Bir Vural Savaş Geçti..,
Vural Savaş. Yargıtay Başsavcısı.
Siz dergiyi elinize aldığınızda o görevini devretmiş ve eğer son anda vazgeçmemişse Ceviz Kabuğu'na çıkıp ısrarla söylediği 'çarpıcı açıklamalar'ını yapmış olacak. Ancak biz Türkiye Cumhuriyeti tarihinin 'unutulmaz savcılarından' olarak tarihe geçen Vural Savaş'ın söyleyeceklerine değil geçmişine ve icraatlarına bir bakalım dedik. Ne de olsa ayinesi iştir kişinin demişler. Bu haberde ne Vural Savaş'ın görev yaptığı yerlerdeki (ki büyük kısmı benim memleketimde geçmişti) arkadaşlarının izlenimlerini ne de okul yıllarından arkadaşlarının hakkındaki görüşlerini aktarmayacağız. Sadece arşivlerin ve zihinlerin tozunu alalım dedik. İşte arşivlerdeki Vural Savaş.
Aslında Vural Savaş ismini kamuoyu ilk kez 1992 yılında duymuştu; Seyfi Oktay'ın partizanlık kokan tutumuna karşı çıkan bir grup hukukçuyla birlikte. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) üyesi olan yargıçlar zehir zemberek bir bildiriyle bakanın tavrını kınamışlardı o günlerde. Gündemimizi asıl işgal etmesi ise dönemin cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından Yargıtay Başsavcısı olarak seçilmesiyle olmuştu. Belki bir çok gazetecinin bile bilmediği 'Yargıtay Başsavcısı' kavramı artık onun seçilmesi ile birlikte Türkiye gündeminin demirbaşları arasında yer alıyordu
Vural Savaş geçmişte, iyi bir " Sağcı ", gizli bir MHP muhibbi olarak bilinirdi. Ondan sözedenler, hep, musıkiye ve eski edebiyatımıza olan merakına; munis, saygın, memur tıynetli kişiliğine vurgu yaparlardı. Bir dönem Tercüman gazetesinde yazılar yazmıştı.
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nda görev yaptığı yıllarda da, " Israrla " muhafazakâr kimliğini ön plana çıkardı. Hatta bu özelliğinden dolayı Refah Partililerin seçilmesi için Cumhurbaşkanına kulis yaptıkları iddiası dolaşıyordu o dönemde. Sonra ne olduysa oldu, 28 Şubat dönemeciyle ? Özkasnak Paşa'nın sözleriyle 'postmodern darbeyle? Vural Savaş şimdi, Doğu Perinçek'in "sol güçbirliği"yle, MHP'nin Avrasyacı takımına yakın duruyor.
Telgrafın Telleri ve 312'ye ' Telkinler '
Mahkeme kararı olmadan telefonların dinlenmesi Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına göre bir suç; zaten mahkemelerde de delil olarak kabul edilmiyor. "Türkiyenin bir numaralı hukukçusu" sıfatını taşıyan Vural Savaş bu kuralı ihlal ederek dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan ile Yasin Hatipoğlu arasındaki telefon göreşmelerinin hukuk dışı dinlenmesini delil olarak mahkemeye sunmuştu. Kamuoyunun tepkilerine kulak tıkayan ancak Hürriyet yazarı Oktay Ekşi ve Cumhuriyet yazarı Cüneyt Arcayürek'in "Böyle iddianame olmaz" tepkileri üzerine bir açıklama yaparak kendini savunan Savaş iddianamedeki hakaretlerine tepki gösterenleri "malum çevreler" ve "bazı iyiniyetli yazarlar" diye ayırdıktan sonra, "aleyhinde şiddetli bir kampanya açıldığını" iddia etmişti. Savaş "habis ur" ve "kan emici vampirler" benzetmeleri ile ilgili de "Bir savcının düzenlediği iddianamede 'maddi gerçeğin daha iyi anlaşılmasına' hizmet ettiği sürece 'her türlü benzetmeyi' yapmaya hakkının bulunduğunu ve vahamet arzeden olaylarda bunun görevi olduğunu" söylemişti.
Başsavcı Vural Savaş'ın TCK'nın 312. maddesiyle ilgili olarak dönemin başbakanı Mesut Yılmaz'la yaptığı görüşme ve ona yaptığı "telkinler" kulisleri meşgul etmişti. Bu görüşme genel olarak yargının problemleri, bununla ilgili yasal düzenlemeler için olsa buna itiraz edilmeyebilirdi. Seçim kararı alındığı günlerde, Batı'nın da isteğine uyarak, özgürlükleri kısıtlayıcı maddeleri yasalardan temizlemek için yola koyulan Mesut Yılmaz başkanlığındaki 55. Hükümet, 312. maddeyi değiştirme çalışmalarını da başlatmıştı. Kulislere ve gazete sütunlarına yansıyan bilgilere göre Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş, Başbakan Mesut Yılmaz'ı ziyaret etmiş. Savaş'ın, kendisine, "312'yi kaldırırsanız Tayyip Erdoğan da yararlanır; ileride 163'ten daha sert bir yasa getirmek zorunda kalırsınız" dediğini, Mesut Yılmaz, konuyla yakından ilgilenen partilisi Yıldırım Aktürk'e aktarmış... Vural Savaş'ın o günlerdeki temaslarının özgürleşme çabalarını akamete uğrattığını, yasalardaki hak ve özgürlükleri kısıtlayıcı maddeleri temizleme sözünü Batılılara veren dönemin insan haklarından sorumlu bakanı Prof. Türk de teyit etmekteydi. Neresinden bakılırsa bakılsın bu olay Savaş'ın "bir yasa maddesini bir kişiye endekslediği"ni gösteriyordu.
Başsavcının, hem yürütme hem de yasama organını etkileyecek tarzda temaslar yürütmesinin hukuk devletinin durumu hakkında bir başka ayrıntıydı.
Sezer'e Karşı Militan Demokrasiyi Savunuyor
Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş görevini 11. Ceza Dairesi Başkanı Sabih Kanadoğlu'na devrediyor. Kendisi de Yargıtay Büyük Genel Kurulu'nca yapılan seçimde en çok oy alan Mater Kaban'ın ardından ikinci olmuştu ama Demirel tarafından bu göreve atanan Savaş, Cumhurbaşkanı tarafından tekrar bu göreve atanmaması üzerine 'bozulmuş'tu. Cumhurbaşkanına veda ziyaretinde bulunmayan ve asla da ziyaret etmeyeceğini söyleyen Savaş "Hiçbir şekilde kendisine veda etmeyeceğim. Neden veda etmeyeceğimi de kamuoyu gayet iyi biliyor. Doğal olanı da bu değil mi?" dedi. Savaş'ın yakın çevresine de Çankaya Köşkü'ne çıkmama nedenini "Yargıtay Büyük Genel Kurulu'nun iradesini hiçe sayan bir anlayışa veda etmeyi doğru bulmuyorum" diye açıkladığı ortaya çıkıyordu.
Aslında Vural Savaş ile Cumhurbaşkanı Sezer arasındaki 'fikir' ayrılığı çok önceden gün yüzüne çıkmıştı. Sezer'in Anayasa Mahkemesi Başkanı olduğu dönemde Anayasa Mahkemesi'nin 37. kuruluş yıldönümünde yaptığı konuşmanın ardından yüksek yargıdaki 'sürtüşme' de açığa çıkmıştı. Sezer'in, demokrasi için düşünce özgürlüğü önündeki engellerin kaldırılması amacıyla Anayasa ve yasaların değiştirilmesini istemesine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş'tan sert tepki gelmişti. Savaş, "Hiçbir düşünce ve mülahaza, Türk milli menfaatleri karşısında koruma göremez" dedi. Sezer'in, Anayasa Mahkemesi'nin 37'nci kuruluş yıldönümü töreninde düşünce özgürlüğü, demokrasi ve insan hakları konusunda uyarılarda bulunmuş, isim vermeden Başsavcı Savaş'a yönelik olarak da şunları söylemişti: "Mahkemeler, kanıtlanamayan, yasal dayanağı olmayan istemleri yerine getirme aracı olamaz. Olursa, yargı, hukuk dışına çıkarak özünden yoksun kalır. Mahkeme kararlarına saygı, herkesten önce yargı mensuplarından beklenir." Yine tartışmaların olduğu günlerde katıldığı bir televizyon programında "Millet iradesiymiş, ıvır zıvırmış, geçin efendim bunları" diyerek "irade?i milliye" hakkındaki görüşlerini dile getirmişti.
Daha önceki başsavcıların aksine medyayla ilişkilerini çok iyi tutan ve sık sık 'önemli açıklamalar yapacağını' bildirerek basın toplantısı düzenleyen Vural Savaş, 28 Şubat'ın en hararetli tartışmalarının olduğu günlerde Reuters ajansına konuşmuştu. Reuters'in "Çelik Savcı" başlığında yayınlanan haberinde detaylı bir Vural Savaş portresi çiziliyordu. Savaş'ın, dini radikalizm ve terörizm gibi iki şeytan ile kuşatılan ülkede kendini devletin koruyucusu olarak gördüğü belirtilen yazı özetle şöyle: " Aslında, onu tenkit edenler tarafından yakıştırılan 'şahin' lakabına yakışıyor. Formunu, her gün bir saat yüzerek ve koşu ya da aerobik yaparak koruyor. Bu arada klasik müzik seviyor. Bach ile yorgunluk gideriyor. Savaş'ı eleştirenler onu 'derin devletin hizmetkârı' olarak tanımlıyor. Savaş'ın HADEP davasını açtıktan sonra generallerle sıkı ilişki içinde olduğunu gösteren fotoğrafları da gazetelerde yayınlandı." Malatya'da yaşanan türban olaylarını 'isyan hareketi' olarak değerlendiren ve türban protestosu yapan öğrencileri bu olayları öteki kentlere yayıp ülkeyi "iç harp" ortamına sürüklemek amacıyla "dış kaynaklı paralarla beslenen kışkırtıcı ajanlar" olarak tanımlayan Vural Savaş'ın hemen hemen her konuda demeçleri tartışmalara da zemin oluşturdu görevi süresince.
26 Ekim 1999 tarihinde düzenlediği basın toplantısında yine 'can güvenliği tehlikede ve her an öldürülebilir birisi" olarak yaptığı açıklamalarda telefon dinleme, mektupları açma dahil her türlü izleme ve takip yetkisinin hükümete verilmesi gerektiğini savunan Savaş "TCK'ya, kaldırılan 163. madde benzeri bir kanun getirilmeli, cezaevleri terörevleri olmaktan kurtarılmalı, terör suçundan hüküm giymiş olanlar askeri cezaevlerinde tutulmalılar. Ankara, İstanbul gibi illerdeki vatandaşlarımız ikinci sınıf olmaktan kurtarılmalıdır. Doğudaki vatandaşlarımızın kullandığı 1 oy büyük illerdeki vatandaşlarımızın 3 oyuna eşittir. Bu yüzden HADEP ve Fazilet gerektiğinden fazla oy alıyorlar" şeklinde görüşlerini belirtmişti. Yine 1998 Şubat ayı başlarında, gazeteler, "Başsavcı Savaş'tan darbe iması" başlığıyla Vural Bey'in şu sözünü nakletmişlerdi: "Anayasal düzenimizi hukukçularımız korumayı başaramazsa, bu görevi, iç hizmet kanununun gereği olarak, Türk ordusu yapacaktır..." Darbe çağrısı mı yapıyor tartışmalarına neden olan bu sözlerden sonra da bir başka basın toplantısında Parlamento hakkında şunları söylemişti Savaş: "Parlamentolara meşruiyet kazandıran sadece seçimle işbaşına gelmiş olmaları değildir."
Vural Savaş Türkiye'nin en iyi korunan devlet memuruydu. İçişleri Bakanlığı bazılarını geri almak istediğinde koruma sayısının 10'un üzerinde olduğunu öğrenmiştik. Ailesinin her ferdi, evli olup ayrı evlerde otursalar bile, aynı korumaya sahipler; evlerinin önünde 24 saat karakol vardı. Davaları, siyasi polemikleri ve tarihe geçecek sözleri yanında dostluklarıyla da ünlü biriydi Vural Savaş.. Son olarak yılbaşı ve bayram tatilini geçirmek için gittiği Antalya Royal Resort Hotel'inde başında kukuletasıyla 'çingenem' şarkısını söylüyordu. Bir devlet memurunun tatillerini 5 yıldızlı bir otelde nasıl geçirir sorusunu ise Savaş yine basın açıklamasıyla "Otel sahibi Mehmet Eyilik çocukluk arkadaşım" şeklinde cevaplandırmıştı. Yine son dönemin tartışmalı isimlerinden birisi olan Ali Şener ile devlet arazisini iç eden bir şebekenin lideri olduğu söylenen Nevzat Ak ile başsavcının yolları kesişiyordu. Tabii bu kesişmenin anlamını sadece Savaş biliyor. Vural Savaş ile ilgili ayrıntılar ise kulis yazılarında ilginç bilgiler veren Taha Kıvanç'tan geliyordu. Kulis'te yer alan Vural Savaş'ın bir bakan adına lobi yapmak için İzmir'e gittiği ve orada bir komutanla görüştüğü şeklindeki iddiaya ise net olarak bir cevap vermemişti Vural Savaş.
Vural Savaş her yönüyle unutulmayacak bir savcı olarak yerini aldı. Her kararının savunma metnini bastırıyor, seçkin medya mensuplarına dağıtıyor, her açılışta, her davette 'militan demokrat' olarak rejimi tek başına savunuyordu. Kimbilir belki bundan sonra da 'militan demokrasi' yerini 'militan politikacı' ya bırakır.
Email: ademyavuz@aksiyon.com.tr
http://www.aksiyon.com.tr/dosyalar/bir-vural-savas-gecti_507202
..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder