana kaza merkezleri arasındaki yollar çift yol olup saatte 100 kilometreye kadar sürat yapılabilmekte dir. Tüm ana ve tali yollardaki kamera ve sabit radar sistemi sürat kontrolünde son derece caydırıcı bir rol oynamaktadır. Ayrıca her ihlal için ayrı bir ceza uygulaması bu caydırıcılığı artırmaktadır. Ancak kara yolu üzerindeki trafik levhalarının çoğunda mesafe işaretleri yoktur. Dolasıyla gideceğiniz yerin ismini görmenize rağmen kaç kilometre sonra varacağınızı bilemiyorsunuz. Fazla masraf gerektirmeyen bu işaretlerin en kısa zamanda tamamlanması gereklidir.
En Değerli İhraç Malı
Kuzey Kıbrıs’ın en değerli ihraç malı temiz havası ve denizidir. Yunanistan gibi, ağır sanayileşmeden kaçınarak turizm, eğlence ve eğitim yatırımları ile önemli
ekonomik girdiler sağlanabilir. Rodos, Kuzey Kıbrıs için bir örnek olabilir. Özellikle Girne kalesinin bulunduğu eski limandaki kafe ve lokantaların sağlığa uygunluk, sağlıklı gıda, servis ve müşteri ilişkileri yönüyle iyileştirilmesi gereklidir. Ayrıca Limanda deniz kirliliği vardır. Bu teknelerden ve alt yapı eksikliğinden kaynaklanmaktadır.
Deniz kirliliği mutlaka önlenmelidir. Yemek yerken önünüzdeki teknede büyük bir gürültü ile onarım yapılmaktaydı. Böyle bir şey kabul edilemez. Kuzey Kıbrıs’ın çok önemli bir avantajı da topraklarının tarım ve hayvancılığa çok elverişli olmasıdır. Sulama dışı ağırlıklı buğday ve arpa tarımının yapıldığı ülke aynı zamanda ekolojik ve organik tarıma da elverişlidir. Bu temiz toprakları ilaç ve gübrelerle kirletmeyelim. Güzelyurt bölgesinde mandalina ve portakal ağaçları meyveden yıkılıyor.
Birçoğu yerlere düşmüş. Bunların mutlaka meyve suyu fabrikalarında değerlendirilmesi gerekir. Söylendiğine göre iklim özelliğinden ve organik olduklarından müthiş aromaları var.
Yol üzerindeki kafelerde ve Çarşamba günü kurulan Girne pazarında narenciye suları taze sıkılarak satılıyor. Ancak küçük bir bardak 3 TL, büyükleri 5 TL, bu kadar bollukta mandalina ve portakallar dalında çürürken bu fiyatları anlamak mümkün değil. Yediğim koyun etleri Türkiye ile karşılaştırıldığında çok lezzetliydi.
Beslenmeyle ilgili olabilir. Bana çocukluğumdaki lezzetleri anımsattı. Karpaz bölgesine hayran kalmamak mümkün değil. Ayrıca bu bölgedeki kaplumbağa yumurtlama alanları da korunuyor. Özetle KKTC’nin kalkınması ve devlet olmasının yolu tarım ve hayvancılıktan geçiyor. İnanç, tarih ve tatil turizmi, eğlence, eğitim ve diğer sektörler ise destekleyici bir konumda olacaklardır. Turizm deyince Marina turizmine önem verilmelidir. Marinalar o ülkelerin dünyaya açılan kapılarıdır.
Yatçıların çoğu gelir düzeyleri yüksek ve entelektüel insanlardır. KKTC’nin tanıtımına ve gelişmesine büyük katkı sağlayabilirler. Ancak Girne, Magosa ve
Yeni Erenköy’de yeni açılan olmak üzere KKTC’nin sadece üç marinası vardır. Marina yatırımları teşvik edilmelidir. O nedenle özellikle kıyıların korunması ve denizlerin temiz tutulması öncelik almaktadır. Bu bağlamda tüm kuzey Kıbrıs’ta kıyıları kapatacak kontrolsüz bir yapılaşmaya izin verilmemesi çok önemlidir.
