23 Aralık 2019 Pazartesi

3 Yıl Sonra Açıklanan o Rapor Skandalı ortaya çıkardı

3 Yıl Sonra Açıklanan o Rapor Skandalı ortaya çıkardı


06.09.2014 00:00 


Taraf Gazetesi’nin sözde Balyoz Darbe Planını yayınlamasından kısa bir süre sonra internete bir ses kaydı düştü. 
İddialara göre, bu ses kaydı 1. Ordu Komutanlığı’ndaki bazı hâkim ile savcılara aitti ve “Askeri savcılar da Balyoz’u doğruluyor”du. 
Yine iddialara göre, konuşanlardan birisi Balyoz soruşturmasını yapan dönemin 1. Ordu Savcısı Bülent Münger’di. 
Milli Savunma Bakanlığı, o tarihte sözkonusu ses kaydıyla ilgili bir inceleme başlattı, ancak sonucu öğrenilemedi.

Biliyorsunuz Balyoz sanıklarının Münger hakkında, “görevi kötüye kullanma, gerçeğe aykırı bilirkişi raporu hazırlatma ve soruşturmanın gizliliğini ihlal” 
iddiasıyla açtığı dava Askeri Yargıtay’da devam ediyor. Davanın bugünkü duruşmasında, işte o ses kayıtlarıyla ilgili olarak Milli Savunma Bakanlığı’nın 
yaptırdığı, 29 Haziran 2011 tarihli inceleme raporu ortaya çıktı.

Duruşmaya Silivri'deki tek tutuklu Cemal Temizöz'ün yanısıra Özden Örnek, Ali Deniz Kutluk, Abdullah Can Erenoğlu, Feyyaz Öğütçü, Hasan-Hüseyin 
Hoşgit'in de aralarında bulunduğu çok sayıda Balyoz sanığı katıldı.

O raporun MSB’den istenmesini sanıklar talep etmişti. Mahkeme Başkanı Hakim Albay Semih Palavaroğlu, MSB’den cevabı yazının geldiğini söyleyip, geçti. 
Bunun üzerine duruşma Savcısı Hakim Albay Veli Çalışkan, “Davacılar MSB’den gelen cevabı merak ederler. Okunmasında fayda var” diyerek, raporun okunmasını istedi. Bunun üzerine yazı özetlenerek okundu ve “Bakanlık askeri adalet müfettişlerinin, ses kayıtlarının hukuk dışı yollardan elde edildiği, kimlerce kaydedildiğinin belirlenemediği, ortada fail bulunmadığı, tamamen hukuka aykırı olan ses kayıtlarıyla hakim ve savcılar hakkında soruşturma açılamayacağı” gerekçesiyle evrakın işlemden kaldırılması yönünde görüş bildirdiği, MSB’nin de evrakı işlemden kaldırdığı görüldü.

Yüzlerce askerin yıllarca hapiste yatmasına yol açan Balyoz davasının, 1. Ordu’dan yasa dışı yollardan elde edilmiş seminer planlarıyla açıldığı 
gerçeğini bir yana bırakalım. Emekli Tümamiral Ali Deniz Kutluk, MSB müfetişlerinin “hukuk dışı” dediği o ses kayıtlarının, Balyoz iddianamesinde delil 
olarak kullanıldığını haykırarak, bir anlamda aynı ses kayıtlarıyla ilgili olarak Silivri’de başka, Ankara’da başka hukukun geçerli olmasına isyan etti.




9 NO’LU CD’Yİ BARANSU DEĞİŞTİRDİ

Askeri Yargıtay’daki duruşmada söz alan ve Münger’den şikâyetçi olan Balyoz sanıklarından bazıları şu görüş ve talepleri dile getirdi:

Namık Koç: Bir asker ve yargı mensubunun bu kumpasın içinde yer almasından hicap duyuyorum. Bu kumpas sadece 365 kişiye telafisi mümkün olmayan 
acılar çektirmedi. Aynı zamanda TSK’ya da kamuoyu nezdinde ve vicdanında itibar kaybettirdi. Bu itibarın kazanılması, mahkemenize ve kendisini Türk addeden herkese düşmektedir.

Kemal Dinçer: Savcı Bülent Münger ile Mehmet Baransu’nun ilişkisi fikir alış verişinden öte, örgütsel faaliyettir.

Ali Deniz Kutluk: Taleplerimizi toptan reddediyorsunuz. Sanığı buraya getirtemiyoruz. Hiç olmazsa tanık olarak dinlenmesini istiyorum.

Feyyaz Öğütçü : Sanığın çapraz sorguya tabi tutulmasından imtina ediyorsunuz. Eğer çapraz sorgu yapılmazsa, maddi gerçeğe ulaşılamayacaktır. 
Münger sadece Baransu’ya raporu sızdırmaktan yargılanıyor, diğer suçlardan da yargılanmasını talep ediyorum.

Dursun Çiçek : Bilirkişi Ahmet Erdoğan hakkında açılacak olan dava da bu davayla birleştirilmelidir.

Mustafa Çalış : Dönemin 1. Ordu Savcısı Bülent Münger basın yoluyla yargısız infaz yapılmasına neden olmuştur. 
Münger bir ifadesinde, “Bu tarihteki ortam çok karışıktı. Komutanlık da bir an önce bunun çözülmesini istiyordu. 
Onun için bilirkişiye 20 gün verildi” dedi. Münger, komutanlarla ne görüştü, ona ne talimat verildi? 
Dönemin 1. Ordu Komutanı Hasan Iğsız mutlaka dinlenmeli. Baransu, “Çok gizli belgeleri sorumluluk getireceği için imha ettik... CD’lerin nerede yazıldığı belliydi” dedi. Münger, Baransu’nun suç işlediğini itiraf etmesine rağmen işlem yapmadı. Baransu’nun bu sözlerinin araştırılması gerekmez miydi? 

Baransu da duruşmaya gelmeli. Hakkında Çağlayan Adliyesi’nde açılmış Devlet Sırrı Mahiyetindeki Bilgilerin Temini ve İfşası suçu kapsamında yürütülmekte 
olan bir soruşturma var. Bu dosyanın getirlitilmesini istiyorum. Baransu dışında dönemin 3. Kolordu Komutanı Hulusi Akar (şimdiki Kara Kuvvetleri Komutanı) 
ve 2. Kolordu Kurmay Başkanı Serdar Savaş’ın da dinlenmesini istiyorum.

Ahmet Yavuz : Dava, gizli belgeleri basına sızdırmaktan ibaret kalacaksa davadan çekilelim. Suç örgütü var, TSK’ya komplo kuruldu. Askeri Yargıtay bunu ortaya çıkarmayacaksa, biz çıkıp, gidelim siz kararınızı verin. Olayın TSK’ya yönelik bir tertibin açığa çıkarılması açısından ele alınmasını, bunun için en uygun zeminin bu dava olduğunu düşünüyorum. Eğer bu açıklığa kavuşturulmaz ise Yargıtay TSK’ya kurulan bu kumpasın açığa çıkarılmasını engellemiş veya geciktirmiş olacaktır. Siz sayın yargıçların bu tarihi sorumululuğu üstlenmenizi talep ediyorum.

Özden Örnek : Savcı Münger başından itibaren davayı kaçırmak istemiştir. 9 no’lu CD’yi Baransu’nun değiştirdiğine inanıyorum. Kaynağını açıklamasa da 
Baransu’ya bu DVD’leri ne zaman aldığı, nerede teslim aldığı sorulmalı, o haberin altında imzası olan Yasemin Çongar, Yıldıray Oğur’un da ifadeleri alınmalıydı. 

Münger başından sonuna Baransu’yu korumuştur.

Can Erenoğlu : Sanık burada yok. Avukatı bile yok. Israrlı taleplerimize rağmen talep ettiğimiz tanıklar buraya gelmediler. Taleplerimiz heyetinizce duruşma 
savcısının da olumlu görüşüne rağmen reddedildi. Son duruşmada taleplerimizle ilgili 11 red, 2 adet yer olmadığı, 2 adet istenmesi şeklinde karar verdiniz. 
Bu gösteriyor ki, taleplerimiz yüzde 98 oranında reddediliyor. Bu şartlarda adil yargılamadan ve maddi gerçeği ortaya çıkarmaktan söz edilebilir mi? 
Ne söylersek, “davayla ilgilisi, bağlantısı yok” deniyor. Aslında hepsi birbiriyle direkt bağlantılı. Biz asrın iftirasına uğradık. Sadece kişisel olarak bizler değil, 
Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı yapılan bir saldırı ve bunun faillerinden, işbirlikçilerinden biri de sanık Bülent Münger, onun görevlendirdiği bilirkişi Ahmet Erdoğan, bizzat ilişkide bulunduğu Mehmet Baransu ve Beşiktaş’taki savcılardır. Askeri Yargıtay 4. Daire’nin haklı ve hukuki taleplerimizi hukukun üstünlüğü ve adil yargılama hakkı ile maddi gerçeğin ortaya çıkarılması açısından ve daha tarafsız, bağımsız ve işlevli bir yargılama yapılması için bir kez daha değerlendirmesini talep ediyorum.

BARANSU HAKKINDAKİ SORUŞTURMA İÇİN MÜZEKKERE

Duruşma sonunda Askeri Savcı Veli Çalışkan, şikayetçilerin çapraz sorgu yapılması hakkının engellenmemesi için Bülent Münger’in duruşmaya getirtilmesi talebinin kabul edilmesi yönünde görüş bildirdi. İddianame kapsamının genişletilmesinin mümkün olmadığını belirtip, bilirkişi Ahmet Erdoğan davasının Münger davasıyla birleştirilmesi ve Baransu’nun yeniden dinlenmesi yönündeki taleplerle ilgili kararı mahkemenin takdirine bırakan Savcı Çalışkan, Hasan Iğsız, Hulusi Akar ve Serdar Savaş’ın tanık olarak dinlenmesi talebinin ise reddini istedi.

Mahkeme heyeti de tüm talepleri reddederken, sadece Mehmet Baransu hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nda yürütülen soruşturmalarda, davayla ilgili herhangi bir delil bulunup, bulunmadığının ve varsa belgelerin gönderilmesi için müzekkere yazılmasına karar verdi.

Duruşma 5 Aralık 2014 tarihine ertelendi.

Müyesser Yıldız

Odatv.com

https://odatv.com/3-yil-sonra-aciklanan-o-rapor-skandali-ortaya-cikti-0609141200.html


***


Bill Gates Balyoz Davasını bitirdi.,

Bill Gates Balyoz Davasını bitirdi.,

Bill Gates Balyoz Davasını bitirdi

Ali Serdar Bolat 
16.04.2013 11:28



Vatan gazetesinden Öge Demirkan'ın haberine göre Yargıtay aşamasında olan Balyoz davasını ilgilendiren çarpıcı bir gelişme yaşandı. 2003'te kaydedildiği iddia edilen Balyoz davası dijital delillerin Calibri fontuyla yazılmasıyla ilgili olarak Microsoft’tan gelen yazıda “Balyoz metninde kullanılan fontu 2007’de piyasaya sürdük.” denildi.
Sanıkların talebiyle daha önce hazırlanan bilirkişi raporlarında, metinde kullanılan ‘calibri fontu’nun Microsoft tarafından 2007 yılında üretildiği, oysa belgelerin 2003’te oluşturulduğu kaydedilmişti. Sanıklar tarafından alınan bu raporlar mahkeme tarafından kabul edilmedi.
Balyoz davası sanıklarından Beyazıt Karataş, Adalet Bakanlığı’na, adil yargılanma hakkının engelendiğini iddia ederek dava açtı. 
Dava 16. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde 200/376 Esas numarası ile görülmeye başladı. Karataş’ın avukatı Haluk Pekşen bundan sonraki gelişmeyi gazeteye şöyle anlattı: 

“Darbe planının metni olduğu söylenen belgenin yazıcı çıktıları Microsoft firmasına yollandı. Burada kullanılan yazı karakteri soruldu. Microsoft tarafından bunun Calibri fontu olduğu belirtildi. Ayrıca bu fontun 2007’de piyasaya sürüldüğü ifadesi de yer aldı. Böylece bu belge ‘resmi delil’ statüsü kazandı. 
TÜBİTAK raporuna göre CD’ler 2003 yılında kapandı. Öleyse bu fontun işi ne? Bugün Yargıtay 9. Ceza’ya müvekkilimin bırakılması için itirazda bulunacağım.”

Odatv.com

http://www.odatv.com/n.php?n=bill-gates-balyoz-davasini-bitirdi-1604131200


***

Microsoft'tan Balyoz savcılarına balyoz

Microsoft'tan Balyoz savcılarına balyoz

Ali Serdar Bolat 
16 Nisan 2013 Salı


Balyoz Davası kararının Yargıtay'da ele alınma süreci devam ederken, yazılım şirketi Microsoft'tan bir yazı geldi.

Yazının gelme macerası şöyle:

Avukat Haluk Pekşen, Adalet Bakanlığı aleyhine açtığı tazminat davasında, sözde Balyoz belgelerinde kullanılmış olan Calibri yazı karakteri hakkında Mahkemeye başvuru yaptı.

Mahkeme bu başvuruyu kabul ederek, Microsoft şirketinden görüş istedi.
Microsoft, Mahkemeye gönderdiği yazıda şöyle diyor:

"Lugastegort tarafından tasarlanan Calibri yazı karakteri, ilk olarak, 2007 yılında satışa çıkan Windows Vista ve Ofis 2007 ürünlerimiz içine gömülü olarak piyasaya sunulmuştur."

Gelelim sözde Balyoz belgelerine.


Savcıların iddiasına göre, bu belgeler 2003 yılında yazılmış.
Avukatlar "Nasıl oluyor da 2003 yılında yazılmış olan belgelerde 2007 yılında piyasaya çıkmış olan Calibri karakteri kullanılıyor. Olmaz böyle şey. Demek ki bu belgeler 2007 yılından sonra tertipçiler tarafından üretilmiş" deyince Savcılar ve Mahkeme anında kıvırıp şöyle dediler:

"Evet, 2003 yılında yazılmış ama 2007 yılında güncellenmiş, güncellenirken de yeni Calibri karakteri kullanılmış"

Yani, Mahkeme, 2003 tarihli belgeler üzerinde 2007 yılında değişiklik yapıldığını iddia ediyor. Neye dayanarak? Ortada bir delil yok. Mahkeme "Böyle olmuş olabilir" diye yorum yapıyor. Yani belgelerin doğru olduğuna ve 2003 yılında darbeciler tarafından hazırlandıklarına iman etmiş.

Mahkemenin bu iddiası, TÜBİTAK raporu ile yerle bir oldu.
TÜBİTAK raporu aynen şöyle diyor:
"Bu belgelere düzenlendikleri 2003 tarihinden sonra hiçbir ekleme yapılmamış"

Bildiğiniz gibi TÜBİTAK eskiden bağımsız bir kuruluş iken, AKP döneminde yönetimine yandaşlar doldurularak AKP'nin yan kuruluşu haline getirilmiş olan bir kuruluş.

Yani bu raporu Ergenekoncular değil, AKP yandaşları yazıyor.

Şimdi, Microsoft'un yazısı ile TÜBİTAK raporunu yan yana koyarak konuyu inceleyelim:

Eğer 2003 yılından sonra bu belgelere hiçbir ekleme yapılmamışsa, 2007 yılında piyasaya çıkmış olan Calibri karakterleri bu belgelerde nasıl kullanılmış olabilir?

Bu soruya yardımcı olacak bir soru soralım:
TÜBİTAK, neye dayanarak bu belgelerin 2003 yılında düzenlenmiş olduğunu söylüyor?

El cevab: Yazının düzenlenme tarihini gösteren üst verilere bakarak.

Peki, üst veriler değiştirilebilir mi? Elbette.

Yani, şöyle olmuş:

Tertipçiler, 2007 yılında oturmuşlar, sahte Balyoz belgelerini hazırlamışlar. Hazırlarken de, çok hoşlarına giden Calibri karakterlerini kullanmışlar. Belgenin üst verisinde oluşan 2007 tarihini de 2003 olarak değiştirmişler ki, bu belgeyi inceleyenler 2003 tarihinde düzenlenmiş olduğunu sansınlar.
Ancak, bilmiyorlardı ki, Calibri karakterleri 2003 yılında yoktu.

Agata Kristi ne diyordu: "Kusursuz cinayet yoktur"
Buna bir ek de biz yapıyoruz: "Kusursuz sahte belge yoktur"

Şimdi diyeceksiniz ki, gerçek anlaşıldığına göre, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıları derhal Balyoz sanıklarının tahliyesine karar vermeli.
Çok beklersiniz. O sizin dediğiniz şey, bağımsız mahkemelerin olduğu demokrasilerde olur.
Tayyip Erdoğanların kurduğu ileri demokrasilerde bu gibi önemsiz şeylerin mahkeme kararlarını etkilemesi söz konusu değildir.

Bundan dolayı, Yargıtay Başsavcılığı'na başvuruda bulunacaklarını açıklayan Avukat Pekşen "Umutlu değiliz" diyor.


http://aliserdarbolat.blogspot.com/2013/04/microsofttan-balyoz-savclarna-balyoz.html


***

Balyoz Kararı hakkında İşçi Partisi Basın Açıklaması

Balyoz Kararı hakkında İşçi Partisi Basın Açıklaması



Ali Serdar Bolat 
23 Eylül 2012 Pazar

Balyoz kararı hakkında İşçi Partisi Basın Açıklaması



Tayyip Erdoğan, geçen hafta: "Elimizde daha nice deliller var ama açıklamıyoruz" diyerek mahkumiyet kararını bildirmişti.

Biz zaten yürütme ile yargının ortak çalıştığını, "kuvvetler ayrılığı" demokratik ilkesinin paspas gibi çiğnendiğini biliyorduk, Tayyip Bey ve yakınları da defalarca açıklamışlardı, bir daha açıklanmış oldu.

Emir ise ABD'den. AKP'nin fedaisi Fehmi Koru hem Yeni Şafak'taki köşesinde, hem de televizyonda açıklamıştı: "Ergenekon'un düğmesine Tayyip Erdoğan ile Buş'un Oval Ofis'teki toplantısında basıldı". 

İşçi Partisi Basın Açıklaması:

"Balyoz Davası'nda verilen karar, Türk Ordusu'na yönelik yürütülen tertibin Mahkeme kararına dönüşmesinden ibarettir.

Karar, ABD'nin ve Ankara Kalesi'ni zaptetmiş olan BOP Eşbaşkanlığının, Türk Ordusu'nu ve Milli Devletimizi imha operasyonunun parçasıdır.

Nafiledir!

Türk Ordusunu tasfiye edemeyecekler;
Milli Devletimizi imha edemeyeceklerdir.

Tertipçilerin ömrü, verdikleri mahkumiyet kararlarının infazına yetmeyecektir.

Gelinen noktada BOP Eş başkanlığı diktasından kurtulmak ve Ankara’da Millî Hükümeti kurmak Türkiye için artık yaşam sorunudur."


http://aliserdarbolat.blogspot.com/2012/09/balyoz-karar-hakknda-isci-partisi-basn.html

********

Balyoz da İmza Makinesi sahtekarlığı

Balyoz da İmza Makinesi sahtekarlığı



Ali Serdar Bolat 
1 Şubat 2013 Cuma

Balyoz'da İmza makinesi sahtekarlığı

Balyoz Darbe Planı Davası'nda mahkumiyet alan 7 general, imza makinesi sahtekarlığını açıkladı.

Olayın özeti şu:

Balyoz Davası'nın esasını 11 ve 17 No.'lu CD'ler oluşturuyor.
Tertipçiler bu iki CD'nin içine kendi hazırladıkları sahte belgeleri doldurmuşlar. Bunların hepsinin uydurma ve gerçek dışı oldukları ispatlandı, ama burada konu o değil.
Delil olarak mahkemeye 18 CD sunulmuş. Bunlardan 16 adedinin içinde suç unsuru olmayan gerçek veriler var.
CD'ler 1'den 18'e kadar numaralandırılmış. Tertip CD'lerini arka arkaya numaralandır mamış lar, şüphe çekmesin diye birine 11 diğerine 17 numarayı vermişler.
İçine suç unsurları konulmuş olan 11 ve 17 No.'lu bu 2 CD, "Diğer 16 CD'de gerçek veriler varsa, bu ikisindeki verilerin de gerçek olması gerekir." algısı yaratmak amacı ile diğer 16 CD arasına sokuşturulmuş.

Akıllıca bir tezgah.

İftira çetesi, tertibin bu haliyle bile göze batacağını ve inandırıcı olmayacağını düşünmüş olmalı. 16 CD'de hiç suç unsuru yok, 2 CD ise ağzına kadar suç unsuru dolu. Bu husus şüphe çekebilir.

Şüpheyi ortadan kaldırmak için şu sahtekarlığı yapmışlar:

11 ve 17 No.'lu CD'lerin üzerine imza makinesi kullanarak 1. Ordu Komutanlığı'nda Harekat Başkanı olan subayın el yazısını koymuşlar.
Bu subayın el yazısı ile tutmuş olduğu notları içeren kağıtların üzerindeki harfler seçerek imza makinesine yüklemişler ve CD'lerin üzerine "Or.K.na" yazısını yazdırmışlar.

Tabii ki, bu yazıdaki harfler, subayın el yazısındaki harflerin "tıpkısının aynısı" olmuş.

İşte CD'lerin üzerindeki yazı ve  yazıdaki harflerin alındığı el yazısı notlar:


Resmi büyütmek için üzerine tıklayınız

Gelgelelim, meşhur cinayet romanı yazarı Agata Kristi'nin dediği gibi, "Kusursuz cinayet yoktur."

Kusursuz tertip de olmaz.

İnsanlar elyazısı yazarken, çizgileri yukarıdan aşağıya çekerler ve harfleri de soldan başlayıp sağa doğru çizerler. Bundan dolayı, dikine çizgilerin alt ucunda ve harflerin sağdaki bitim noktasında mürekkep birikintisi oluşur.
Pek akıllı tertipçilerimiz ise, acemiliklerinden, makineye "çizgileri aşağıdan yukarı çek, harfleri sağdan başlayıp sola doğru çiz" komutu vermişler.
Bu yüzden de boya birikintisi dikine çizgilerin yukarı kısmında ve harflerin soldaki bitiş noktalarında oluşmuş Ayrıca, kalemin normalin tersi yönde gittiğini gösteren bariz bulgular var.

Buyurun bakın:

Savcılık bu CD'leri İstanbul Kriminal Polis Laboratuarı'na gönderdi ve CD'lerin üzerindeki yazıların 1. Ordu Harekat Başkanı dahil 16 şahsın el yazıları ile karşılaştırmasını istedi.
Laboratuardaki uzmanlar sahtekarlığı anında anladılar ama "Bu yazı makine ile yazılmıştır" diyemedikleri için şöyle üstü kapalı acayip bir rapor verdiler:

".... isimli şahısların ellerinden çıktığını gösterir nitelikte kaligrafik ve grafolojik bulgulara rastlanılmamıştır."



İşte o Rapor:



Raporun bu haliyle bile her şeyi alt üst edeceği ve davayı düşüreceği açıktı.
Bu yüzden Mahkeme Heyeti (Hakimler) bu raporu saklamaya karar verdiler.
Balyoz İddianamesi ve Ek Delil Klasörleri 11 Ağustos 2010 günü sanıklara ve avukatlara dağıtılmadan önce, bu raporu 4 nolu klasörden çıkardılar.
Yani sanıklar lehine olan bir delili sakladılar.

Ancak, Polis Laboratuvarı'ndan beklenen raporun mahkemeye gelmemesi şüphe uyandırıyordu. İftira çetesi, bu yazının kime ait olduğu hakkında yalan haberler yaymaya başladılar.
Bir avukatın ısrarlı takibi sonunda, raporun mahkemeye  çoktan gönderilmiş olduğu anlaşıldı.

Mahkeme heyeti, Ekspertiz Raporu'nu açıklamak durumunda kaldı.
Rapor açığa çıkınca sanıklar ve avukatlar "Bu yazının imza makinesi ile yazılıp yazılmadığının, ve ayrıca CD üzerindeki bariz parmak izlerinin kime ait olduğunun araştırılması" için talepte bulundular.

Mahkeme Heyeti bu talepleri anında reddetti.

Bunun üzerine sanık avukatları yurt içinden ve dışından bilirkişi raporları almayı denediler.

ABD'de konuşlu Forensic Document Examination Services Inc. (Adli Belge İnceleme Hizmetleri A.Ş.) adlı kuruluş, 2 Haziran 2010 günlü bilirkişi raporunda "Sanığın el yazılarından seçilmiş harflerden oluşan şablonla, imza makinesi kullanılarak yazının oluşturulduğun tespit edildiği"ni bildirdi.

Adli Bilimler ve Adli Belge İnceleme Uzmanı Y. Doç. Dr. Jale Bafra da aynı sonuca ulaştı.

Bafra, raporunda, "11 ve "17 No.'lu CD'ler üzerindeki yazıların .... otomatik yazı ya da imza oluşturmaya uygun bir vasıta ya da aygıtla oluşturuldukları düşünülmektedir" tespitine yer verdi.

Bu raporlar Mahkeme'ye sunuldu. "Eğer Mahkeme Heyeti bu raporlardan şüphe duyarsa, oluşturacağı yeni bir bilirkişi heyetine tekrar inceletebilir." talebi yapıldı.

Mahkeme Heyeti bu talebi de duymazdan geldi.

Çünkü, hangi bilirkişi ölursa olsun, "Bu yazılar makine ile yazılmıştır" sonucuna ulaşacağı gün gibi açıktır. Mahkeme Heyeti onun için kafasını kuma gömmüştür.
Bu tutum, Mahkeme Heyetinin tertipçilerle işbirliği içinde olduklarını ve/veya tertipçilerin talimatı ile hareket ettiklerini bir kere daha göstermiştir.


Islak imza makinesi şöyle bir şey:



İmzanızı hafızaya alıyor ve kalem kullanarak kağıda geçiriyor. Siz istediğiniz kadar "Bu imzayı ben atmadım" diye feryat edin.


http://aliserdarbolat.blogspot.com/2013/02/balyozda-imza-makinesi-sahtekarlg.html


***

Balyoz Davası, Cahil Tertip çöktü..,

Balyoz Davası: " Cahil Tertip " çöktü..,

Aydınlık, 25 Mart 2012
Ali Serdar Bolat 


Balyoz İddianamesi'ne göre:


Kasım 2002 seçimlerinden hemen sonra Aralık 2002'de AKP Hükümeti'ni devirmek için 1. Ordu Komutanı Org. çetin Doğan önderliğinde bir darbe planı 
hazırlanmaya başlanıyor.
Camiler bombalanacak, jetler düşürülecek vesaire.

5-7 Mart 2003'de 1. Ordu Komutanlığı'ndaki seminerde ise bu darbe planının provası yapılıyor.

Ocak 2010'da Taraf yazarı Mahmet Baranu'ya teslim edilen bavulun içindeki 11,16 ve 17 nolu CD'lerde Oraj, Suga, Çarşaf, Sakal, Balyoz planları, tutuklanacak 
gazeteciler, el konulacak araçlar vesaire listeleri var.

Balyoz Davası'nın temelini oluşturan 11, 16 ve 17 numaralı CD'leri inceleyen Amerikan Adli Bilişim Uzmanları da bu CD'lerin sahte olduğunu tespit etti.
2003 yılında düzenlendiği iddia edilen belgelerin, 2006 ortasında piyasaya çıkan yazı karakteri ve dosya sürümleri ile hazırlanmış olduğu tesbit edildi.

Tertipçiler sahte belgeleri 2006 veya 2007 yılında hazırlamışlar, 2003 yılında düzenlenmiş gibi kaydetmişler.

İşte "Cahil Tertip" böylece bir kere daha ortaya çıktı.

Avukat Celal Ülgen:

"Bu kumpas, bu yalan düzeni ve bu cahil tertip çökmüştür"

2003 tarihli suikast planları 2006 da üretilmiş

Bir Numarali sanık Emekli Orgeneral Çetin Doğan'ın avukatı Hüseyin Ersöz, CD lerin imajlarını Amerika da 10 yıldır hükümet, emniyet ve hukuk firmalarına 
danışmanlık yapan -Arsenal Consulting- isimli danışmanlık şirketine gönderdi. 

Amerikan Şirketinin 21 Mart'ta hazırladığı ilk raporda şöyle deniliyor:

"--11 ve 17 numaralı CD'lerdeki en az 76 dokümanın tarihlerinde
    ve aynı zamanda bu CD'lerin oluşturulma tarihlerinde de
    sahtecilik yapıldığı belirlendi.

2003 tarihinde kaydedilmiş gibi görünen dokümanlar
XML şemalarına sahiptir ve Calibri yazı karakteri ile yazılmıştır.

11 ve 17 numaralı CD'lerdeki 337 Office dokümanının 9 tanesi XML referansı taşımaktadır.

Halbuki XML şemaları ve Calibri yazı karakteri,
2006 yılı ortasında Office 2007 sürümü ile piyasaya sürülmüştür.

2003 yılında düzenlenmiş olan CD'lerin XML şemaları ve Calibri yazı karakteri taşıması mümkün değildir.

Bu durumda 11 ve 17 numaralı CD'lerin oluşturulma tarihleri en erken 2006 ortası olabilir.
Arsenal, sahtecilik yapıldığı tesbit edilen 76 adet dokümanın yanısıra, 11 ve 17 numaralı CD'lerdeki diğer tüm dokümanların da orijinalliği hakkında ciddi 
endişeler taşımaktadır."

***



CHP Konya Milletvekili Atilla Kart:

"Delil üretim merkezleri var.
Silivri ve benzeri yargılamalarda dijital ortamda delil üreten, delilleri karartan, müdahale eden, legal ve illegal birimlerin birlikte çalıştığı Polis odaklı bir 
karargah var."

YAZIYA YORUM;

ddsmsn

25 Mart 2012 05:03

AMERİKA, DAHA DOĞRUSU DÜNYANIN KANINI EMEN, PARABABASI YAHUDİ MİLLİYETÇİLERİ (SİYONİSTLER) PARA GÜÇLERİNİ KULLANARAK KENDİLERİNE HİZMET EDECEK, ZAYIF KARAKTERLİ KİŞİLERİ HER ÜLKEDE İKTİDARA GETİRİRLER. BİZDEKİ ÖRNEĞİ TAYYİP ERDOĞAN.

BU İŞBİRLİKÇİLER ZAMANLA YAŞLANIRLAR, KENDİLERİNDEN BEKLENEN VERİMLERİ DÜŞER.

BU SEFER AYNI YAHUDİLER FUKARANIN AŞ-İŞ BEKLENTİSİNİ, AYDINLARIN DA DAHA FAZLA DEMOKRASİ VE İNSAN HAKLARI GİBİ BEKLENTİLERİNİ DESTEKLİYOR GÖRÜNEREK ESKİYEN İŞBİRLİKÇİLERİNİ YENİLERİ İLE DEĞİŞTİRİRLER.

AYAK BAĞI GÖRDÜKLERİ KİŞİLERİ DE ŞANTAJLA HALKIN GÖZÜNDEN DÜŞÜRÜRLER.

ÖRNEK:

BAŞTA ATATÜRK, DENİZ BAYKAL, ORDUMUZUN MENSUPLARI, HASDAL VE SİLİVRİ'DE REHİN TUTULAN AYDINLARIMIZ

DİĞER BİR ÖRNEK:

MISIR'IN ESKİ DEVLETBAŞKANI HÜSNÜ MUBAREK.

İSRAİL'İN HER İSTEDİĞİNİ YAPARDI. İSRAİL GAZZE SINIRINDAKİ TÜNELLERİ KAPAT DEDEDİKÇE, KAPATTIRDI, FİLİSTİN HALKINI AÇ BIRAKIRDI.

BUNA RAĞMEN İSRAİL ONU TEPETEKLAK ETTİ.

MÜSLÜMAN KARDEŞLER ÖRGÜTÜNE MENSUP KİŞİLERDEN OLUŞAN EKİBİNE AKP AYARINDA BİR HÜKÜMET KURDURDU.

BU NEDENLE ACIYACAĞIMIZ KİŞİ DEVRİLEN LİDER DEĞİL,

BAĞIMSIZLIĞINA KAVUŞAMAYAN HALK OLMALIDIR.

SİYONİSTLER İHTİYAÇ DUYDUKLARINDA TAYYİP BEYİ DE TEPETAKLAK EDECEKLERDİR. BU SEBEPTEN TÜRKGENÇLİĞİNE DÜŞEN GÖREV SADECE AKP'Yİ VE BAŞINDAKİ BİR İŞBİRLİKÇİYİ YOLCU ETMEK DEĞİL, SONRAKİ BİR İŞBİRLİKÇİLERE DE KAPIYI KAPATMAKTIR. OSMANLI İMPARATORLUĞUNUN YIKILMASINDAN SONRA TÜRK MİLLETİNE ONURUNU KAZANDIRAN BÜYÜK İNSAN MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'TÜR. ONUN BİZE VASİYETİNİ UNUTMAYALIM. ONURUMUZA TECAVÜZ EDİLMESİNE RIZA GÖSTEREMEYİZ.

REHBER KİTAP ATATÜRK'ÜN GENÇLİĞE HİTABESİDİR.
Dündar Doğay/Almanya/25.03.2012..

http://aliserdarbolat.blogspot.com/2012/03/balyoz-davas-cahil-tertip-coktu.html


***

Balyoz Savcılarına Balyoz.,

Balyoz Savcılarına Balyoz.,

Microsoft'tan Balyoz savcılarına balyoz.,

Ali Serdar Bolat    
16 Nisan 2013

Balyoz Davası kararının Yargıtay'da ele alınma süreci devam ederken, yazılım şirketi Microsoft'tan bir yazı geldi.
Yazının gelme macerası şöyle:

Avukat Haluk Pekşen, Adalet Bakanlığı aleyhine açtığı tazminat davasında, sözde Balyoz belgelerinde kullanılmış olan Calibri yazı karakteri hakkında Mahkemeye 
başvuru yaptı.
Mahkeme bu başvuruyu kabul ederek, Microsoft şirketinden görüş istedi.
Microsoft, Mahkemeye gönderdiği yazıda şöyle diyor:

"Lugastegort tarafından tasarlanan Calibri yazı karakteri, ilk olarak, 2007 yılında satışa çıkan Windows Vista ve Ofis 2007 ürünlerimiz içine gömülü olarak piyasaya 
sunulmuştur."

Gelelim sözde Balyoz belgelerine.

Savcıların iddiasına göre, bu belgeler 2003 yılında yazılmış.
Avukatlar "Nasıl oluyor da 2003 yılında yazılmış olan belgelerde 2007 yılında piyasaya çıkmış olan Calibri karakteri kullanılıyor. Olmaz böyle şey. Demek ki bu belgeler 2007 yılından sonra tertipçiler tarafından üretilmiş" deyince Savcılar ve Mahkeme anında kıvırıp şöyle dediler:
"Evet, 2003 yılında yazılmış ama 2007 yılında güncellenmiş, güncellenirken de yeni Calibri karakteri kullanılmış"

Yani, Mahkeme, 2003 tarihli belgeler üzerinde 2007 yılında değişiklik yapıldığını iddia ediyor. Neye dayanarak? Ortada bir delil yok. Mahkeme "Böyle olmuş olabilir" diye yorum yapıyor. Yani belgelerin doğru olduğuna ve 2003 yılında darbeciler tarafından hazırlandıklarına iman etmiş. 

Mahkemenin bu iddiası, TÜBİTAK raporu ile yerle bir oldu.
TÜBİTAK raporu aynen şöyle diyor:

"Bu belgelere düzenlendikleri 2003 tarihinden sonra hiçbir ekleme yapılmamış"

Bildiğiniz gibi TÜBİTAK eskiden bağımsız bir kuruluş iken, AKP döneminde yönetimine yandaşlar doldurularak AKP'nin yan kuruluşu haline getirilmiş olan bir kuruluş. Yani bu raporu Ergenekoncular değil, AKP yandaşları yazıyor.

Şimdi, Microsoft'un yazısı ile TÜBİTAK raporunu yan yana koyarak konuyu inceleyelim:
Eğer 2003 yılından sonra bu belgelere hiçbir ekleme yapılmamışsa, 2007 yılında piyasaya çıkmış olan Calibri karakterleri bu belgelerde nasıl kullanılmış olabilir?

Bu soruya yardımcı olacak bir soru soralım:
TÜBİTAK, neye dayanarak bu belgelerin 2003 yılında düzenlenmiş olduğunu söylüyor?

El cevab: Yazının düzenlenme tarihini gösteren üst verilere bakarak.

Peki, üst veriler değiştirilebilir mi? Elbette.
Yani, şöyle olmuş:

Tertipçiler, 2007 yılında oturmuşlar, sahte Balyoz belgelerini hazırlamışlar. Hazırlarken de, çok hoşlarına giden Calibri karakterlerini kullanmışlar. 
Belgenin üst verisinde oluşan 2007 tarihini de 2003 olarak değiştirmişler ki, bu belgeyi inceleyenler 2003 tarihinde düzenlenmiş olduğunu sansınlar.
Ancak, bilmiyorlardı ki, Calibri karakterleri 2003 yılında yoktu.

Agata Kristi ne diyordu: "Kusursuz cinayet yoktur".,

Buna bir ek de biz yapıyoruz: "Kusursuz sahte belge yoktur"

Şimdi diyeceksiniz ki, gerçek anlaşıldığına göre, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıları derhal Balyoz sanıklarının tahliyesine karar vermeli.
Çok beklersiniz. O sizin dediğiniz şey, bağımsız mahkemelerin olduğu demokrasilerde olur.
Tayyip Erdoğanların kurduğu ileri demokrasilerde bu gibi önemsiz şeylerin mahkeme kararlarını etkilemesi söz konusu değildir.

Bundan dolayı, Yargıtay Başsavcılığı'na başvuruda bulunacaklarını açıklayan Avukat Pekşen " Umutlu değiliz " diyor.

***

22 Aralık 2019 Pazar

Kanlı Noel 1963



    Kanlı Noel, 1963

    Kıbrıs 1963 yılının 21 Aralık günü itibariyle olağanüstü bir Rum vahşetine maruz kaldı. Silahsız Türkler kurşunlarla cezalandırıldı, tek suçları Kıbrıs’ta yaşamaktı. Kıbrıs adası bütün tarihinin en belirsiz günlerini yaşıyordu. Rumlar Hz. İsa’nın doğumunu bahane ederek sokaklara dökülmüşlerdi. 1960 yılında adada bir cumhuriyet kurulmasına rağmen Makarios bu anayasayı kabul etmedi ve kendi lehinde değiştirilmesi için Türk tarafına öneride bulundu. Fakat Türk kesimi bu öneriyi reddetti. Rumların bütün amacı Türkleri karşılık vermeye iterek katliamları meşrulaştırmaktı. (1)







  • Kanlı Noelin Gelişimi

  • 1963 Aralık ayının başlarında İsmet İnönü'nün istifası ile birlikte hükümet büyük bir çıkmaza girmişti. Bu arada Yunanistan hükümeti de el değiştirdi ve göreve Yorgo Papandreu getirildi. Yeni hükümet Zürih ve Londra Antlaşmalarını kabul etmekte zorlanıyordu. Bu 13 maddelik değişiklik talebi ve karşı koyma beraberinde 20.000 EOKA militanını adaya taşımış ve “Akritas Planı”nı devreye sokmuştu. Plana göre Lefkoşa 8 saat içinde ele geçirilecek ve Türk köyleri imha edilecekti. (2)
    Rum kesimi ilk olarak saldırılarına bir kılıf hazırlamaya kalkıştı. 4 Aralık 1963 tarihinde EOKA tarafından daha önce öldürülen ve örgüt militanı olan Markos Drakos’un heykeli bombalandı ve suç Türklerin üzerine atıldı. İşte şimdi Türklere saldırmak için uygun ortam oluşmuştu. Bu durum bütün dünya kamuoyuna Türkler bizlere saldırdı diyerek bir güzel pazarlandı. (1)


    Eokacılar Trodos Dağlarında



    Tarihler 20 Aralığı gösterdiğinde Rum saldırıları ilk olarak Lefkoşa’nın Tahtakale semtinde kadınların üzerlerinin aranmak istenmesiyle başladı. Olay yerinde bulunan Türkler ise bu duruma karşı çıkmak isteyince Rumlar kalabalığın üzerine ateş açtı, açılan ateş sonunda Zeki Halil ve Cemaliye Emirali hayatını kaybetti. 21 Aralık tarihinde garantör olarak Türk kesiminden sorumlu olan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Dr. Fazıl Küçük ve dönemin Savunma Bakanı Osman ÖREK Yunan İçişleri Bakanı Yorgacis ile konuşmaya geldiğinde Baf Kapısı Polis Karakolu adeta bir seferberlik havası içindeydi. Türk gençleri 21 Aralık’ta yapılan saldırıyı kınamak istediğinde EOKA tarafından Lefkoşa Türk Lisesi yaylım ateşine tutuldu. Aynı gün Lefkoşa’da bulunan Atatürk modeli ve Rauf Denktaş’ın bürosu saldırıya uğradı. Artık EOKA birliklerine Rum milisler de destek vermeye başlamıştı. Sokak başları tutulmuş ve Türk köylerinde insan avı başlamıştı. Işığı yanan Türk evlerine baskınlar düzenlendi ve cinayetler işlendi. Rumlar, Noel Bayramını Türk halkını öldürerek kutluyordu. (1) (2) (5)

       Köylerini savunan Türk mücahitler

    Saldırıların odağında Lefkoşa’nın Kumsal kenti vardı. Rumlar Lefkoşa’yı ele geçirdiğinde Türk dirayeti kırılmış olacaktı. Dönemin Türk Kuvvetleri Komutanı olan Emekli Tabip Tuğgeneral Nihat İlhan’ın eşi ve çocuklarına adeta bir vahşet uygulandı. İlhan’ın eşi Mürüvet İlhan ve çocukları Murat, Hakan ve Kutsi vahşice Rumlar tarafından öldürüldü. (1) (2)
    Rumlar kendi kaderlerine kendilerinin karar vermesi adına Türklerin yoğunluklu olarak bulunduğu Kumsal Kentine saldırmayı düşündüler. Çünkü adanın Rum varlığı 1133 iken adadaki Türk varlığı 5126 kişiydi. Adadaki bu dengesiz nüfus nedeniyle 19 Aralık tarihinden başlayarak Rumlar saldırılar planlamaya başladılar. Fakat Türk mücahitler yapılması planlanan bu saldırı planlarına karşılık hazırlıklara başladılar. (1) (2)


  • Rum Saldırıları Başlıyor


    Katliamdan kaçan kadınlar

    22 Aralık 1963 günü Rum saldırısı başladı. Saldırılarda EOKA’yı Nikol Sampson komuta ediyor ve Rum birlikler sürekli takviye ediliyordu. Saldırıların başlamasının hemen ardından Yunan yönetici Makarios, Garanti Antlaşmasını tanımadığını açkılayınca Rumlar iyice saldırganlaştılar. Kent boşaltılmalı ve Türkler güvenli bölgeye çekilmeliydi. 23 Aralık tarihinde Türkiye antlaşmanın garantörü olan İngiliz ve Yunan ortaklarına Kıbrıs’a müdahale için öneride bulundu; fakat müdahale yapılmadı. Adada bulunan mücahitlerin özverili çalışmalarıyla 24 Aralık tarihinde 5.000 Türk vatandaş Lefkoşa’nın güvenli bölgelerine taksim edildiler. Rumlar Kaymaklıya saldırdığında genç yaşlı demeden öldürmeye başlamış ve ellerine geçirdikleri yaşlı veya çocuk 550 kişiyi esir almışlardı. (1) (2) (5)
    25 Aralık tarihinde Türk tarafı müdahale hakkını kullanmak için harekete geçmiş ve türk savaş uçakları Kıbrıs semalarında Rumlara gözdağı vermeye başlamıştı. Makarios hemen Cumhurbaşkanı Yardımcısı Dr. Fazıl Küçük’ü ve Rauf Denktaş’ı anlaşmak için İngiliz Komiserliğine çağırdı. Türk hükümeti ile anlaşma masasına oturan Rumlar hem anlaşma sağlarken hem de geri planda Ayvasıl Türklerini öldürüp toplu mezarlara gömmüştüler. Ayvasıl köylülerinden 21 kişi öldürülerek çukurlara atılmış ve üzerleri kapatılmıştır. Ayvasıl toplu mezarları BM Müfettişi nezaretinde 14 Ocak 1964 tarihinde açıldı ve bütün dünyaya bildirildi. 
    İngiliz Komutanların da aracılığıyla “Yeşil Hat” çekildi. 26 Aralık 1963 gecesi ise Türk, Yunan ve İngiliz taraflarınca adaya müdahale kararı alındı. 23 ve 25 Aralık günleri arasında “Kanlı Noel” olarak adlandırılan safhada 200 Türk hayatını kaybederken 475 kişi de yaralıydı ve en vahimi kayıpların akıbeti bilinmiyordu. EOKA’ya liderlik yapan Nikol Sampson daha sonra “Eleftheria” gazetesine emri Yunan hükümetinden alarak uyguladığını bildirdi ve “Kanlı Noel”i zafer olarak nitelendirdi. (1) (2)
    Rum saldırılarının ardından 18.667 Kıbrıslı Türk, 103 köyü boşaltmak zorunda kaldılar. Barış Gücü ve mücahitlerin nezaretinde bulundukları bölümleri boşaltan Türkler'in BM kayıtlarına göre Lefkoşa’da 39, Girne’de 7, Baf’da 49, Larnaka’da 21 ve Magusa’da 21 olmak üzere 137 köyü zarar görmüştü. 1963 tarihinde başlayarak 1964 yılında sonlanan Rum saldırılarında toplam 364 Kıbrıslı Türk hayatını kaybetti. (6)



  • Tarihler 1 Ocak 1964 tarihlerini gösterdiğinde Sadrazamköy’de aslında Türk olan yedi kişilik bir aile Rumlara çobanlık yapıyordu. Onlar bilemezlerdi yıllardır hizmet ettikleri insanların onların canlarına kastedeceklerini. Rumlar yedi kişilik aileyi öldürüp kuyuya atmışlardı. Kan dondurucu bu vahşet aslında toprakla veya egemenlik haklarıyla örtbas edilemezdi. Baba Rahmi Hasan (59), Anne Ayşe Rahmi (42) ve ailenin çocukları olan Hasan (15), Zahide (12), Ahmet (7), Şerife (5) ve Mustafa (2) zalimce katledildiler. Yedi kişilik aile hiç bilmedikleri bir davanın ve savaşın ortasında günahsızca katledildiği ve ailenin gömüldüğü toprak parçasında yıllar sonra barıştan bahsedeceklerdi. Fakat bu aile Girne’nin Karşıyaka (Vasilya) köyünde doğmalarına rağmen hayatlarını Rumlara çobanlık yaparak sağlıyorlardı. (3)
    Karşıyaka (Vasilya) köyü 1956’nın 18 Martında sarhoş Rumlar tarafından basıldı. Kadınlara saldırarak ihtiyarları tarumar ettiler. Köyün erkekleri dışarıdayken yapılan bu saldırı sonucunda 75 kişinin yaşadığı köyde 17 ağır yaralı vardı. 1963 katliamına kadar köylerinde kalan Türkler 1964 yılının başlarında daha güvenli bölgelere göç etmek sorunda kaldılar. 1964 yılında ayrıldıkları köylerine ve bütün eşya ve evlerini bıraktıkları köylerine ancak 11 sene sonra geri dönebildiler. (3)
    24 Aralık günü İbrahim Nidai ve Şevket Kadır Lapta köyünden Girne’ye haber almak için yola çıkmışlardır. Fakat iki gençten ne bir haber nede kendileri dönebilmişlerdir. Her gece köye nöbet tutuluyordu; fakat iki genç geç saate kadar halen gelmeyince köyü bir endişe kapladı. Bir gün sonra bütün ümitleri tüketen o haber gelmişti. Gençler Rum çetelerin eline düşmüş ve Ayyorgi kireç ocaklarında canice yakılmışlardı. Ölümler arttıkça köyü aynı telaş sardı. Rumlar 4-5 bin kişilik gruplarla toplanmışlardı ve 350-400 Türk ne kadar dayanabilirdi? Adanın Türk halkı ve mücahitler ellerine geçen en eski silahlarla bile Rum çetelerine karşı savaştılar. (2)


    Kanlı Noel'den Geriye Kalan Fotoğraf

    EOKA ve Rum çeteleri birleşerek köylere saldırmaya başlamıştı. Yer Lefkoşa’nın batısında bulunan Kumsal semti… Semte gelen Rumlar İrfanbey Sokağına ulaştığında Mürüvet Hanım çocuklarına pijamalarını giydiriyordu. Fakat birden kapının önündeki Rumları fark etti ve çocuklarıyla birlikte küvetin içinde saklandı. İki evladı ile küvete sığınan sessizce ölümün ayak seslerini dinlemeye başladı. Evin sahibi olan Hasan efendi ve Feride hanım ise yine banyoya sığındılar. Ev sahibesinin kardeşi olan Nuvber ise beş aylık bebeğiyle banyoya saklandı. Zaman ilerledi ve Rum çetesi kapıyı kırarak içeri girdiler. Evde bulunan insanlara çoluk çocuk demeden otomatik mavzerle 15, storn otomatik tabanca ile 12 ve diğer mavzer silahlarla 6 el ateş ettiler. Rumlar Kumsal köyüne saldırıyorken hiçbir destek kuvvet gelmedi. Birlikler iki gün sonra köye ulaştığında 2 numaralı evdeki banyonun ışığı açıktı. Duvarlar kanlarla ve et parçaları ile kaplıydı. Bir kadın banyo küvetinde cansız üç yavrusuyla birlikte can vermişti. Hakan ve Kudsi annelerinin kucağında can vermişlerdi. Rumların gözü kan bürümüştü. Yoksa hangi ideoloji veya amaç küçücük bedenleri kendilerine hesap görürler ki. Kıbrıs Türk Alayı Binbaşısı Dr. Nihat İlhan eşi ve ufacık yavruları Rum çeteler tarafından böyle katledilmiştir. (5)
  • Vural Türkmen ve katliam fotoğraflarının Türkiye’ye kaçırılması…
    Türk gazeteciler Lefkoşa Havaalanına indirilmiyor ve diğer uçaklarla belge veya yazı alışverişleri yasaklanıyordu. Peki ama bütün dünyanın görmesi gereken katliam fotoğrafları dünyaya nasıl servis edilecekti? Nihayetinde bir fırsat ellerine geçecekti. Ankara’dan gelen bir tıbbi uça alana iniş izni almış ve gidişte yaralıları alacaktı. Gelen uçakla Ankara Vali muavini de gönderilecektir; fakat vali aranacaktır. Hemen bütün çalışmalar toplandı, fotoğraflar yazılarla birlikte zarflara konuldu. Fotoğraflar ve yazılar Türkiye’ye nasıl gönderilecek ti? Doktorlar ve gazeteciler bir araya gelerek bu soruna bir çare bulmaya çalıştılar. (5)
    Rumlarla yapılan mücadelede ağır yaralanan 5 mücahitten 3’ü hayatını kaybetmiştir. Yaralılardan Vural Türkmen aslında Türk Mukavemet Timleri Gizli Örgütü’nün (TMT) bir üyesiydi. Türkmen Dr. Kaya Bekiroğlu, Dr. Naim Adiloğlu, Dr. Ezel Örfi, Dr. Şemsi Kazım ve Kimyager Cahit Rüstem ekibi tarafından kasıklarından boğazına kadar alçıya alındı. Belgeler ve resimler Türkmen’in göğüs ve sırt bölgesine yerleştirildi. Daha sonra Türkmen Kızılhaç görevlileri tarafından uçağa bindirilir. Etimeskut Askeri Havaalanına inen Türkmen indiğinde belgeler ve resimler Türk yetkililere teslim edildi. (5)
    Kıbrıs katliamı Türkmen sayesinde bütün dünyaya duyuruldu. Katliam kanıtlandıktan sonra karargahta tutulan Türk askerleri harekete geçtiler. Kıbrıs müdahalesinde Türkiye artık Batılı devletlere kanıt sağlayabilirdi. 15 Ocak 1964 tarihinde yayınlanan fotoğraflara dayanarak Londra Konferansı düzenlendi. Dönemin Başbakanı olan İsmet İnönü bizzat hastaneye gelerek Vural Türkmen’i kutladı. Fakat İnönü yan tarafta yatan mücahit tarafından Kıbrıs’a müdahale için telkin edildi. (Kanınızda zerre kadar Türk kanı varsa Kıbrıs’a müdahale edersiniz). Siyah beyaz tek kare fotoğraf Türklerin meşru müdafaa hakkını bütün dünyaya kanıtlamıştı. (5)
  • Kaynaklar
    1) Ahmet Akyol, Kanli Noel Olayları
    3) Kıbrıs TKD, Kanlı Noel
    4) Kanlı Noel Unutulmadı, Yeni Çağ Gazetesi
    6) Kanlı Noel, Türk Soykırımları.,
  • ***