Maalesef Girne ve civarının giderek kötüleştiği söyleniyor ve gözle de görülüyor.
Kuzey Kıbrıs’ın Azizleri
Kuzey Kıbrıs, Hristiyanlık kültürü açısından önem taşıyan çok sayıda azizi ve bunların ismiyle anılan manastırı topraklarında barındırmaktadır.
Ortodoks inancına göre isim yapmış birçok kilise ve şapel bulunmakla beraber aralarından en çok tanınanı üç tanedir.
Aziz Barnabas
Mağusa ilçe sınırları içindeki Salamis Harabeleri yakınında bulunan Barnabas manastırı restore edilerek arkeoloji ve ikon müzesi olarak hizmet vermektedir.
Levi kabilesinden Yahudi olarak Kıbrıs’ta Salamis’te doğan Aziz Barnabas, İsa’ya ilk inanlardan biridir. Yazdığı İncil’de Hazreti Muhammed’in gelişine yer vermesi yönüyle üç semavi din için de öne çıkan bir azizdir. 11 Haziran Aziz Barnabas günü olarak kutlanmaktadır. KKTC’ye gidenlere manastırın ziyaret edilmesini öneriyorum.
Aziz Andreas
Aziz Andreas Manastırına gelince, bu manastır Karpaz Yarımadası'nın en ucu olan Zafer Burnu'nun güneyinde bulunmaktadır.
Hıristiyan inancına göre İsa'nın havarilerinden Andreas, deniz yoluyla Kutsal Topraklar ve Kudüs'e giderken gemide su sıkıntısı baş gösterdi.
Andreas gemiden inerek manastırın bulunduğu yere bastonuyla vurdu ve oradan su fışkırmaya başladı. Bir gözü kör olan geminin kaptanı gözlerini bu suyla yıkayınca kör gözü görmeye başladı. 15. yüzyılda suyun bulunduğu ve günümüzde de aktığı yere küçük bir şapel inşa edildi.
Manastırın bir bölümü 18. yüzyılda inşa edilirken, binanın günümüzdeki dış cephesini oluşturan bölüm 19. yüzyılda yapıldı.
Özellikle 15 Ağustos ve 30 Kasım günlerinde manastıra ziyaretçi akını olmaktadır. Bir takım Müslümanlar, manastırın bir Hıristiyan azizinin değil, İslam ermişinin yeri olduğuna inanmaktadır. Manastıra, ana yoldan ayrılan yaklaşık 25 kilometrelik dar ve yer yer bozuk olan bir yoldan ulaşılıyor. Yol ıslah edilirse iyi olur.
Diğer taraftan manastırın ana binası ve etrafındaki yapılar son derece kötü durumdadır. Restorasyona ve onarıma ihtiyacı vardır.
Manastır, gerek yeri, gerekse mimarisi ve iç donanımı ile çok özgün bir eser görünümü vermektedir. Görülmesi tavsiye edilir.
Aziz Mamas
Güzelyurt merkezde, Aziz Mamas adında bir kilise bulunmaktadır. Ancak Aziz Mamas hakkındaki bilgiler diğer iki aziz kadar net değildir. Bu kilise şu anda ikon müzesi olarak kullanılmaktadır. Cumartesi günü ziyaret ettiğimiz ve ücretsiz girilen bu kilise çocukların oyun bahçesi gibiydi. Ebeveynlerin çocuklarını yeterince kontrol etmediği, görevlinin ise, görevini yeterince yapmadığı / yapamadığı bu tarihi ve dini mekân için ivedi önlem alınması gerekiyor.
Aziz Mamas Kilisesi
Kuzey Kıbrıs’ın Kaleleri
Kuzey Kıbrıs’ta başlıca dört kale vardır. Bunlar, Saint Hilarion, Buffevento, Kantara ve Girne Kalesidir. Ziyarete değer kaleler olarak Girne Kalesi ve Saint Hilarion öne çıkmaktadır. Girne kalesi Lefkoşe, Magusa’da olduğu gibi tipik bir Venedik kalesidir. Eski limanı kontrol eden bu kale ve Saint Hilarion kalesi mutlaka ziyaret edilmelidir. Hilarion kalesine gidiş ve çıkış biraz gayret gerektirmekle birlikte, sırf Girne manzarasını yüksekten görmek ve masalımsı mimarisini resimlemek için ziyarete değer. Walt Disney’in, Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler çizgi filminde yer alan kaleyi çizerken Hilarion Kalesinden esinlendiği söylenmektedir.
Gerçekten çizgi filmdeki kale ve kuleler Hilarion’dakilere çok benzemektedir. O nedenle KKTC’nin tanıtım broşürlerinde Hilarion Kalesi isminin yanına Walt Disney Kalesi yazılması ve kalenin bu isimle markalaştırılması çok faydalı olacaktır. Venedikliler 1489’da Kıbrıs’ı ele geçirdikten sonra kendilerinden önce yapılan diğer kalelere fazla önem vermediler. Çünkü Venedik bir deniz cumhuriyeti idi ve onun için limanların korunması daha öncelikli idi. Bu nedenle diğer kaleleri kendi haline bırakarak, kuzey Kıbrıs’ta sadece stratejik konumdaki Girne ve Magosa kaleleri ile merkezi konumdaki Lefkoşe kalelerini inşa ettiler.
Çok Kültürlü Bir Toplumda Kuzey Kıbrıslılık
KKTC’nin 1983’te ilanı, mevcut durum açısından bir cesaret ve zamanlama mucizesi olarak değerlendirilebilir. Kuzey Kıbrıs'ın, 15 Kasım 1983'te bağımsızlığını ilan etmesinin ardından BM Güvenlik Konseyi, üç gün sonra 18 Kasım’da aldığı bir kararla bağımsızlık kararını kınadı. Türkiye, bağımsızlık kararı sonrasında KKTC'yi tanıdı. KKTC’yi tanıyan Pakistan ve Bangladeş, ABD ve İngiltere’nin baskıları ile bu kararlarından vazgeçtiler. KKTC, 1983’te ABD ve Yunanistan’ın baskısıyla alınan anlamsız ve mesnetsiz bir BM kararıyla uluslararası bir siyasi kimlikten yoksun bırakıldı. Bunun hala devam eden ekonomik, toplumsal, kültürel ve ticari olumsuz yansımaları oldu. 31 yıl içinde KKTC, Avrupa standartlarında demokratik bir siyasi yapı kurmayı başardı. Özgür bir medya, insan hakları, yargı denetimli şeffaf ve güvenli seçimlerle oluşan koalisyon hükümetlerini de içine sindirdi. Ada’da özgürlüğün kokusunu her tarafta duyabiliyorsunuz.
Özetle KKTC 31 yıldan bu yana bütün kurumları ile var olan, ancak var sayılmayan bir devlet konumunda. Daha dün kurulan Irak Kürt Bölgesel Yönetimi bile uluslararası alanda tanınırken KKTC bundan yoksun. Psikolojik olarak Batı dünyası, ikinci bir Türk devletine karşı gibi gözüküyor. Müslümanlık bağlamında ise KKTC’yi tanıyacak kadar özgür ve bağımsız bir babayiğit devlet ortada yok. Ama iki Yunan devletine her zaman yeşil ışık yakıldı.
Kuzey Kıbrıslılık Kimliği?
Otuz bir yıla rağmen KKTC yeni bir devlet sayılır. Hala birçok sorunu var. Kanaatimce en büyük sorun kimlik sorunu. Bu noktada şu soruyu sormak gerekiyor.
Acaba KKTC’li veya başka bir deyişle Kuzey Kıbrıslı olmayı beceremedik mi? Siyasi anlamda olmasa bile KKTC’yi tarihsel ve kültürel miras ile özgün gelenek ve görenekler bağlamında dünya çapında bir kimliğe kavuşturmak mümkündür. Bu kısmen yapılmaktadır. Ancak bunlar, daha ziyade kilise, kale, antik şehir gibi
Batı kültür mirasının yeniden canlandırılması şeklinde olmaktadır. Ve bunlar için Avrupa Birliğinden yardım alınmaktadır. Benim vurgulamak istediğim Ada’daki
Osmanlı-Türk-Müslüman mirasının, evrensel yönleri ile ortaya çıkarılması ve tanıtılmasıdır. Örneğin KKTC haritasında Hristiyanlara ait tüm eski kilise ve
şapeller işaretlenmiştir. Tanıtım broşürlerinde bunlar hakkında detaylı bilgi verilmektedir.
Ancak 300 yılı aşkın Osmanlı ve Türk mirası hakkında fazla bir şey yoktur. Diyeceksiniz ki, bir şey kalmadı ki! O zaman ortaya çıkarmak veya benzerini yapmak gerekir.
Değirmen kasabasına yakın eski Osmanlı kültürünün kalıntılarını taşıyan Kalavaç köyü bir örnek olabilir. Bu köyde iki yıldan bu yana kültürel yapıyı tanıtan festival düzenlenmektedir. Hiç şüphesiz KKTC, sahip olduğu tüm tarihi ve kültürel değerleri korumalıdır. Çünkü onlar artık dünya mirasıdır. Türkiye’de de durum aynıdır.
Türkiye on binlerce yıllık değişik medeniyet ve kültüre ev sahipliği yapmaktadır. Kuzey Kıbrıslılık kimliği yaratmak için bundan daha da önemlisi, halen o topraklarda yaşayanların bu kimlik etrafında inançla ve kendi istekleri ile doktrine olmalarını sağlamaktır. Bunun için ortak ve özgün bir birleştirici gerekmektedir.
Bunu KKTC halkı bulacaktır. ABD, çeşitli etnik ve kültürel kimlikleri Amerikalı olmak paydasında bir araya getirdi. İngiltere eski sömürgelerini Ortak Refah Ülkeleri (Common Wealth Countries) adı altında topladı. Bu nasıl yapılabilir? 31 yıllık KKTC’de Kıbrıslı Türklerin çoğunlukta olduğu çok kültürlü bir sosyolojik yapı var.
1974 sonrası Türkiye’den gelen Türkler var. Bunların çocukları da 40 yaşlarını aştıklarına göre, artık onlar da Kuzey Kıbrıs kültürü içinde yetişmiş kabul edilebilir.
Güzelyurt bölgesindeki Kayalar Köyü, Karpaz bölgesinde Ilıca Köyü gibi hala görüntü ve yaşam kültürü gibi yerinde saydığı söylenebilecek köyler de var.
Türk köyleri ile Rum veya Marunî köylerindeki mimari, yaşam standart ve kültürü neden çok farklı? O köylerdeki insana huzur ve rahatlık veren atmosferin nedeni nedir? Bunları sorgulamakta fayda var. Çifte vatandaş statüsündeki İngilizlerin toplu yaşadıkları köyleri, siteleri var. Karpaz bölgesinde yaşayan Rumlar var.
Koruçam Köyü ve civarında yaşayan Katolik Maronitler 2 var.
Koruçam (Kormacit) Köyünü ziyaretimizde Katolik kilisesinin aşağısında kalan küçük bir kahvede oturduk. Kahve içtik. Şunu söylemeden geçemeyeceğim.
Kıbrıs’ın bütün köy kahvelerinde Türk kahvesini müthiş güzel yapıyorlar. Ancak şeker durumundan önce kahvenizin sertlik derecesine karar vermeniz lazım.
Ağır, orta ve hafif olarak seçebilirsiniz.
Bu dereceleri nasıl ayarlıyorlar bilemiyorum. Ancak sanırım kavrulma dereceleri veya kahve cinsleri ile ilgili olabilir. İzmir’den geldiğimizi duyunca ilgilendiler.
Eski muhtar Türkçe konuşabiliyordu.
2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder