15 Haziran 2019 Cumartesi

1946-50 ARASI DÖNEMDE MÜFRİT MUHAFAZAKAR DEMOKRATLAR VE TÜRK DEMOKRASİSİNİN ALMIŞ OLDUĞU BİÇİM., BÖLÜM 2

1946-50 ARASI DÖNEMDE MÜFRİT MUHAFAZAKAR DEMOKRATLAR VE TÜRK DEMOKRASİSİNİN ALMIŞ OLDUĞU BİÇİM., BÖLÜM 2




Fakat genç kuşaklardan başkalarının ve bu arada Samet Ağaoğlu ile Bölükbaşı 'nın seçilmesini benimsemiyorlardı. Özellikle Orta Anadolu, Karadeniz, Orta Batı ve Doğu illerinden gelen delegelerin pek çoğunun, Parti müfettişLeri olarak Bölükbaşı- Ağaoğlu ikilisine gösterdikleri sevgi karşısında, Menderes ve KöprüIü rahatsız olmuşlardır. Çünkü onlar, bu iki aktif, hırslı ve muhalif tabiatlı gençlerin GİK'e girerek, kendilerinin nüfuzlarını sarsmalarını istemiyorlardı (Ağaoğlu, 1992: 46). 

Onların seçilmesi demek, Kurucuların parti üzerindeki inhisarının
zayıflaması demekti. Her ikisi de DP müfettişi olarak Anadolu'yu karış karış
gezmişler ve pek çok il, ilçe ve belde teşkilatlarını kurmuşlardı.ll Gizli oyla
yapılan seçimde, genç kuşaklardan Ahmet Tahtakılıç, Ahmet Oğuz, Hasan
Dinçer ile Samet Ağaoğlu GİK'e girmişlerdir.12 Ağaoğlu'nun anlattıklarına
bakılırsa Bölükbaşı kulis aralarında, delegelere kendisini, "Ne de olsa
hamurları tek parti devrinin teknesinde yoğrulmuş Kuruculara karşı Genel
idare Kurulu 'nda demokrat düşüncenin bir garantisi olmak" vaadi ile takdim
etmiş, nefes nefese konuşması ile delegeden delegeye koşmuş, ancak isteğine
kavuşamamıştır (Ağaoğlu, 1992: 58-59).

DP'nin Birinci Kongresi'nde yaşandığı ileri sürülen bir başka gelişme de,
parti içinde bir grubun, Mareşal Çakmak'ı Bayar yerine DP'nin liderliğine
geçirmek yönünde bir girişimidir. Bunlar DP İzmir il haysiyet divanı üyelerinden
Dr. Mustafa Ali Kentli önderliğinde (ileride görüleceği üzere, Mustafa
Kentli DP içinde kuruculara karşı ilk muhalefeti başlatan ve daha sonra partiden
ihraç edilen ilk "müfrit"tir), emekli general Rasim Aktuğ ve arkadaşlarıdır
(Ant, 12.2.1947). Onların nazarında Bayar' ın günahı, 1946 seçimlerinin
sonucunu fiilen ve hukuken kabul etmek, CHP' ye ve bilhassa İnönü'nün
muhataplığına rıza göstermekti. Gerçekten de Mareşalcilerden İzmirli Dr.
Mustafa Kentli, DP'nin il haysiyet divanı üyeliğinden 1947 içinde istifasını
verirken o günler hakkında bir ifşaatta bulunmuştur. Kentli, kongre esnasında
başkan Kenan Öner'in bir emrivaki yaparak Mareşal'i DP lideri seçtirmek
istediğini belirtmiştir. 

< Bu konuda Bölükbaşı, DP'nin kurulduğu günlerde her il ve ilçede teşkilatlanmasınınzorluklarından bahsetmiş ve kendisinin özellikle İç Anadolu, Güney ve KuzeyBölgelerde partinin teşkilatlarını kurduğunu belirtmiştir. Ayrıca Bölükbaşı birölçüde Parti Kurucularını kastederek, "Onlann giremediği şehirlere bizler giderek,Partinin tüm yurt sathında teşkilatlanmasını temin ettik" diye konuşmuştur."Osman Bölükbaşı ile Yapılan Görüşme", 16.03.2001. >

< Kongrede 548 delegeden verilen 548 oyun 541 'ini kazanan Bayar, DP genel
başkanlığına seçilmiştir. GİK üyeliklerine seçilen zatların en çok rey alanları sırasıile şöyledir: I-Emin Sazak 2-Adnan Menderes 3- Refik Koraltan 4- Fuat Köprülü 5-Refik Şevket İnce 6- Fevzi Lütfi Karaosmanoğlu 7-Cemal Tunca 8- Yusuf KemalTengirşek 9- Akmet Tahtakılıç ıo- Ahmet Oğuz 11- Enis Akaygen 12- SametAğaoğlu 13- Cemal Ramazanoğlu 14- Hasan Dinçer. Bkz. (Mete, 1947: 49-50). >


Nihayetinde DP Birinci Büyük Kongresi, Anayasaya aykırı kanunların
tasfiyesi, Seçim Kanunu'nun güvenceli hale getirilmesi, devlet başkanlığı ile
parti başkanlığının ayrılmasını isteyen Hürriyet Misakı'nı ilan etmiş ve bunlar
yerine getirilmediği müddetçe, Meclis'ten çekilip "sine-i millet"e dönme yetkisi
verilmesi kararının Kurucuların hakim olduğu GİK' e verilmesini karara
bağlamıştır. Başlarında Öner'in bulunduğu bir hizip (müfritler) şiddetli hareket
edilmesini ve DP mebuslarının istifaların! vererek sine-i millete dönülmesini ve
CHP iktidarının gayr-ı meşru olduğunun ilan edilmesini istiyordu. Samet
Ağaoğlu, Bölükbaşı, Mükerrem Sarol, Osman Kapani ve İsmet Bozdağ bu
düşüncede olanlardandı. Bunlara ilaveten kongrede delegelerin pek çoğu,
büyük kongreye ait olan Meclis'ten çekilme yetkisinin, Kurucuların hakim
olduğu GİK'e verilmesi taraftarı olmamasına rağmen, Kurucular bu konuda
ağırlıklannı koyarak istedikleri kararı çıkartmışlardır (Goloğlu, 1982: 155).


III. 12 TEMMUZ BEYANNAMESİ'NİN YAYIMLANMASI VE MMD'NIN ALDlGI TAVIR

Kongre'de alınan kararlar, iktidan memnun etmemıştır. Hükümet çevreleri, kongrede alınan kararları, "Hürriyeti baltalama misakı" ve "Kanun ve nizam fikrini yıkmak istidadı gösteren gayretler" olarak nitelendirmiştir.
Ulus gazetesi, Bayar'ı öven, fakat Mareşal'in etrafında kümelenen müfritieri
eleştiren bir yazıda, Bayar ve arkadaşlarının Mareşal ve Öner gibi pek müfrit
oldukları söylenen kimseleric bir uzlaşmaya mı gidecekleri yoksa, gelecekte
onlardan bir fedakarlıkta mı bulunacaklarına temas eder. Ayrıca, DP liderleri ile
görüşen Hamdullah Suphi Tanrıöver'in, Bayar ve arkadaşlarından İnönü'ye
iletilrnek üzere Çankaya'ya şu mesajı ilettiği zikredilir: "İfratçılara karşı bu
kadarını yapmak zorunluluğundaydık" (Toker, 1970: 234). 

Eğer bu söz doğruysa, DP liderleri öncülüğünde ilerlediği söylenen Türk demokrasisinin sağlıklı bir zeminde yükselmediğini göstermektedir.

< Kentli bu ifşaatında şöyle demiştir: "Ankara'da Büyük Kongre devam ederken
Mareşal 'in evi bir kabe gibi ziyaret edildi. Kongre içinde yaratılmak istenilen
Mareşal aleyhtarlığı bir sabun köpüğü gibi söndü. Eğer Mareşal DP'nin başına
geçmek isterse, bunu biz DP için kat'i bir zafer amili olarak kabul ederiz ... Fakat
Mareşal kongre devam ettiği müddetçe böyle bir arzu izhar etmedi". (Son Posta,ıı. 2.1947; Cumhuriyet,lA. 2.1947).>


Öte yandan, iktidar ile muhalefet arasında 21 Temmuz seçimlerinden
sonra başlayan ve hemen hemen her konuda gittikçe şiddetlenen anlaşmazlıklar,
çatışmalar öyle bir aşamaya gelmişti ki, Eroğul'un da belirttiği gibi, uzlaştırıcı
bir girişim olmadığı taktirde, çok partili rejimin bir çıkmaza sürüklenmesi
tehlikesi ile karşı karşıya bulunuluyordu (Eroğul, 2003: 55). İktidar ile
muhalefet arasında ilk bahar havası, İngiltere parlamentosunun davetlisi olarak
Londra'da bulunan Nihat Erim ile Fuat Köprnlü arasında atılrruş ve Köprülü,
bir anlamda, DP içindeki "müfritler"in aşırı propaganda usullerinden
vazgeçirtileceğinin teminatını vermiştir (Toker, 1970: 257).14 Daha sonraları,
bu ikilinin getirdiği haberler neticesinde İnönü-Bayar görüşmeleri yapılacak ve
12 Temmuz Beyannamesi' ne giden yoldaki engeller bir bir aşılacaktır. O
dönemde, Ahmet Emin Yalman da, İnönü-Bayar görüşmesi için her iki tarafta
irtibat halinde olmuş ve kendisinin ifadesiyle, bir tür "arabulucu" rolüne
soyunmuştur (Yalman, 1947).15 Aynı dönemde başka kollardan da,16 iktidar ile
muhalefeti uzlaştırma girişimlerinde bulunulmuştur. Bu çerçevede Başbakan
Recep Peker ile Bayar arasında bir çok görüşme yapılrruşsa da bir sonuç
alınamarruştır. Devreye Cumhurbaşkanı İnönü girmiş ve Bayar'la bir çok
görüşmede bulunmuştur. Bu görüşmelerde Bayar, İnönü 'ye birtakım teminatlar
vermiştir. Bunlar; DP'nin muhtelif hatiplerinin (Bölükbaşı, Aldoğan ve Öner
gibi sert muhalefet yanlıları kastediliyor) hareket ve sözlerinden doğacak
mesuliyetten Bayar'ın sorumlu olması, DP içinde "mü/rir" kimseler hakkında
icap eden muamelenin yapılması, İnönü'nün arzusu hilafına Meclis'te ve
partide bir hareket olmayacağının teminatı ve ordunun politikaya
karıştırılmasının tamamen aleyhinde olduğunun gösterilmesidir (İnönü, 2001:455). 

< Ayrıca, bkz., Demokrat Parti Kurucuları Bu Davanın Adamı Değildirler, Haz.
Müstakil Demokratlar Grubu (Ankara: Yeni Matbaa, 20 Haziran 1949): 12.>
< Burada Yalman, İnönü-Bayar görüşmesinin tek çıkar yolalduğunu savunmakta ve muvazaa iddialarını reddetmektediL Ayrıca "arabulucu" rolü için, bkz. (Emin
Yalman, Yakın Tarihte Gördüklerim ve Geçirdiklerim (İstanbul: Rey Yay., İkinci
Baskı, 1997): 139.>

< CHP kanadından Vehbi Koç-Mümtaz Ökmen, DP kanadından Üzeyir Avunduk-
Emin Sazak görüşmeleri. Bkz. Demokrat Parti Kurucuları Bu Davanın Adamı
Değildirler, Haz. Müstakil Demokratlar Grubu (Ankara: Yeni Matbaa, 20 Haziran 1949): 10.>
<Beyannamenin tam metni için, bkz. (Bayar, 1969: 83-84).>

Görüşmelerin ardından meşhur 12 Temmuz Beyannamesi yayımlanmıştır.

Beyannamesi'nin yayımlanması ile birlikte, DP içinde öteden beri
varolan ihtilaf iyice açığa ÇıkmıŞ ve hem CHP' de hem DP'de bir tür "mü/rir"-
"mutedil" ayrınu dillendirilmeye başlannuştır (Bayur, 1947). 12 Temmuz
Beyannamesi Türkiye' de siyasal parti hayatının gelişiminde önemlİ bir belge
olmuşsa da, sonuçları açısından bakıldığında, Türk siyasetinin, hem iktidar
hem de muhalefet saflarından "müfril" denilen kimseler ile her türlü aşırı sağ
ve sol görüşe sahip ideoloji sahiplerinin dışlanacağı dar bir çerçevede kaldığı
görülmüştür. DP Kurucuları tarafından Beyanname'nin kabulü, önce DP
GİK'te ayrılık ve bölünme yaratmış, daha sonra DP'nin diğer önde gelen
"müfrit"lerini harekete geçirmiştir. Mareşal, Bölükbaşı ve Öner gibi etkili
liderlerin etrafında toplanan müfritlerin iddialarına göre, İnönü, Türkiye'ye
demokratik bir düzen getirmekten çok, batı dünyası için göstermelik bir
muhalefet yaratmış, başına da "mutemet adamı" Bayar' i "münasip" görmüştü.
Bayar, "milli şef'e boyun eğmiş ve DP bir "muvazaa" partisi olarak siyasete
atılnuştı (Arcayürek, 1983: 155). Mareşal de, muhalefeti uyuşukluğa sevketmek
için yayımlandığına inandığı 12 Temmuz Beyannamesi' ni, "bir tilki masalı"
olarak nitelendirmiştir (Cumhuriyet, 16.8.1948). Öner'e göre ise, tüm bu olup
bitenler, iktidarın Bayar'la gizlice anlaştığını ve muhalefetin bir muvazaadan
ibaret olduğunu gösteriyordu (Öner, 1948: 22). DP GİK içinde "müfrit"lerin
sözcülüğünü yapan Tahtakılıç, 1946 seçimleri ve Hürriyet Misakı' nda alınan
kararların İnönü'yü sarstığını, bu sarsıntıyı iyi okuyan Bayar ve ekibinin meşru
müdafaa formülü ile hareket ettiğini ve kendi hesaplarına "dikensiz bir gül
bahçesi" yaratmanın peşinde, Kongre'ye hakim olan özgürlükçü akımdan
rahatsızlık duyduklarını, bunun için önce partiye ve teşkilata egemen olmak için
"müfrillerin partide yeri yoktur" formülü ile hareket ettiklerini ve bu sayede de
Milli Şef İnönü ile kadrosundan destek gördüklerini anlatır (Tahtakılıç, 1989:130-135). 

Benzer şekilde Bölükbaşı da, o günlerde yaşananları ve DP Kurucularının görüşlerini, "Yeni evde eski adetler" olarak nitelendirmiş (Yeni Sabah, 7.3.1948) ve 12 Temmuz Beyannamesi karşılığında partinin mefkureci unsurlarının DP kurucuları tarafından satıldığını iddia etmiştir (Kudret,16.5.1949).

"Müfrit" denilen bu grup, çoğunlukla kuvvetli ve halk kütlesi üzerinde çok büyük etkileri olan şahsiyetlerden müteşekkildi. Yukardan verilen emirlere  uyamayacak, partide sert, itaat talep eden usullere ve şahısların tahakkümüne karşı koyacak insanlardı. Kemal Karpat'ın da belirttiği gibi, bunlar genel görüşleri itibariyla "liberal", ancak CHP'lilere ve özellikle de İnönü'nün
şahsında milli şefliğe karşı "militan" hareket eden kimselerdi (Karpat, 1996:
181). Bunların görüşüne göre, DP'nin esas gayesi tek parti diktatörlüğünü ve
milli şefliği tasfiye etmekti. Bu başarılmadıkça bir uzlaşma ya da mücadelede
Adem Çaylak e 1946.50 Arası Dönemde Mıilrıt Muhafazakar Demokratlar e 29
bir duraklama söz konusu olmamalıydı (Yeni Sabah, 19.2.1948).18 Bayar ve
ekibinin izlediği "yumuşak" muhalefet politikasının, "müfril"ler tarafından
acımasızca eleştirilmesi karşısında, Bayar, kendilerinin ılımlı politikasını
elinden geldiğince savunmuş ve, "Biz 12 Temmuz Beyannamesi'ne arkamıZ!
çevirmiş olsaydık, bizi memleketi ihtitale sürüklemekle itham ederlerdi" (Vatan,
23. 1 . 1948; Esirci, 1999: 211) diyerek bir bakıma bildiriyi imzalamaktan başka
seçeneklerinin olmadığını itiraf etmiştir.

Öte yandan DP içinden Beyannameye sert tepkiler gelmeye başladıktan
sonradır ki, DP liderleri parti içindeki bu görüş ayrılığını konuşmak üzere, 22
Temmuz 1947'de, her ilden iki delegenin katıldığı Küçük İstişari Kongre'yi
toplarruşlardır. Bu kongrede de sert tartışmalar yaşanrruş ve 12 Temmuz
Beyannamesi'ni bir ölçüde reddeden bir hava oluşmuşsa da,19 DP liderleri bu
havayı dağıtmak amacıyla önce iktidara karşı sert bir bildiri yayınlarruş,
ardından kongre, Bayar'ın belirttiği, "Fiili neticelere intizar" (Bayar, 1969: 90). 
Formülünü kabul ederek dağılrruştır. İnönü, DP bildirisini fazla sert
bulmuştur. Bunun üzerine, kongre delegelerini tatmin için böyle bir bildiri
hazırlarruş olan DP liderleri, bu kez de Cumhurbaşkanını tatmin için yine
görüşmeler yolunu tutmuşlardır. 26 Temmuz'da Köprülü, Nihat Erim'le, 27
Temmuz'da Bayar, İnönü ile görüşmüştür. Görüşme çok dostça geçmiş, hatta
kucaklaşıp öpüşmüşlerdir. Bayar müşkülatlarının çokluğundan yakınarak,
müfritlerin rahat bırakmadığını söylemiş ve Cumhurbaşkanına geniş izahatlar
vererek bazı müfrit isimleri sayrruştır (Toker, 1970: 27 1-272; Goloğlu, 1982: 173).

Tüm bu gelişmelerden sonra, 1946 seçimlerinden sonra "sine-i millete"
dönmek yaklaşırru ile siyasi yönünü belirlemiş olan parti içi muhalefet,
böylelikle 12 Temmuz Beyannamesini de, DP Kurucularının İsmet Paşa'nın
ağına düşmesi ve partinin Kurucular tarafından İnönü'nün kucağına terk
edilmesi olarak değerlendirerek başkaıdırmışlardır. İlk isyan edenler,
Bölükbaşl,20 Aldoğan ve Mustafa Kentli olmuştur. Kentli, Bayar aleyhinde
sözler söylemesi üzerine, 19 Haziran 1947'de haysiyet divanına verilerek erken
tarihte partiden çıkarılnuştır (Vatan, 19.6.1947).

< Bu grubun en ateşli temsilcilerinden biri olan General Sadık Aldoğan'a, "İnönü'ye niçin bu kadar sertsiniz"? diye sorulduğunda, Aldoğan Paşa, "Amacımı ve saldırı sebebini bilmeyenler vaktiyle aramızda bir şeylerin geçmiş olabileceğini düşünebilirler. 

Aramızda ne kişisel ne de askerlikteki görevlerim nedeniyle hiçbir olay geçmemiştir. ısmet Paşa, beğendiğim birçok yanları olan değerli ve gerçekten büyük bir kişidir ... Ancak Milli Şef İsmet İnönü 'ye gelince ... Milli Şeflik ve onun temsilcisi İ. İnönü, özgürlük yolunda karşımıza dikilmiş en büyük engeldir ... İşte benim saldırılarım Milli Şefiikten önceki İsmet Paşa 'ya değil. kendisini bu duruma getirmiş olan Milli Şef İsmet İnönü 'yedir. Bu saldırılarımla Milli Şefin de eleştirilebileceğini halka göstermek istiyorum" biçiminde konuşmuştur. Bkz. (Saçlıoğlu, 1990: 24-25). >

< Demokrat Parti Kurucuları Bu Davanın Adamı Değildirler, Haz. Müstakil
Demokratlar Grubu (Ankara: Yeni Matbaa, 20 Haziran 1949): 20-2 ı. >


3. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

1946-50 ARASI DÖNEMDE MÜFRİT MUHAFAZAKAR DEMOKRATLAR VE TÜRK DEMOKRASİSİNİN ALMIŞ OLDUĞU BİÇİM., BÖLÜM 1

1946-50 ARASI DÖNEMDE MÜFRİT MUHAFAZAKAR DEMOKRATLAR VE TÜRK DEMOKRASİSİNİN ALMIŞ OLDUĞU BİÇİM., BÖLÜM 1




1947 CHP Şahin Güvercin Benzetmesi,
Yrd. Doç. Dr. Adem Çavlık
Kafkas Üniversitesi iktisadi ve Idari Bilimler Fakültesi
Ankara Ünıversitesi SBF Dergisi e 62-1


Özet;

Çalışmada, dönemin matbuatında adına "Müfrit Muhafazakar Demokratlar" denilen ve Temmuz 1948'de dönemin üçüncü büyük siyasal partisi 
Millet Partisi'ni kuran bir takım siyasetçilerin, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve özellikle Demokrat Parti'ye (DP) karşı beliren siyasal mücadeleleri ve söylemleri
incelenmiştir. Bunların ortak özellikleri, DP Kurucularının demokrasi ve hürriyet söylemlerinin gerçeği yansıtmadığı ve bu haliyle de Kurucuların inönü ile 
anlaşarak ") 946 ruhu"nu baltaladıkları yolundaki iddialarıdır.

Özellikle dönemin "hürriyeı" söyleminin sorunlu yönüne temas edilecek ve DP'nin tüm "demokrasi" ve "hürriyet" söylemine karşın daha muhalefet yıllarında bile ne kadar otoriter ve baskıcı bir parti olduğu gerçeğine değinilip, DP'den sonra gelen tüm merkez sağ partilerinin meşruiyetlerini dayandırmaya çalıştıkları
"1946 ruhu"nun ne kadar gerçeğe tekahül edip etmediği sorgulanacaktır. 


1946-50 Arası Dönemde Müfrit Muhafazakar Demokratlar ve Türk Demokrasisinin Almış Olduğu Biçim*

GIRiŞ

Türk demokrasisinin kurumlaş(a)ma(ma)sında 1946-50 arası dönemde
yaşananların büyük önemi vardır. Genel kabul gören bir anlayışa göre, 1946
yılında Demokrat Parti 'nin (DP) kurulması ile birlikte, Türkiye' de demokrasiye
geçildiği varsayılmaktadır. Bu varsayım biçimsel anlamda bir doğruyu yansltsa
da, çalkantılı ve bir o kadar da iç ve dış siyasal koşulları açısından nazik olan
söz konusu dönemde yaşananların, Türk demokrasisinin geleceğini belirlediğini
söylemek, herhalde abartılı olmasa gerektir. Türkiye'nin siyasal tarihinde
Meşrutiyet dönemlerinden beri cereyan eden siyasal gelişmelerin, Türk
demokrasisinin kurumlaşmasında katkısının olduğu yadsınamazdır. Hatta Tarık
Zafer Tunaya'nın zikrettiği gibi, aslında 1946'ya 1908 İkinci Meşrutiyet'le
birlikte girilse ve çok partili siyasetin kökeninin 1908'de aranması gerekse de,
(Tunaya, ı992: 25). İmparatorluk döneminden farklı olarak Cumhuriyetçi bir
demokrasinin gelişimi açısından 1946-50 arası dönemde atılan ya da atılamayan
temellerin ayrı bir yeri vardır.

Özellikle 1965'te iktidara gelen Adalet Partisi'nden bu yana, Türkiye'de
sağı hatta İslami kesimi temsil eden siyasal partilerin hemen hepsi, 1946'da
"Yeter söz milletindir" sloganı ile başlayan "hürriyetçi" söyleme özel bir önem
atfetmişler ve "1946 ruhu"nu kendilerinin temsil ettiklerini dile getirmişlerdir.
Türk sağını temsil eden siyasal partilerin, tekçi ve baskıcı tek parti iktidarından
sonra başlayan çok partili siyasal hayata ve DP'nin temsil ettiğine inanılan
"1946 ruhu"na simgesel anlamda vurgu yaptıkları söylenebilir. Ancak bu,
1946-50 arası dönemde DP'nin yoğun "hürriyetçi" söylemine rağmen, daha


* Bu makalenin ilk hali, Türk Sosyal Bilimler Derneği'nin, 07-09 Aralık 2005 tarihleri
arasında düzenlenmiş olduğu 9. Ulusal Sosyal Bilimler Kongresİ'nde sunulmuştur.

Adem Çayla k e 1946.50 Arası Dönemde Müfrıl Muhafazakar Demokratlar e 19
muhalefet yıllarında parti içinde beliren farklı goruş ve düşünceleri nasıl
bastırdığı ve DP Kurucularının parti içi muhalefeti demokratik olmayan yol ve
yöntemlerle nasıl tasfiye ettikleri gerçeğini ortadan kaldıramaz. Başka bir
deyişle, sanıldığının aksine DP, sadece iktidarının son yıllarına doğru baskıcı ve
otoriter bir yönetim tarzı göstermemiş, daha muhalefette bulunduğu yıllarda,
sonradan Millet Partisi'ni (MP) kuracak olan ve "Müfrit muhafazakar
demokratlar" i (MMD) ismiyle anılan bir takım siyasi aktörleri, DP'den tasfiye
etmiş bir siyasal partidir. MMD, DP'li demokratlara oranla daha muhafazakar
ve sertlik yanlısı siyasilerdir. DP içinde 1946-50 arasında yaşanan siyasal
gelişmelere bakıldığında, DP'nin içinden çıktığı Cumhuriyet Halk Partisi'ne
(CHP) benzediğini ve bu haliyle de "J946 ruhu" ve "Yeter söz milletindir"
türünden söylemlerin, pek de gerçeği yansıtmadığını söylemek, zorlama bir
yorum olmasa gerektir.

Bu bakış açısından yola çıkan çalışmada, dönemin matbuatında adına
MMD denilen ve Temmuz 1948'de dönemin üçüncü siyasal partisi olan MP'yi
kuran birtakım siyasilerin CHP ve özellikle de DP'ye karşı beliren siyasal
mücadeleleri ve söylemleri ortaya konulacak, çok partili demokrasiye geçiş
döneminin muhalefet partisi olan DP'nin daha muhalefet yıllarındaki "demokrasi"
ve "hürriyet" söyleminin ve bu söylemin arkasında yatan" 1946 ruhu"nun
gerçeğe tekabül edip etmediği, DP'den istifa eden ya da atılan "müfrif" siyasi
aktörler bazında incelenecektir. Ayrıca MMD'nin, CHP ve DP'den farklı
siyasal görüş ve programlarından da bahsedilecektir. 

Böylece, "müfrif muhafazakarlar" kanalı ile DP ve Kurucularının demokrasi ve hürriyet söylemlerine
farklı bir açıdan yaklaşmanın mümkün olabileceği düşünülmektedir.

< Buradaki "müfrit" kelimesi, "aşırı", "sert" anlamlarında kullanılmıştır. O dönemde, siyasal partilerdeki bazı siyasal aktörler 
için "müfrit-mutedil" ayrımı yapılmaktaydı.
Bu, siyasette son zamanlarda kullanılmaya başlayan "şahin-güvercin" ayrımınabenzetilebilir. Dönemin matbuatında, DP içinde 
yer alan sertlik yanlısı siyasiaktörler için "müfritler", "müfrit demokratlar" ifadeleri kullanılmıştır. >

Bu kullanımlara yeri geldiğince değinilecektir. MP Kurucularının daha DP saflarında iken, "Müfrit Demokrat Muhafazakar/ar" olarak tanındığı zikr edilmiştir. 

< Bkz., Ali Fuar Başgil, 27 Mayıs ihtilali ve Sebepleri (Çev. M. Ali Sebük ve İ. Hakkı Akın)(İstanbul: Çeltür Matbaacılık, 1966): s. 62.>

CHP'yi ve İnönü'yü tek parti döneminde yaptıkları ile sorgulayacak bir grubungirmesiyle birlikte, DP, iktidar mahfillerince "intikamcılar" ve "yıkıcılar"
olarak eleştiriye tabi tutulmaya başlamıştır.? "Demokrasi" ve "hürriyet"özlemlerini gerçekleştir-mek ve tek partiyi mahkum etmek amacıyla DP'de
siyasete atılan, söz konusu yeni isimlerin ortak özeııiklerinden birisi de, DP'ninkurucularının aksine, CHP içinden gelmemeleri idi.

Bu arada, CHP iktidarı, DP'nin hızlı gelişmesi ve teşkilatlanmasıkarşısında, muhalefete fazla vakit tanımamak kaygısıyla, genel seçimleri bir yıl
öne alnuş ve CHP' nin 9-11 Mayıs 1946 tarihli Kurultayı'nda kabul ettiği ilkeler doğrultusunda tek dereceli seçimlerin 2 i Temmuz 1946 tarihinde yapılmasını
kararlaştırnuştır (Ahmatı Ahmat, 1976: 20). 1946 seçimleri ile DP Birinci Büyük Kongresi (7 Ocak 1947) arasında yaşananlar, DP' de ilk ayrılıklara neden
olması ve parti içinde başlayan çatışmaların ilk çekirdekleri olmaları bakJnundan önemlidirler. Bunlardan biri, Parti milletvekillerinin, Meclisten
çekilerek, "sine-i millete" dönmeleri doğrultusunda yaptıkları tartışmadır.

Diğeri de, İnsan Hakları Cemi yeti' nin kurulmasıdır.

1946 seçimlerinin bilinen baskı ve muhalefeti görmezden gelen bir çerçevede yapılnuş olması, DP teşkilatlarında yaygın bir hoşnutsuzluk
uyandırnuştı. Bu kJzgınlı k, DP mebuslarının Meclise girmemesi fikrini doğurmuştu. Ne var ki, DP Kurucuları ve müteşebbis genel kurul aynı fikirde
değildi. Onların düşüncelerine göre Meclise girmemekle hiçbir şeyelde edilemezdi. Bu durum, iktidarın işine gelir ve DP'yi halkın önünde ihtilalci bir
örgüt yapardı. Kurucuların anlayışına göre, ihtilal fikri DP' nin bir yolu değildi.
Meclisi terketmek görüşünün hararetli taraftarları arasında tanınmış ve bir kJsnu milletçe de sevilen bazı şahsiyetler de vardı: Mareşal Fevzi Çakmak ve Kenan
Öner gibi. Samet Ağaoğlu, Mareşal Çakmak'ın daha sonraları Bayar'a bir alay askerle hükümeti devirebileceğini, bundan başka bir çarenin kalmadığını
söylediğini yazmaktadır (Ağaoğlu, 1992: 415). 

< 40.50 sene iktidara gelme iddiasında bulunmamak. Görülüyor ki arkadaşlar, bizden beklenilen demokratik manzarayı tamamlayan bir süs olarak kalmak, 
geniş veya dar, fakat Halk Partisince çizilecek bir faaliyet hududu içinde bulunmak şartıile Meclis 'te verilecek sandalyeleri işgal etmekle iktlfa etmek. 

Güdümlü demokrasiden bahsediyorlar. Demokrat Parti, Cumhuriyet Halk Partisinin lütfu ve musaadesiyle kurulmamıştır ... ". 
Adnan Menderes'in Konuşmaları, Demeçieri. Makaleleri (Aralık 1933-Mart 1950), Yay. Haz. Haluk Kılçık, C i (Ankara: Demokratlar Kulübü Yay ..1991): 93-94. >

< Örneğin. Ulus'ta Falih Rıflkı Atay. "Demokrat Parıi bir siyasi parli olmaktan çıkmıştır. Bu bir yıkıcılar ve intikamcılar hareketidir" şeklinde yazmıştır 
(Ulus. 4.7. 1946).>

Seçimlerden sonra Demokrat Parti' de başgösteren çekişme ve ayrılıkları ateşleyen bir diğer gelişme de İnsan Hakları Cemiyeti'nin kurulmasıydı. 
Başkanlığını Mareşal'in yaptığı ve aralarında, Tevfik Rüştü Aras, Serteller çifti, Cami Baykurt, DP İstanbul İl Başkanı Kenan Öner, 
DP milletvekili Sadık Aldoğan ve Cumhurbaşkanlığı Eski Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak'ın da bulunduğu İnsan Hakları Derneği, I 7
Ekim 1946 tarihinde kurulmuştur (Goloğlu, 1982: 131). İlk toplantısını Öner' in yazıhanesinde yapan kurucular, cemiyetin siyaset dışı bir örgüt olduğunu
özellikle belirtmişlerdir. Ancak Öner ile Mareşalin, kamuoyunca aşırı solcu olarak bilinen kimselerce işbirliği içinde olarak bir cemiyetin kuruluşuna
katılması iktidar ve DP kurucuları tarafından iyi karşılanmanuştır. Özellikle DP kurucularından gelen tepkiler sonucu Öner ve Mareşal bu cemiyet le hiçbir
ilgilerinin olmadığını bildirmişlerse de (Baban, 1970: 107-109),8 İnsan Hakları Cemiyeti de DP'de yaşanan krizde ve kurucuların kendilerine tam bağlı
olmayan parti ileri gelenlerini tasfiye etmede kullandıkları bir araç işlevi görmüştür. Ağaoğlu'ya göre, Tevfik Rüştü Aras, İnsan Hakları Derneği ile DP
arasında bir köprü kurmak istemiş ancak bunda başarılı olamamıştır (Ağaoğlu, 1992: 41, 415).

II. DP'NIN i. KONGRESI VE MMD

7 Ocak 1947 günü başlayarak beş gün süren DP i. Büyük Kongresi'nin
Türk demokrasi tarihindeki yeri büyük olmuştur. Ayrıca Partinin bütün
hayatında etkisi görülecek olaylara da sahne olmuştur. Bu kongre, DP içindeki
"müfrit-mutedil" ayrımını biraz daha belirginleştirdiği gibi, 27 Mayıs 1960
darbesine kadar etkisi sürüp giden parti içi kavgaların başlangıç kaynağı olduğu söylenebilir.

Kongrede, delegeler adeta bir ihtilal havası estirecek kadar coşkuluydular.
Bayar'ın anlattığı kadarıyla, içinde Kenan Öner, Samet Ağaoğlu, Osman
Bölükbaşı, Dr. Mükerrem Saral ve Osman Sarol'un bulunduğu bir grup, parti
milletvekillerinin Meclis 'ten çekilmelerini istiyor, iktidarı, milletle karşı karşıya
getirmekte çıkar yol görüyordu. Buna karşılık veren bir itidal grubunun da
olduğunu belirten Bayar, Adnan Menderes, Refik Şevket İnce, Ekrem Hayri
Üstündağ, Hulusi Köymen'in sözcülüğünü yaptığı ve zaman zaman Fevzi Lütfi
Karaosmanoğlu ve Refik Koraltan tarafından desteklenen bu grubun, Meclis'ten çekilme ile 
oluşabilecek ihtilal fikrinin karşısında olduğunu anlatır(Bayar, 1969: 71).

< Öner de, gazetelerde yayınlanan demecinde, "Benim bu cemiyetle hiçbir ilgim yoktur.
Ben şahsen cemiyetin kuruluşunda ve faaliyetinde, katiyen roloynamadım"
demiştir. Bkz. (Nutku, ı979: 33).>


Kongre'de, ilerde DP'nin "müfrit muhafazakar" kanadında yer alacak
bazı şahsiyetler çok sert konuşmaları ile dikkatleri üzerine çekmiştir. Bursa
delegesi Fuat Ama, "jstibdat devrinde millet padişaha karşı, 'senden büyük
Allah var' derdi. Bugün de biz iktidar sevdalılarına, senden büyük millet var
diyoruz" diye konuşurken, General Sadık Aldoğan da, "Yapılacak iş, Anayasayı
tadil etmek değil, Anayasaya aykırı kanunlar yapan Cumhuriyet Halk Partisi 'ni
yaptığı kanunlarla beraber süpürüp atmaktır ... 23 senede değişen sadece
şekildir. Üst tarafı eski hamam eski tas.. " diye haykırmıştır ( Mete, 1947: 21-23, 31-32). 

Kongrede, özellikle Bölükbaşı büyük tesir bırakmıştır. Bölükbaşı' nın
konuşmasında geçtiği öne sürülen ve pek çok kaynakta zikredilen,9 "Bu
memleket 23 senedir kızıl bir sultan idaresinde sevk ve idare olundu" gibi bir
ifadeyi, Bölükbaşı, daha sonra tekzip etmiş ve nutkunda kızıl sultanlar tabirini
kullanmadığını, sadece tek parti zihniyetini ortaya koyacak şekilde,
Abdülhamit'ten bahisle, "Taçsız-tahtsız sultan istemiyoruz. 23 senelik idarenin
adı ile tadı bir olmamıştır" şeklinde bir ifade kullandığını belirtmiştir
(Bölükbaşı, 1947). ıo

Yine, Kongre başkanı kim olacak, Genel İdare Kurulu (GİK) kaç üyeden
oluşacak ve kimler olacak konularında, DP Kuruculan ile "müfritler" arasında
sert tartışmalar yaşanmıştır. Kurucular Fevzi Lütfi Karaosmanoğlu'nun Kongre
başkanı olmasını isterlerken, "müfritler" Kenan Öner'i istiyorlardı. Yine
Köprülü ve Menderes, GİK üye sayısının 9 olmasını ve kendi otoritelerini
sarsacak kişilerden oluşmamasını isterlerken, Öner, Bölükbaşı, Emin Sazak,
Ağaoğlu gibi şahsiyetler, daha demokratik olur gerekçesiyle GİK üye sayısının
i5 olmasını arzu ediyorlardı (Ağaoğlu, 1992: 44-45). Kongre başkanlık
seçimini Öner kazanmıştır. Öner, seçimlerden sonra parti Kurucularına ve en
çok da Fuat Köprülü'ye karşı ÇıkmıŞtı. Demokrat Parti milletvekillerinin
Meclise katılmadan "sine-i millete" dönmesini isteyenlerin başında geliyordu.
O ve onun gibi düşünenIere göre, Meclise girmek Halk Partisi iktidarını ve
iktidarın devlet yönetimindeki "totaliter" görüşlerini, hele seçimlerdeki baskı
ve hilelerini en azından affetmek olacaktı (Ağaoğlu, 1992: 416). Menderes ve
Köprülü yeni isim olarak Kütahya mebusu Ahmet Tahtakılıç ile Fevzi Lütfü
Karaosmanoğlu'nun GİK'e girmesini istiyorlardı. 

< Bunlara örnek olarak (Toker, 1970: 232 ve Eroğul, 2003: 47) verilebilir. <
< Bölükbaşı'nın konuşmasının yer aldığı bir başka kaynakta da şöyle yazılıdır:
" ... Onlar, kendilerini ilahi bir (vasi) olarak görürler. Işte millet bu zihniyeti
yıkacaktır. Tap'ız- tahtsız sultan istemiyoruz. 23 senelik idarenin adı ile tadı bir
olmamıştır ... ". Cumhuriyet, 09. Ol. 1947.

2.Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

13 Haziran 2019 Perşembe

Askerlik Sistemi: Zorunlu, Profesyonel, Karma,

Askerlik Sistemi: Zorunlu, Profesyonel, Karma,


Yazan  Serdar Ekizoğlu  
27 Temmuz 2013

Son günlerdeki bedelli askerlik uygulamasına geçiş ile ilgili konularla birlikte; askerlik sistemimizdeki mevcut problemlerin tek çözüm yolu olarak, 
Avrupa Birliği (AB) ülkelerindeki gibi profesyonel bir orduya sahip olma ve profesyonel askerlik uygulamasına geçme olduğu yönündeki fikirler kamuoyunda tartışılmaktadır.

Bir Ülkenin; Ordunun yapısı ve uygulanacak askerlik sistemi için karar verirken,  sadece diğer ülkelerin neyi uyguladığına bakarak benzer bir sistemi aynen 
alması,  yani bir nevi ithal ikamesi uygulamasına yönelmesi ile doğru sonuçlara ulaşması oldukça güçtür. Acele ile alınacak kararlar başlangıçta kısa vadede 
doğru gibi gözükse de, uzun vadede yanılgılar ortaya çıkacaktır. Ordusunun yapısının ve askerlik uygulamasının en uygun olan yöntemine karar verebilmek için; öncelikle cevap vermemiz gereken soruları doğru olarak tespit etmeli ve cevaplarını da gerçekçi esaslara dayandırmalıyız. Aslında son derece basit olan bu işlemler, stratejik bir karara yönelik olacağından bir o kadar da zor ve karmaşıktır.

Bu kararı etkileyecek sorular; Ülke olarak ortaya konulan stratejik hedefler nelerdir? 
Beklenilen tehdit ve risklerin tipi ve yoğunluğu nedir [Özellikle küreselleşmeden kaynaklanan tehdit ve riskler (yasadışı göç,  yasadışı her türlü ticaret ve kaçakçılık, kitle imha silahlarının yayılması, yerel veya bölgesel çatışmalar, organize suçlar, terörizm).]? ileStratejik hedeflerin elde edilmesinde ve korunmasında ordunuza vereceğiniz görevler nelerdir?

Bütün bu soruların cevabı için;ülkenin içinde bulunduğu coğrafya, komşu ülkelerin demokratik uluslar olup olmadığı ve onlarla olan ilişkilerin seviyesi 
(Suriye ile kısa bir süre önce çok samimi iken şu andaki gelinen durum gibi), ülkenin etrafında meydana gelen/gelecek çatışmaların yapısı ve bunun ülke 
güvenliği üzerine etkisi, uluslar arası camia ile birlikte hareket etme arzusu, içinde bulunulan veya birlikte hareket edilen müttefik kuruluşların alacakları 
kararlara nasıl ve ne şekilde katılacağınız, dünya barışı için varsa ülkenize yüklenen tarihi misyonun ne olduğu ve nasıl hareket edeceğiniz göz önünde 
bulundurarak;

·                   Gelecekteki muharebelerin nasıl cereyan edeceği, hangi muharebe yöntemlerinin kullanılacağı,

·                   Stratejik seviyede emir-komuta yapısının ne olacağı,

·                   Ulaşılması, kazanılması veya geliştirilmesi düşünülen teknolojik kapasite veya kazanımlar, ortaya konulmalıdır.

Maliyet etkinliği sağlamak ve ülke kaynaklarını verimli kullanabilmek için de; size yönelik tehdit ve risk kaynaklarının imkân ve kabiliyetlerinin şu anda ne 
olduğuna ve gelecekte ne olacağına dair doğru ve bilimselde şekilde uzmanlarca yapılmış çok iyi analizlere ihtiyaç vardır. 

Bu analizler bugünden yarına yapılabilecek işler değildir. 
Zaman alır. 
Bu çalışmalar sonucunda; birliklerinizin tipi, hangi unsurlardan oluşacağı, 
teşkilatının ne olacağı ve sonunda insan gücü planlaması denilen kaynak ihtiyacı ve bu ihtiyacın nasıl karşılanacağı ortaya çıkar.

Yukarıda belirtilen sorulara verilecek cevaplara göre, Türk ordusunun alacağı görevlerin;  konvansiyonel (düzenli) bir harpten, gayri nizami bir harbe, 
uluslar arası ortamdaki barışı koruma (peace keeping), barışa zorlama (peace enforcement) ve barışı destekleme (peace support) operasyonlarına, doğal 
afetlerde, büyük çaplı çeşitli kazalarda, çevre felaketlerinde halka yardıma, arama ve kurtarma faaliyetlerine ve oradan sınırların kontrolüne kadar çok 
çeşitlilikte olacağı açıktır.

Özetle, Ordumuz, içinde bulunduğumuz süreçteki gibi, aynı anda birkaç görevi birlikte icra edebilecek şekilde; (terörle uğraşırken, uluslar arası operasyonlara katkı,  aynı anda bölgede çıkabilecek çatışmaların ülkeye etkisini azaltacak müdahalelere hazır olma, doğal afet ve çevre felaketlerinde kullanılma, bunlarla birlikte mevcut harp planlarına yönelik olarak asli görevi olan caydırıcılığı dosta ve düşmana gösterecek şekilde eğitim ve tatbikatlara yönelik faaliyetler); personel sayısı (kadroları) tam olarak, yeterli üst düzey hazırlıkta ve eğitimde olması gereklidir.

Böyle çeşitli ve bir o kadar da kapsamlı görevleri olan Türk Ordusunun yapısı ve personel mevcudu ile onun askerlik sisteminin ne olacağının; 

‘’bize 200.000 kişilik profesyonel ordu yeter’’ gibi söylemlerde bulunan, işin uzmanı olmayanların yetersiz bilgi ve inceleme ile ulaştığı sonuçlara göre 
şekillenmesi beklenmemelidir. Bu işi gerçek uzmanlara bırakmak ve onların ulaştıkları sonuçlara saygı duymak gereklidir.

Detaya inmeden yapılan çalışmalarla, sadece halkın taleplerine, bakaya ve yoklama kaçaklarındaki artışa bakarsanız,  yapılacak çalışmalarla doğru bir 
karara ulaşmak mümkün değildir. Eğer siyasi ve kamuoyu baskıları uzmanlar üzerinde etkili olursa bu durum kimsenin menfaatine olmaz. 

Öngörüleriniz de ve bu öngörülerinizin dayanacağı faraziyeleriniz de yapacağınız yanlışlıklar, geri dönülmez yaralar açar. Orduya ihtiyaç duyulduğu anda 
da gerçek bir ordu elde bulunmaz. En kötüsü Egemenliğiniz bile tehlike altına girebilir. 

Türkiye’de ‘’ordu küçülsün ve tam profesyonel hale gelsin ve bununla koordineli olarak, zorunlu askerlik uygulaması kalksın’’diye görüşleri olanlara, dünyanın süper gücü olarak bilinen ve tam profesyonel bir orduya sahip olan Amerika Birleşik Devletlerinde (ABD), yeniden başlayan 
‘’Zorunlu Askerlik (Conscription ) Sistemine’’ dönülmesi yönündeki çalışmaları hatırlatmak gerekir.  Yani bir çelişki var ve ama nerede?

ABD’lerinde ki bu tartışmaları, yayınlanmış çarpıcı bir makaleden alıntılar yaparak, açmaya çalışacağım. Okurlarımızdan ilgi duyanlar bu makaleye aşağıdaki adresten ulaşabilirler.

http://usacac.army.mil/CAC2/MilitaryReview/Archives/English/MilitaryReview_20091231_art005.pdf  

         Bu Makalede özetle şu hususlara yer verilmektedir.

·                   ABD Ordu personelin sayısının yeterli olduğu ve moralinin yüksek olduğu gerçeği doğru değildir. Ordunun görev alanlarının fazlalığı nedeniyle 
personel sayısı yetersizdir. Özellikle 11 Eylül olaylarından sonra Bush yönetiminin başlattığı terörle mücadele Amerikan ordusunun dünyanın birçok yerinde görev almasına neden olmuştur.  Orduya verilen görevler neticesinde ortaya çıkan zorlukların bütün yükü sadece ABD nüfusunun (yaklaşık 300 milyon) % 1’inden bile az bir kesimin üzerine kalmıştır. Personel azlığına rağmen, ABD’de görevli ordu personeli ile aynı yaşta olan fakat ABD’nin güvenliği için gerekli çabaları göstermeyen pek çok Amerikalı vardır. Bu durum özellikle Irak ve Afganistan çatışma alanlarındaki görev sürelerinin planlanandan daha uzun olmasına neden olmakta ve personel ile aileleri arasında huzursuzluk yaratmaktadır. Bu da boşanma sayılarında, ruhsal rahatsızlıklarda ve 
intiharlarda artışa neden olmaktadır.

·                   Soğuk Savaşın bitmesiyle meydana gelen barış ortamında ordunun küçültülmesi gündeme gelmiş ve mevcut yönetim ordunun küçültülmesi 
çalışmalarını başlatmıştır. Bu süreçte ordu 800.000 profesyonelden 500.000 profesyonele düşürülmüştür. Bu mevcut ile içinde bulunulan şartlarda 
ABD Ordusunun görevlerini tam olarak yapacak yeterliliği ve hazırlık seviyesi azalmaktadır.  

·                   ABD’deki askerlik yapacak kaynağı oluşturan şahısların mevcut zenginlik, barış ve rahat hayat koşulları nedeni ile fiziki yapılarında 
yetersizlikler başlamıştır (obezite).

·                   Vietnam Savaşı sonrası ABD’de yükselen anti-militer hava ve bunun sonucu Reagan yönetimi ile başlayan profesyonel orduya geçiş 
ile Amerikan halkı ve ordusunun arası gittikçe açılmakta, Amerikan halkı; ordunun faaliyetleri ve personelinin çektikleri sıkıntılara karşı kayıtsız kalmakta, 
sadece gözlemektedir. Amerikan yönetimleri halktan; gelecekleri için ufak fedakârlıklara katlanmaları ve bir şeyler yapmaları yerine, sadece tüketmelerini, 
kendi çıkarları için çalışmalarını ve vergi vererek profesyonel ordunun harcamalarını karşılamalarını istemektedir. Halkın toplum için gerekli olan ve 
fedakârlık gerektiren hususlara yöneltilmesi gittikçe zorlaşmaktadır.

·                   ABD halkı içindeki kültürel farklılıkların gittikçe artması neticesinde, halkın milli konulara yönelik ilgisi azalmıştır.

·                   Mevcut profesyonel orduyu oluşturanlar ile ailelerinin sağlık, eğitim ve sosyal ve özlük hakları bütçe üzerinde gittikçe yük olmaktadır.

·                   ABD ordusunun bilfiil katıldığı faaliyetleri (Irak, Afganistan, Güney Kore ve Taiwan ) dikkate alındığında meydana gelen krizlere (Gürcistan, 
İran, Pakistan) etkide kuvvetleri yetersiz kalmıştır. Rusya ve Çin’in askeri güçlerini artırması da dikkate alındığında ani çıkan durumlara süratle tepki 
verecek yeterli ve hazır ihtiyatları bulunmamaktadır. Örneğin;

·                   1939’da; 2’nci Dünya Savaşı başladığında 190.000 kişilik profesyonel bir ordu vardı. Savaş bittiğinde de zorunlu askerlik uygulaması ile 
6 milyon kişilik bir ordu,

·                   1950’de; Kore Savaşı başladığında 600.000 kişilik profesyonel bir ordu vardı. Savaş bittiğinde de zorunlu askerlik uygulaması ile 1,6 milyon 
kişilik bir ordu,

·                   1961’de Vietnam Savaşı başladığında 859.000 kişilik profesyonel bir ordu vardı. Savaş bittiğinde de zorunlu askerlik uygulaması ile 
yaklaşık 1,6 milyon kişilik bir ordu vardır. ABD’deki 1939-1961 yılları arasındaki ordunun artan personel ihtiyacı hep zorunlu askerlik sistemi ile karşılanmıştır.

·                   ABD halkı yüksek teknolojiye sahip silah sistemlerinin savaşlar için insan yerine daha yeterli olduğunu düşünmektedir. Fakat Irak ve 
Afganistan örnekleri;  ne kadar yüksek teknolojiye sahip silahlar, mühimmat ve atma sistemleri olursa olsun, kesin netice için muharebe sahasında 
yeterli kara kuvvetleri birliklerinin bulunmasının ve bölgeyi kontrol altına almasının gerekli olduğunu göstermiştir.

·                   Amerikan Ordusunun gerek ABD’nin savunması gerekse de uluslar arası ortamda müttefikleri ile icra edeceği operasyonlar için;

·                   Maliyeti/giderleri çok yüksek olan profesyonel ordunun giderlerini düşürmek,

·                   Bu ordunun üzerindeki yıpratıcı ulusal görev yükünü azaltmak,

·                   Ani çıkacak krizleri yeteri kadar hazır ve eğitilmiş ihtiyatlarla karşılamak,

·                   Halkın birbiri ile olan bağlarını, kültürel ve fiziki değerlerini muhafaza etmek içineski deneyimlerde olduğumuz gibi tekrar zorunlu askerlik 
sistemine ihtiyaç vardır.

·                   Bunun için halkın, ülkenin ihtiyaçlarının, karşılaşabilecekleri tehditlerin neler olduğunun gerçekçi bir şekilde anlatılarak zorunlun askerliğin 
gerekliliğine inandırılması gerekmektedir.

ABD yayımlanan ve yukarıda özet olarak alıntıların yapıldığı makalede belirtilen hususlarla birlikte ülkemizde tartışılan Vicdani ret uygulaması,  Bedelli askerlik uygulaması, Profesyonel askerlik ve Zorunlu askerlik konular hakkında bir değerlendirme yapılırsa kısaca şunlar söylenebilir. 

Vicdani retuygulaması; terörle mücadele eden, kültüründe askerlik ve onun sevgisini taşıyan, dünya kriz bölgelerinin ortasında yer alan bu nedenle hiç 
umulmadık anlarda umulmadık müdahalelerde bulunması gereken ülkemiz için uygun değildir. AB ülkelerince bireysel hak gibi görülen ve de kabul edilen 
vicdani ret konusu, bizim için gereksizdir. Türk halkının erkek nüfusunun neredeyse tamamı askerlik hizmetlerini yerine getirirken, bunların silâhaltına alınması yerine kamu kurumlarında hizmetli veya işçi olarak çalıştırılmaları da eşitlik ilkesini zedelemektedir. Bu yönü ile de kabul edilmesi ve bu konuda yapılabilecek baskılara bir cevap verilmesi de mümkün değildir.

Bedelli askerlik uygulaması; ülkemizde ve halkımızca çok iyi bilinen içinde bulunduğumuz şartlarda kamu vicdanını zedelemekte, her şeyinden faydalandığımız, nimetlendiğimiz ülkemize karşılıksız yapılacak, sahip olduğumuz ve gurur duyduğumuz kültürümüzün temelinden gelen bir hizmetin tamamlanmasını maddiyata çevirirsek, çocuklarımıza; fedakârlık, çalışkanlık, dürüstlük, ülke sevgisi olarak ne öğütleyebiliriz ki? 

O halde ihtiyaç fazlasını nasıl ortadan kaldırırız? Sorusuna verilecek cevabın;  esasları çok iyi tespit edilmiş tarzda düzenlenecek kamu hizmeti olabileceğini 
söyleyebiliriz.  Böylelikle zengin - fakir ayrımı yapmamış oluruz. Örneğin bir bölgede yaşayan ihtiyaç fazlaları belli süre ile o bölgenin kamu işlerinde 
çalışsalar yaşadıkları çevrenin görünümüne, alt yapı yatırımlarına katkıları ve çocuklarına ilerde anlatacakları güzel konuları olur. Bu zamana kadar olduğu 
gibi bu elde edilecek bedelin kullanılacağı yerler için devletimizin ve halkımızın ayıracağı para mutlaka vardır. Elde edilebilecek gelir ciddi bir miktarsa da 
her şeyin para olmadığını da bilmek gerekir.

Profesyonel askerlik; sistemi sayesinde, iyi eğitilmiş, yetiştirilmiş ve tecrübe kazanmış personel ve birlikler ile caydırıcılık sağlanırken güvenlik hizmeti de 
verilebilir. Bu sayede yöneticiler ordunun daha rahat ve esnek kullanılabilmesi imkânına sahip olurlar. Özellikle günümüzün gelişmiş teknolojiye sahip harp 
silah ve vasıtalarının kullanımı bakımı ve idamesi de ancak bu yolla sağlanabilir. Fakat daha önce bahsedilen şekilde ordunun artan iş yükünün getireceği 
ruhsal ve sosyal problemler, profesyonel ordunun gittikçe artacak maliyeti, toplumun ordusu ile olan gönül bağının kesilmesi ve gittikçe güvenlik konuları 
ile olan ilgisini kaybetmesi, ani gelişmelerde ihtiyaç duyulacak yeterli ve eğitilmiş personelin bulunamaması faktörleri de dikkate alındığında tambir profesyonel orduya sahip olmak ve bunun idamesinin ülkemiz gibi terörle mücadele eden, kriz bölgelerinin ortasında olan fakat dünya siyasetinde rolü gittikçe artan, gelişmekte olan bir ülke için oldukça güç gözükmekte ve gerekliliği konusu çok büyük şüpheler taşımaktadır.

Zorunlu askerlik;Savunma ve güvenlik yükünün vatandaşlar arasında eşit dağılması, milli birlik ve beraberliğe, toplumsal kaynaşmaya ve halkın eğitimine 
(meslek edindirme ile vatandaşlık bilgileri, hak ve ödevler gibi) olan olumlu katkısı, Türk kültürünün nesillere aktarılabilmesi, ordunun halkın istekleri 
dışında da kullanılabilme imkânını oldukça kısıtlaması, personel başına yapılan harcamaların daha düşük olması, profesyonel orduya nazaran daha yüksek 
bir mevcudun silâh altında bulundurulabilmesi, görev yükü artan operasyon sahasındaki birliklerin, kış ayları gibi yoğun görevlerin icra edilmesinin oldukça 
zor olduğu dönemlerde değiştirilmesi ve asıl birliklerin dinlendirilmesi sağlanabilir. 
Ayrıca halkın eğitim düzeyinin gittikçe artması ve eğitimde simülasyon sistemlerinin (uçak, helikopter, gemi, topçu silahları, tanksavar silahları, piyade silahları, tank ve zırhlı her türlü araç gibi)  kullanılmaya başlanmasının, profesyonel olmayanların bile kısa sürede muharebe edebilecek şekilde yetiştirilmesini mümkün olmaktadır. Bu yolla profesyonel ordunun gündeme getirdiği olumsuzlukların, tecrübe hariç, çoğunun giderilmesi dikkate alındığında da ülkemizde zorunlu askerliğin devamının da gerekli olduğu görülmektedir.

Sonuç olarak;Bütün bunlar birlikte değerlendirildiğinde, ülkemiz için gerekli model ne olmalıdır sorusuna verilecek doğru cevabın;

·       Terörle mücadeleye katılan, uluslar arası operasyonlarda kullanılan/ kullanılacak birlikler ile mevcut harp planlarına göre birinci öncelikle 
görevlendirilecek birliklerimizin tam profesyonel hale getirilmesinin,

·       İkinci ve üçüncü önceliklerle kullanılacak birliklerimiz ile idari ve lojistik birlik kurum ve kuruluşların zorunlu askerlik uygulanması ile desteklenmesinin,

·       İhtiyaç fazlalıklarının bir bedel karşılığı yerine kamu hizmetine alınarak eritilmesinin olduğu görülmektedir. 

 https://21yyte.org/tr/merkezler/islevsel-arastirma-merkezleri/milli-guvenlik-ve-dis-politika-arastirmalari-merkezi/askerlik-sistemi-zorunlu-profesyonel-karma

https://21yyte.org/tr/merkezler/islevsel-arastirma-merkezleri/milli-guvenlik-ve-dis-politika-arastirmalari-merkezi

***

ZORUNLU ASKERLİK VE PROFESYONEL ORDU. BÖLÜM 10

ZORUNLU ASKERLİK VE PROFESYONEL ORDU. BÖLÜM 10


B. Türkiye’deki Zorunlu Askerlik Uygulamasının Kısa Değerlendirmesi: 

ABD, Avrupa ülkeleri ve Türkiye tehdit değerlendirmesi ve güvenlik ihtiyaçları temelinde çok büyük farklılaşmalar göstermektedir. Bu anlamda, mevcut zorunlu askerlik sisteminin yeniden yapılandırılması da ülkenin şartları içerisinde kendine özgü olmak zorundadır. 

Dünyadaki uygulamalar ve ülke içinde yaşanan problemler, Türkiye’deki zorunlu askerlik sisteminin; süre, yöntem, görev garnizonunun belirlenmesi, erbaş ve erlere sağlanan haklar ve görev etkinliği yönünden yeniden yapılandırılması gereken bir uygulama olduğunu göstermektedir. 

Türkiye yaşanan terör faaliyetlerine rağmen, tehdit ve güvenlik ihtiyacı konusun da geçmişe göre daha avantajlı bir dönemi yaşamaktadır. Bu dönemin, TSK’nın kurumsal dönüşümü ve yeniden yapılandırılması için uygun zaman dilimi olduğu değerlendirilebilir. 

Mevcut zorunlu askerlik uygulamasının yeniden yapılandırılması konusunda tespitlerde bulunulmasına rağmen, tam profesyonel veya karma bir orduya geçiş TSK’nın mevcut problemlerinin çözümü anlamına da gelmemektedir. 

Ordu, mevcut sistem ve süreçlerini sorgulayarak, kültürel değişimi de içine alan, köklü bir yeniden yapılanmayı başaramadığı sürece, profesyonel/karma orduya geçiş ile ilgili adımların; 
Farklı yönetim problemlerinin, süreçlerdeki karmaşıklığın, kurumsal çatışmalar ın, iletişimsizliğin ve verimsizliğin artması sonucunu doğurabileceği de düşünülmelidir. Ancak bu tespitler, zorunlu askerlik uygulamasının veya profesyonel ordu seçeneklerinin doğruluğunu ya da yanlışlığını göstermez. 

Sadece zorunlu askerlik süresi ile sınırlı kalacak düzenlemeler, toplumsal bazı beklentileri karşılasa da, TSK’ya ait diğer problemler çözülmeden kurumsal etkinliğe olumlu bir katkı getirmeyecektir. 

Yükümlüler için tek tip askerlik süresini öngören modeller ise; zorunlu askerlik süresinin tüm yükümlüler için 6 ay veya daha kısa bir süreye eşitlendiği ve zorunlu askerlik sürecini tamamlayan yükümlüler arasından seçilenlere sözleşmeli profesyonel askerlik teklifi yapıldığı bir karma modelde sözkonusu olabilir. 

TSK’nın, askerlik sistemi dâhil, kendisini ve süreçlerini sorgulayarak yeniden yapılanmaya dönük adımlar atması ve problemlerin köküne ve nedenselliğine inerek, komutanların görev süreleriyle sınırlı olmayan projeler yürüterek çözümler üretmesi gerekmektedir. 

Alternatif olarak gündeme getirilen, 15 aylık askerlik hizmeti sonrası sözleşmeli er modeli, Almanya’nın 6 aylık hizmet sonrası uyguladığı sözleşmeli askerlik modeline benzemektedir. Karma ordu olarak adlandırılabilecek bu model, profesyonel yapılanma gerektiren terörizmle mücadele ve daha uzun hizmet süresi/uzmanlık gerektiren diğer kadrolar için uzman erbaş uygulamasıyla birlikte bir çözüm olarak görülebilir. 

Karma ordu yapılanmasını getirecek modeller, profesyonelleşme için bir adım olarak sunulsa da, bu modeller için şu değerlendirmeler yapılabilir: 

i. Askerliğini onbaşı veya çavuş olarak yapacak kişilere, yeni bir dönemde er olarak sözleşme önerilmesi, askeri hiyerarşi ve uygulama bazında sorunlar yaratacaktır. Kişilerin mevcut rütbeleri ile sözleşme döneminde göreve devam etmesi de benzer problemlere neden olacaktır. 

ii. Kıta çavuşu ve uzman onbaşılar arasında uygulamada var olan ve mahkemelere yansımış hiyerarşi çatışması örneği, karma askerlik modelleri olarak ortaya konulacak ve tartışılacak tüm yeni düzenlemelerde de problem alanlarından birisi olacaktır. 

iii. Sözleşmeli er statüsü, uzman erbaş uygulamasının tek kaynağı olarak aynı kanun içinde düzenlenmemesi ve statüler arası terfi ve geçişken lik sağlanma ması durumunda, askeri hiyerarşinin oluşturulması ve iki farklı statünün personel temininde aynı kaynağı kullanması gibi bir çarpıklık ortaya çıkacaktır. 

iv. Haklar temelinde de farklılaşan yeni bir statünün yaratılması yönetim problemlerini de beraberinde getirecektir. Kurum içinde mevcut statüler ve aynı statü içindeki farklı kaynaklar arasında halen yaşanan kopukluk ve sosyal mesafeye dönük sorunlar, yapısal olduğu kadar kültürel değişim temelli çözüm üretilmesini de zorunlu kılmaktadır. 

v. Sözleşmeli er statüsünün yaratıldığı karma model; mevcut zorunlu askerlik uygulamasının, şartları, süresi ve askerlere tanınan haklar itibariyle bu çalışmada önerilen bazı olumlu değişiklikleri de beraberinde getirmesi ve yukarıda belirtilen problemleri çözmesi durumunda olumlu olarak nitelenebilir. 

Dünyadaki ve Türkiye’deki mevcut şartlar, Türk insanının yaşam düzeyi ve aile yapısındaki değişimler; zorunlu askerlik modeli içerisinde dahi olsa, devletin hiçbir ücret ödemeden kişileri 2-3 aydan daha uzun süreli olarak silâhaltında tutmasının ve bu süreçte kişileri toplumdan ve ailelerinden kopuk ve yalıtılmış bir görev ortamına mecbur etmesinin, en azından barış dönemlerinde yanlış olduğunu göstermektedir. 

Toplumsal kültür ve TSK’nın kurumsal kültürünün statü ayrımı ve farklı kategoriler yaratma noktasında sergilediği olumsuz eğilim, askere alma ve personel temini için çıkarılan farklı kanunlar ve kaynak çeşitliliği nedeniyle artmaktadır. Dört farklı mevzuat düzenlemesine dayanacak dört farklı uygulamada (zorunlu askerlik, sözleşmeli erlik, uzman erbaşlık ve astsubaylık), statülerin en az ikisinde yer alan er-onbaşı-çavuş rütbelerinin gerekli mevzuat düzenlemeleri yapılmadığı takdirde rütbe hiyerarşisi temelinde yeni bir çatışmayı doğuracağı ve basitleştirilmeye çalışılan sistemi daha karmaşık hale getireceği de öngörülebilir. 

Bir çatışma doğurmasa bile düzenlemenin doğru temellere oturmadığı söylenebilir. 


C. Askerlik Modeline Dönük Öneriler: 

Profesyonel/karma ordu modeline dönük çalışmalarda, dünya örnekleri kadar, uzman erbaş ve sözleşmeli subay/astsubay uygulamalarındaki tecrübelerden de azami istifade edilmelidir. Özellikle Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nda son beş yıl içerisinde yapılmış, bu statülerin etkinliğini ve problemlerini sorgulayan çalışmaların mevcut olduğu bilinmektedir. Bu konuda anket ve reel verilere dayalı yeni çalışmaların da yapılması gerekmektedir. 

Zorunlu askerlik uygulamasını yeniden yapılandırma çalışmalarında ve profesyonel/karma ordu modeline dönük arayışlarda, kamuoyu ve toplumun ihtiyaç, görüş ve beklentilerini ortaya koyacak araştırmalar da yaptırılmalı ve sonuçları dikkate alınmalıdır. Ancak, güvenlik ve askerlik gerekleri ile toplumsal beklentilerin her zaman örtüşmeyeceği de bir gerçektir. 

Bugün 6 aylık askerlik süresine tabi yükümlüler için daha uzun süreli bir askerliğin getirilmesinin toplumsal tepkilere neden olması ne kadar doğalsa; getirilecek yeni bir askerlik modelinde verilecek haklardan geriye dönüşün de, barış şartlarında o kadar zor olacağı tasarım aşamasında unutulmaması gereken bir konudur. 

Zorunlu askerlik modelini değiştirecek yeni bir yapılanmaya karar verilebilmesi ve uygulamaya geçilebilmesi için öncelikle asker ihtiyacının belirlenmesi gerekmektedir. Bu sebeple, öncelikle TSK’nın yeni bir tehdit değerlendirmesi yaparak, orta ve uzun dönem için büyüklük, kuvvet yapısı (teşkilat) ve konuşlanma hedeflerini ortaya koyması ve bu bağlamda asker ihtiyacını belirlemesi gerekmektedir. 

Askere alma sisteminde, geçiş dönemi, kısa dönem ve orta-uzun döneme yönelik alınabilecek tedbirler ile çalışılabilecek modellere dönük ipuçları aşağıda verilmiştir. 

Geçiş Dönemi İçin Öneriler (1 yıl içerisinde): 

Bu dönemde mevcut zorunlu askerlik hizmeti, aşağıdaki tedbirleri de alarak yeniden yapılandırılmalıdır. 

Yeni tehdit değerlendirmesi sonucunda küçüleceği ve yükümlü ihtiyacının azalacağı değerlendirilen TSK’da; 

i. 15 aylık askerlik günümüz şartlarında, kişisel yaşam ve kariyer hedeflerinin şekillendiği bir yaş döneminde çok uzun bir süre olarak değerlendirilmektedir. 
Bu sebeple yükümlü sayısı ihtiyacı karşılamasa dahi, zorunlu askerlik süresi beklentileri de dikkate alarak 12 aya indirilmeli. 

ii. Yedek subay adayı olarak seçilmeyenler için uygulanan 6 aylık kısa dönem askerlik ve yedek subaylık uygulamalarına aynı şartlarla devam edilmeli. 

iii. 12 aylık hizmet süresine tabi olan yükümlüler arasından; mesleki beceri, sağlık, gönüllülük, ailevi ve kişisel problemleri olmama gibi hizmete uygunluk şartlarını taşıyanlar, yükümlü hizmeti başlamadan önce askerlik hizmeti için seçilmeli. 

iv. 12 ay için askerlik hizmetine seçilenlere, bu statünün cazibesini artırmak ve yükümlülerin mağduriyetlerini ortadan kaldırmak maksadıyla temel eğitim sonrası dönemde, her ay için asgari ücret miktarında bir ödeme yapılmalı. Profesyonel askerlik anlamına gelmeyen bu uygulama kişileri hizmete teşvik yanında, askerlik için karar aldırma yaşını da daha öne alacaktır. 

v. Mevcut zorunlu askerlik uygulaması sorgulanarak, kişileri bu süreçte toplumdan ve ailelerinden yalıtan şartlar; yükümlüler temel eğitim için ikamet yerlerine yakın garnizonlara planlanarak ve askerlik dönemi izin hakları yeniden düzenlenerek kısmen ortadan kaldırılmalı. vi. Askerlik için seçilmeyenler toplam süresi 14 ay olan kamu hizmetine yönlendirilmeli. Bu kategoriye ayrılan kişiler iki aylık temel eğitim sonrası, ihtiyaç duyulan kurumlarda 12 ay süreli kamu hizmetini yerine getirmeli. (Kamu hizmetinin süresi, askerlik hizmetinin 
cazibesinin artırılması için bu hizmetten daha uzun belirlenmiştir.) 
vii. Ödemesi biraz yüksek tutulmak (15.000-20.000 TL) kaydıyla, gerektiğinde yaş, saklı/kaçak/evli/çocuklu olma vb. sınırlamalar da getirilmek kaydıyla, askere çeşitli sebeplerle gitmeyen kitleyi de önemli oranda eritecek, dar kapsamlı ve kısa süre müracaatlı bir bedelli askerlik uygulaması son kez yapılmalı. Uygulama ile birlikte bedelli askerliğe kaynaklık eden kanun maddesi yürürlükten kaldırılmalı ve bu sayede, gelecek dönemlerde beklenti yaratılması ve konunun suiistimali de engellenmeli. 
viii. Kamu hizmetine yönlendirilen ve bedelli askerlik yapan kişiler, ikametlerine en yakın askeri birlikte temel askerlik eğitimine (2 ay) alınmalı. Oluşturulacak yedeklik sistemi içerisinde ihtiyaç duyulması durumunda bu kişiler, her 4-5 yılda bir, yine ikametlerine en yakın birlikte, izin dönemlerine veya hafta sonlarına denk gelecek ve kişilerin sivil yaşamların etkilemeyecek şekilde yedekliğe dönük 15-20 günlük tazeleme eğitimine alınmalı. 

Kısa Dönem İçin Öneriler (1-5 yıl): 

Kısa dönemde Karma Ordu sistemine geçilmelidir. Bu sistem içerisinde: 

i. Askerlik süresi tüm yükümlüler için, öğrenim durumu dikkate alınmaksızın 6 ay olarak belirlenmeli. Türkiye şartlarında bu süre; kişilerin sivil yaşamlarını, öğrenim ve mesleki kariyer hedeflerini en az etkileyecek ve kişilerden TSK için kurumsal katkı beklenen en kısa askerlik süresi olarak değerlendirilmektedir. 
6 aylık sürenin belirlenmesinde kaynak ve kadro ihtiyaçları dikkate alınmamıştır. Çünkü bu statü karma orduda temel statüsü değil, sözleşmeli profesyonel er statüsünün bir tamamlayanı olarak öngörülmektedir. Bu statüdeki askerler 
orduda uzmanlık ve tecrübe gerektirmeyen kadrolarda kullanılabilecektir. 

ii. Altı ay askerlik yapacak kişiler, yükümlüler arasından; mesleki beceri, sağlık, gönüllülük, ailevi ve kişisel problemleri olmama gibi hizmete uygunluk şartları esaslarınca temel eğitim öncesi seçilmeli. 

iii. 6 aylık askerlik için seçilen kişilere, temel askerlik eğitimi dönemi dâhil, asgari ücrete yakın bir ücret ödenmeli. Sözkonusu ücretlendirme, bu statünün cazibesini artırmak ve yükümlülerin mağduriyetlerini ortadan kaldırmak maksadıyla yapılmalı. Profesyonel askerlik anlamına gelmeyen bu uygulama, kişileri 6 aylık hizmet sonrası sözleşme dönemi için orduda kalmaya da teşvik edecektir. 

iv. 6 aylık askerlik hizmetine tabi yükümlülerin bu sürenin tamamını (temel eğitim dönemi dâhil) aynı birlikte tamamlaması esas olmalı. Bazı istisnai sınıflara yönelik olanlar dışında acemi er eğitim birlikleri kaldırılmalı. Bu uygulama şu an bir yılda 8 celp dönemi olarak ve sevk süresi dâhil 45 günlük bir zamana sıkışan ve kişilerin askeri ortama adaptasyonu dışında fazla bir anlam taşımayan acemi er eğitiminin farklı bir birlikte uygulanmasını sonlandıracak ve her şeyden önemlisi de, kişilerin izin ve sevk süreleri haricindeki 5.5 aylık askerlik hizmetlerinde iki farklı şehir ve birliğe intibak ve oryantasyonu nedeniyle oluşacak sorunları ve maliyetleri ortadan kaldıracaktır. 

v. 6 aylık hizmet süresi sonrasında, askerlik hizmeti için uygun nitelikte bulunan kişilere, profesyonel er statüsünde sözleşme teklif edilmeli. İlk sözleşme süresi 1-2 yıl olarak belirlenmeli. Kişilere bu hizmeti sözleşme süresi içerisinde her hangi bir zamanda bırakma hakkı verilmeli. Sözleşmeli olarak orduda kalmayı tercih edenlerin azami hizmet süresi terfi etmeleri dışında 5-6 yıl ile sınırlandırılmalı. 
vi. Sözleşmeli erler için farklı görev bölgelerine göre değişen 1000-1.500 TL arasında bir aylık ücret ödenmeli ve kişilerin barınma ve iaşe giderleri karşılanmalı. 
vii. Sözleşmeli erler için, diğer yetkinlik şartları yanında, bekâr olmak bir seçim kriteri olarak belirlenmeli. Bu uygulama kişilerin ailevi problemlerini askerliğe taşımasını belirli oranda engelleyecek, terörizmle mücadele gibi fedakârlık gerektiren görevlere adanmışlığı artıracak ve bu görevlerdeki zayiatın yaratacağı mağduriyetleri ve tepkileri azaltacaktır. 
viii. Askerlik için seçilmeyenler temel eğitimi müteakip altı aylık kamu hizmetine (toplam hizmet süresi 2+6=8 ay) yönlendirilmeli. Kamu hizmeti, ihtiyaç olması durumunda kişilerin kendi kurumlarında, aksi halde ihtiyaç duyulan diğer kamu kurumlarında yerine getirilmeli. Kendi kurumunda kamu hizmetine alınanlar dışındakilere; altı aylık kamu hizmetini, tek seferde veya müteakip üç yılda ikişer aylık periyotlarla tamamlama imkânı verilmeli. Kamu hizmetine yönlendirilen kişiler ikametlerine en yakın birlikte/kışlada gece kalma şartı olmaksızın 2 aylık 
temel askerlik eğitimine alınmalı. 
ix. Kişilere yükümlülüklerini (6 aylık er veya kamu hizmeti olarak) 25 yaşı sonuna kadar tamamlaması zorunluluğu (sözleşmeli statüde askerliğe devam edenler hariç) getirilmeli. 

Tek rütbe sistemi profesyonel ordu için bir zorunluluk olmakla birlikte; karma ordu modeli içinde de sistemi basitleştirmek ve rütbe hiyerarşisini sağlam bir zemine oturtmak için aşağıdakine benzer bir düzenlemeye ihtiyaç olduğu değerlendirilmektedir. 

 TABLO 4



Orta ve Uzun Dönem İçin Öneriler (5-20 yıl): 

i. Orta ve uzun dönemde, tam profesyonel ordu modeli, içinde bulunulan şartlara göre değerlendirilmelidir. 

ii. Tam profesyonel orduya geçildiği durumda da, tüm sağlıklı erkek vatandaşlar için yedeklik amaçlı, 1-2 aylık temel askerlik eğitimi sistemde yer almalıdır. Bu eğitim kişilerin ikametine en yakın askeri birlikte mesai saatleri içerisinde verilmelidir. Yedeklik statüsünde ihtiyaç olması durumunda bu kişilere 4-5 yılda bir 15-20 günlük, izinli dönemlerine veya hafta sonlarına denk gelecek şekilde yedeklik tazeleme eğitimi planlanabilmelidir. 

iii. Zorunlu askerlik uygulamadan kaldırılsa dahi; pek çok ülkede olduğu gibi, bu konudaki yasal düzenlemeler muhafaza edilmelidir. 

iv. Farklı kanuni düzenlemelerle getirilen farklı statüler arası rütbe-hiyerarşi çatışmasının çözülmesi gerekmektedir. Bunun için, şu an mevcut olan ve askerlik sistemi ile (İç hizmet ve personel kanunları) askere alma faaliyetlerini düzenleyen farklı kanunları tek bir yasal düzenleme (kodifikasyon) temelinde birleştirilmeli ve erden orgenerale, statüler ve rütbeler arası geçişi de mümkün kılan tek rütbe sistemi oluşturulmalıdır. 

D. Zorunlu Askerliğe Alternatif Model Önerilerinde Parametreler 

Yukarıda nitel olarak verilen model önerileri ve ayrıntıları bu başlık altında tek bir tablo içinde temel özellikleri itibariyle özetlenmiştir. 


TABLO 5,

ÜÇ FARKLI ASKERLİK MODELİ İÇİN HİZMET ŞARTLARI VE YÜKÜMLÜLÜKLER 



KAYNAKÇA 

AKAY, Hale, ‘‘Demokratik Gözetim: Kuramsal Değerlendirme’’, Almanak Türkiye 2006-2008: Güvenlik Sektörü ve Demokratik Gözetim (Ed.: A.Bayramoğlu, A. İnsel) TESEV Yayınları, Temmuz 2009. 

AKAY, Hale, ‘‘Türk Silahlı Kuvvetleri: Kurumsal ve Askeri Boyut’’, Almanak Türkiye 2006-2008: Güvenlik Sektörü ve Demokratik Gözetim (Ed.: A.Bayramoğlu, A. İnsel) TESEV Yayınları, Temmuz 2009. 

AMBROSE, Stephen E., ‘‘The End Of The Draft, And More’’ Natıonal Revıew/Augus R 9, 1999. 

ANDERSON, G.M., D. Halcoussis and R.D. Tollison, ‘‘Drafting The Competition: Labor Unions And 
Military Conscription’’, Defence and Peace Economics, 1996, 7, p.189–202. 

BRIEM, Christopher, ‘‘A 21st-Century Draft Will Not Work’’ Proceedings, September 2002. 

BRÖCKLİNG, Ulrich, ‘‘Disiplin: Askeri İtaat Üretiminin Sosyolojisi ve Tarihi’’, Çev.: Veysel Atayman, 
Ayrıntı Yayınları, İkinci Basım, 2008, İstanbul. 

DANDEKER, Christopher,‘‘The United Kingdom: The Overstretched Military’’, The Postmodern 
Military (Ed.: Charles C. Moskos, John Allen Williams, David R. Segal), Oxford University Press, New 
York, s.21, 2000). 

DONNELLY, Thomas, “The Military We Need, Defense Requirements Of The Bush Doctrine”, 
American Enterprise Institute, AEI Press, (Washington D.C., 2005), s.60. 

FISHER, A.C. (1969) ‘‘The Cost of The Draft And The Cost of Ending The Draft’’, American Economic 
Review 59 239–254. 

FLECKENSTEİN, Bernhard, ‘‘Germany Forerunner of a Postmodern Military?’’, The Postmodern 
Military (Ed.: Charles C. Moskos, John Allen Williams, David R. Segal), Oxford University Press, 
New York, s.90, 2000. 

GAL, Reuven; Cohen, Stuart A., ‘‘Israel: Still Waiting in the Wings’’, The Postmodern Military (Ed.: 
Charles C. Moskos, John Allen Williams, David R. Segal), Oxford University Press, New York, s.21, 
2000). 

HANSEN, W.L. and Weisbrod, B.A. (1967) ‘‘Economics of The Military Draft’’, Quarterly Journal of 
Economics, 81, p.395–421. 

HOFSTEDE, Geert, ‘‘Culture’s Consequences: International Differences in Work Related Values. 
(Abridged Edition), London, Newbury Park: Sage Publications, 1984. 

HOFSTEDE, Geert, Cultures and Organizations: Software of the Mind, London, McGRAW-Hıll Book 
Company, 1991. 

KANTARCI, Hasan Bülent, ‘‘Sosyal Devlet, Sosyal Güvenlik ve Türkiye’de Zorunlu Askerlik Hizmeti’’, 
Http://Sbe.Balikesir.Edu.Tr/Dergi/Edergi/C6s10/Makale/C6s10m5.Pdf. Erişim; 21 Ekim 2010. 

KELLER, Katarına, Panu Poutvaara And Andreas Wagener, ‘‘Mılıtary Draft And Economıc Growth In 
Oecd Countrıes’’, Defence And Peace Economics, 2009, Vol. 20(5), October, Pp. 373–374. 

KERSTENS, K. and Meyermans, E. (1993) ‘‘The Draft Versus An All-Volunteer Force: İssues Of 
Efficiency And Equity in The Belgian Draft’’, Defence Economics, 4, p.271–284. 

LAGENDİJK, J., ‘‘Zorunlu Askerliğin Sonu Görünüyor’’, Radikal Gazetesi, 28.04.2010. 

LEANDER, Anna, ‘‘Drafting Community: Understanding the Fate of Conscription’’ Armed Forces & 
Society/Summer 2004, p.573. 

LEE, D.R. and McKenzie, R.B. (1992) ‘‘Reexamination of The Relative Efficiency of The Draft and The 
All-Volunteer Army’’, Southern Economic Journal, 59, p.646–654. 

LEVY, Yagıl, ‘‘Socıal Convertıbılıty And Mılıtarısm: Evaluatıons Of The Development Of Mılıtary-Socıety 
Relatıons In Israel In The Early 2000s' ’’, Journal Of Political And Military Sociology, 2003, Vol. 31, No. 
1 (Summer):71-96 

LAU, M.I., P. Poutvaara, and A. Wagener, ‘‘Dynamic costs of the draft’’ German Economic Review 
2004, 5, 381–406. 

LUTZ, D.S. (1996), ‘‘Ist eine Freiwilligen-Streitkraft billiger? (Are all-volunteer forces cheaper?)’’ In 
Hamburger Beiträge zur Friedensforschung und Sicherheitspolitik, edited by J. Gross and D.S. Lutz. 
Hamburg, 39–54. 

MOSKOS, Charles C., John Allen Williams, David R. Segal, ‘‘Armed Forces after the Cold War’’, The 
Postmodern Military (Ed.: Charles C. Moskos, John Allen Williams, David R. Segal), Oxford University 
Press, New York, s.1-13, 2000. 

MOSKOS, Charles C., ‘‘Toward a Postmodern Military: The United States as a Pardigm’’, The 
Postmodern Military (Ed.: Charles C. Moskos, John Allen Williams, David R. Segal), Oxford University 
Press, New York, s.14-31, 2000. 

MOSKOS, Charles, "Time to Bring Back the Draft?", American Enterprise Online, December 21, 2001. 
Congressional Digest, September 2006 içinde özet, s.220-222. 

MOSKOS, Charles, Paul Glastris, ‘‘Now Do You Believe We Need a Draft?’’, Washington Monthly, 
00430633, Nov2001, Vol. 33, Issue 11. 

MOSKOS, Charles, book review, ‘‘The Culture of Defense (by Christopher D. Van Aller, Lexington 
Books, 2001.) US Army War College, 00311723, Fall2001, Vol. 31, Issue 3. 

MOSKOS, Charles C., ‘‘What Ails the All-Volunteer Force: An Institutional Perspective’’, US Army War 
College, 00311723, Summer2001, Vol. 31, Issue 2. 

MOSKOS, Charles, “Reviving the Citizen Soldier,” Public Interest 147 (Spring 2002), p. 2–3. 

MOSKOS, Charles, ‘‘Saving The All-Volunteer Force’’, Mılıtary Revıew, May -June 2005. 

NEVO, Baruch, and Yael Shor, '‘The Contract Between The IDF And Israeli Society: Compulsory Service." Baruch Nevo and Yael Shor (ed.) ‘‘The Contract Between The IDF And Israeli Society: 
Compulsory Service: The Army-Society Project of the IDF and the Israel Democracy Institute, Jerusalem’’, The Israel Democracy Institute (Hebrew), 2002. 

ÖZGEN, Cenk, ‘‘Türkiye’de Zorunlu Askerlik ve Profesyonel Ordu’’, Yıldız Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2006. 

POUTVAARA, P. and Wagener, A. (2007) ‘‘Conscription: Economic Costs and Political Allure’’, Economics of Peace and Security Journal, 2, p.6–15. 

ROTH-DOUQUET, Kathy & Frank Schaeffer, ‘‘Awol: The Unexcused Absence Of Amerıca’s Upper Class 
From Mılıtary Servıce—And How It Hurts Our Country (2006)’’, Revıewed By Major Charles Kuhfahl 
Jr., The Army Lawyer, February 2007. 

SANDLER, T. and Hartley, K. (1995) ‘‘The Economics of Defense’’, Cambridge: Cambridge University Press. 

SHAVİT, Uriya, "To Serve or Not to Serve?’’ Ha 'aretz Supplement, May 26 2000. 

SORENSEN, Henning , ‘‘Denmark: From Obligation to Option’’, The Postmodern Military (Ed.: Charles 
C. Moskos, John Allen Williams, David R. Segal), Oxford University Press, New York, s.121, 2000. 

STROUP, M.D. and Heckelman, J.C. (2001) ‘‘Size of The Military Sector And Economic Growth: A Panel 
Data Analysis of Africa and Latin America’’, Journal of Applied Economics 4 329–360. 

WARNER, J.T. and Asch, B.J. (1995) ‘‘The Economics of Military Manpower’’, In Handbook of Defense 
Economics, Vol. 1, edited by K. Hartley and T. Sandler. Amsterdam: Elsevier, 348–398. 

WILLIAMS, John Allen, ‘‘The Postmodern Military Reconsidered’’, The Postmodern Military (Ed.: 
Charles C. Moskos, John Allen Williams, David R. Segal), Oxford University Press, New York, s.21, 2000). 

WRONA Richard M. Jr., ‘‘A Dangerous Separation The Schism between the American Society and Its 
Military’’, American Peace Society, Vol. 169 No. 1, Summer 2006 s.29-30. 

VAN ALLER, Christopher D., ‘‘The Culture of Defense’’, Lexington Books, 2001. 

YILMAZ, Sait, ‘‘ABD Silahlı Kuvvetlerinde Dönüşüm’’, Stratejik Araştırmalar Dergisi, Mayıs 2009, Sayı 13. 

http://www.asal.msb.gov.tr/er_islemleri/Gun.kadar%20askerlik%20hiz.htm Erişim; 27 Ekim 2010. 

http://en.wikipedia.org/wiki/... (military_service, conscription, compulsory military service, volunteer military) Erişim; 05 Ekim -10 Kasım 2010. 

https://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/geos/... Erişim; 05 Ekim -10 Kasım 2010. 

http://www.nationmaster.com/cat/mil-military Erişim; 05 Ekim -10 Kasım 2010. 
1111 Sayılı Askerlik Kanunu. 


***



Dr. Salih AKYÜREK  Hakkında;


Salih AKYÜREK 1965 yılında Kırşehir’in Mucur ilçesinde doğdu. 1982 yılında Mucur Lisesinden, 1986 yılında Kara Harp Okulundan mezun 
oldu. 2001 yılında Başkent Üniversitesinde ‘‘İşletme’’ Yüksek lisans programını ve 2009 yılında Gazi Üniversitesinde ‘‘Genel İşletme’’ 
doktora programını tamamladı. 

1986-1994 yılları arasında K.K.K.lığına bağlı birliklerde takım ve bölük komutanı, 1994-2007 yılları arasında K.K.K.lığı Karargâhında personel 
alanında proje subayı olarak görev yaptı. Bu süre içerisinde 2001-2007 yıllarında K.K. Sosyolojik ve Psikolojik Araştırmalar Kısım Amiri olarak 
hizmet verdi ve TSK’nın Personel Sisteminin yeniden yapılandırılmasına dönük projelerde görev aldı. Aynı dönemde personel alanında pek çok 
araştırma projesini bizzat yürüttü. 2002-2003 yıllarında Bosna Hersek’te Türk Taburu Görev Kuvveti’nde görev yaptı. 

2008 yılında TSK’dan albay rütbesiyle emekli oldu. Mart-2009 tarihinde BİLGESAM’da ‘‘Sosyo-Kültürel Araştırmalar Uzmanı’’ olarak çalışmaya başladı. 

Araştırma tasarımı, ölçek tasarımı ve veri analizi konularında teknik uzmanlığı bulunan Salih AKYÜREK’in toplumsal kültür, örgüt kültürü, örgütsel iletişim, askeri kültür, personel/performans 
değerlendirme, kimlik, toplumsal kutuplaşma vb. konularda çalışmaları bulunmaktadır. 
Bedensel Engelliler Spor Federasyonunda milli tabanca atıcısı, ulusal atış hakemi ve atış eğitim kurulu başkanı olarak görev yapmaktadır. 
Reyhan Akyürek ile evli olan Salih AKYÜREK, Elif ve Salim Can adlarında iki çocuk babasıdır ve İngilizce bilmektedir. 

Mecidiyeköy Yolu Caddesi, Celil Ağa İş Merkezi, No:10, Kat:9 Daire:36 
Mecidiyeköy / İstanbul / Türkiye 
Tel: 0 212 217 65 91 Faks: 0 212 217 65 93 
e-posta: bilgesam@bilgesam.org 
www.bilgesam.org 

DİPNOTLAR;

1 Dr. Salih Akyürek BİLGESAM’da Sosyo-kültürel Araştırmalar Uzmanı olarak görev yapmaktadır. 
2 Henning Sorensen, ‘‘Denmark: From Obligation to Option’’, The Postmodern Military (Ed.: Charles C. Moskos, John Allen 
   Williams, David R. Segal), Oxford University Press, New York, s.121, 2000. 
3 Hale Akay, ‘‘Demokratik Gözetim: Kuramsal Değerlendirme’’, Almanak Türkiye 2006-2008: Güvenlik Sektörü ve 
   Demokratik Gözetim (Ed.: A. Bayramoğlu, A. İnsel) TESEV Yayınları, Temmuz 2009, s.11. 
4 Charles C. Moskos, John Allen Williams, David R. Segal, ‘‘Armed Forces after the Cold War’’, The Postmodern Military 
   (Ed.: Charles C. Moskos, John Allen Williams, David R. Segal), Oxford University Press, New York, s.1-2, 2000. 
5 A.g.e., s.2-3. 
6 Charles C. Moskos , tarafından yazılan makalede {‘‘Toward a Postmodern Military: The United States as a Pardigm’’, The 
   Postmodern Military (Ed.: Charles C. Moskos, John Allen Williams, David R. Segal), Oxford University Press, New York, 
   s.15, 2000} ABD ve AB Orduları için yapılan tanımlar da kullanılarak hazırlanmıştır. Tabloda yer alan Türk Ordusuna ait 
   tespitler bu çalışmanın yazarına ait görüşleri yansıtmaktadır. Tabloda ‘‘*’’ işareti ile gösterilen parametreler bu 
   çalışmanın yazarı tarafından orijinal tabloya ilave edilen başlıklardır. 
7 Hofstede tarafından ortaya konulan ‘‘Güç Mesafesi’’ toplumsal kültür boyutu ‘‘Toplumdaki bireyler arasında 
   eşitsizliklerin kabul derecesi’’ olarak anlamlandırılmaktadır. Bkz.: HOFSTEDE, Geert, ‘‘Culture’s Consequences: 
   International Differences in Work Related Values. (Abridged Edition), London, Newbury Park: Sage Publications, 1984. 
   ve ‘‘Cultures and Organizations: Software of the Mind’’, London, McGRAW-Hıll Book Company, 1991. 
8 Thomas Donnelly; “The Military We Need, Defense Requirements of the Bush Doctrine”, American Enterprise Institute, 
   AEI Press, (Washington D.C., 2005), s.60., aktaran: Sait Yılmaz, ‘‘ABD Silahlı Kuvvetlerinde Dönüşüm’’, Stratejik 
   Araştırmalar Dergisi, Mayıs 2009, Sayı 13. Donnelly makalesinde; 2004 yılı itibariyle, ABD Ordusundaki 33 tugayın 
   4/5’inin yurtdışında görev yaptığını, 10 tümeninden dokuzunun ise Irak ve Afganistan görev aldığını aktarmaktadır. 
9 Bu model içerisinde, subay ve astsubaylardan oluşan yönetim kademeleri çok büyük oranda profesyonellerden 
   oluşmaktadır. 
10 Çizelgedeki veriler; wikipedia ansiklopedik sözlüğün İngilizce sayfasından (http://en.wikipedia.org/wiki/...), military 
    service, conscription, compulsory military service, volunteer military madde başlıklarındaki bilgilerden; CIA’nın World 
    Factbook açık bilgi kaynağı (https://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/geos/... .html) ve 
    http://www.nationmaster.com/cat/mil-military.   
    Sayfasındaki bilgilerden 05 Ekim-10 Kasım 2010 erişim tarihi itibariyle derlenmiştir. 
11 2006 yılı itibariyle Yunanistan Ordusunda 12 ay olan hizmet süresinin, sahip olunan çocuk sayısına göre düşürüldüğü görülmektedir. 
    Aktaran: Cenk Özgen, ‘‘Türkiye’de Zorunlu Askerlik ve Profesyonel Ordu’’, Yıldız Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset Bilimi ve 
    Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2006.
12 Stephen E. Ambrose, ‘‘The End Of The Draft, And More’’ Natıonal Revıew/August R 9, 1999.
13 Bernhard Fleckenstein, ‘‘Germany Forerunner of a Postmodern Military?’’, The Postmodern Military (Ed.: Charles C. 
    Moskos, John Allen Williams, David R. Segal), Oxford University Press, New York, s.84,99, 2000. 
14 Charles Moskos, Paul Glastris, ‘‘Now Do You Believe We Need a Draft?’’, Washington Monthly, 00430633, Nov2001, Vol. 33, Issue 11. 
15 Baruch Nevo and Yael Shor, '‘The Contract Between The IDF And Israeli Society: Compulsory Service." Baruch Nevo and 
    Yael Shor (ed.) ‘‘The Contract Between The IDF And Israeli Society: Compulsory Service: The Army-Society Project of the 
    IDF and the Israel Democracy Institute, Jerusalem’’, İçinde, The Israel Democracy Institute (Hebrew), 2002. Aktaran; 
    Yagıl Levy, ‘‘Socıal Convertıbılıty And Mılıtarısm: Evaluatıons Of The Development Of Mılıtary-Socıety Relatıons In Israel 
    In The Early 2000s' ’’, Journal Of Political And Military Sociology, 2003, Vol. 31, No. 1 (Summer): p.80. 
16 Christopher Briem, ‘‘A 21st-Century Draft Will Not Work’’ Proceedings, September 2002. 
17 Charles Moskos, Paul Glastris, ‘‘Now Do You Believe We Need a Draft?’’, Washington Monthly, 00430633, Nov2001, Vol. 33, Issue 11. 
18 Charles Moskos, Paul Glastris, a.g.e. 
19 Charles Moskos, Paul Glastris, a.g.e. 
20 Charles Moskos, Paul Glastris, a.g.e. 
21 Christopher Briem, ‘‘A 21st-Century Draft Will Not Work’’ Proceedings, September 2002. 
22 Charles Moskos, "Time to Bring Back the Draft?"American Enterprise Online, December 21, 2001. Congressional Digest, 
    September 2006 içinde özet, s.222. 
23 Almanya Ordusu örneği için Bkz.; BakınıBernhard Fleckenstein, ‘‘Germany Forerunner of a Postmodern Military?’’, The 
    Postmodern Military (Ed.: Charles C. Moskos, John Allen Williams, David R. Segal), Oxford University Press, New York, 
    s.84,99, 2000. 
24 Charles Moskos, "Time to Bring Back the Draft?"American Enterprise Online, December 21, 2001. Congressional Digest, 
    September 2006 içinde özet, s.222. 
25 Moskos, Charles, book review, ‘‘The Culture of Defense (by Christopher D. Van Aller, Lexington Books, 2001.) US Army 
     War College, 00311723, Fall2001, Vol. 31, Issue 3. 
26 Charles Moskos, Paul Glastris, ‘‘Now Do You Believe We Need a Draft?’’, Washington Monthly, 00430633, Nov2001, Vol. 
     33, Issue 11. 
27 Ayn Rand, ‘‘Kapitalizm: Bilinmeyen İdeal (Kapitalizm: The Unknown Ideal)’’, Çev.: Nejdet Kandemir, Plato Yayınları, 
    İstanbul, 2004, s.299. 
28 Ulrich Bröckling, ‘‘Disiplin: Askeri İtaat Üretiminin Sosyolojisi ve Tarihi’’, Çev.: Veysel Atayman, Ayrıntı Yayınları, İkinci 
    Basım, 2008, İstanbul, s.379. 
29 Anna Leander, ‘‘Drafting Community: Understanding the Fate of Conscription’’ Armed Forces & Society/Summer 2004, 
    p.574-582. 
30 Katarına Keller, Panu Poutvaara And Andreas Wagener, ‘‘Mılıtary Draft And Economıc Growth In Oecd Countrıes’’, 
    Defence And Peace Economics, 2009, Vol. 20(5), October, Pp. 373–374. 
31 Christopher Briem, ‘‘A 21st-Century Draft Will Not Work’’ Proceedings, September 2002. 
32 Hale Akay, ‘‘Türk Silahlı Kuvvetleri: Kurumsal ve Askeri Boyut’’, Almanak Türkiye 2006-2008: Güvenlik Sektörü ve 
    Demokratik Gözetim (Ed.: A.Bayramoğlu, A. İnsel) TESEV Yayınları, Temmuz 2009, s.128. 
33 Katarına Keller, Panu Poutvaara And Andreas Wagener, ‘‘Mılıtary Draft And Economıc Growth In Oecd Countrıes’’, 
    Defence And Peace Economics, 2009, Vol. 20(5), October, Pp. 375–376. 
34 M.I. Lau, P. Poutvaara, and A. Wagener, ‘‘Dynamic costs of the draft’’ German Economic Review 2004, 5, 381–406. 
35 K. Kerstens, E. Meyermans, ‘‘The Draft Versus An All-Volunteer Force: İssues Of Efficiency And Equity in The Belgian 
    Draft’’, Defence Economics, 1993, 4, p.271–284. 
36 D.S. Lutz, ‘‘Ist eine Freiwilligen-Streitkraft billiger? (Are all-volunteer forces cheaper?)’’ In Hamburger Beiträge zur 
    Friedensforschung und Sicherheitspolitik, edited by J. Gross and D.S. Lutz. Hamburg, 1996, p.39–54. 
37 M.D. Stroup, J.C. Heckelman, ‘‘Size of The Military Sector And Economic Growth: A Panel Data Analysis of Africa and 
    Latin America’’, Journal of Applied Economics, 2001, 4, 329–360. 
38 Ayn Rand, ‘‘Kapitalizm: Bilinmeyen İdeal (Kapitalizm: The Unknown Ideal)’’, Çev.: Nejdet Kandemir, Plato Yayınları, 
    İstanbul, 2004, s.296-299. 
39 G.M. Anderson, D. Halcoussis and R.D. Tollison, (1996) ‘‘Drafting The Competition: Labor Unions And Military 
    Conscription’’, Defence and Peace Economics, 1996, 7, p.189–202. 
40 Anna Leander, ‘‘Drafting Community: Understanding the Fate of Conscription’’ Armed Forces & Society/Summer, 2004, p.573. 
41 Charles Moskos, Paul Glastris, ‘‘Now Do You Believe We Need a Draft?’’, Washington Monthly, 00430633, Nov2001, Vol. 33, Issue 11. 
42 Anna Leander, ‘‘Drafting Community: Understanding the Fate of Conscription’’ Armed Forces & Society/Summer 2004, p.574-582. 
43 Ulrich Bröckling, ‘‘Disiplin: Askeri İtaat Üretiminin Sosyolojisi ve Tarihi’’, Çev.: Veysel Atayman, Ayrıntı Yayınları, İkinci Basım, 2008, İstanbul, s.403-404. 
44 Charles Moskos, Paul Glastris, ‘‘Now Do You Believe We Need a Draft?’’, Washington Monthly, 00430633, Nov2001, Vol.33, Issue 11. 
45 CBC News/New York Times tarafından yapılan çalışma, 16 Eylül 2005, http://0-poll.orspub.com.usmalibrary.edu, 
    adresinde “Military.” Başlığı altında ulaşılabilir, aktaran: Richard M. Wrona Jr. ‘‘A Dangerous Separation The Schism 
    between the American Society and Its Military’’, American Peace Society, Vol. 169 No. 1, Summer 2006 s.29. 
46 Aktarılan üç farklı sonuç, PEW Research Center tarafından sırasıyla 2005, 2004, 2005 yıllarında yapılan telefon 
    anketlerine ait olup, online olarak ‘‘Polling the Nations Database’’ içinde ‘’Military’’ başlığı altında bulunmaktadır. 
    Aktaran; Richard M. Wrona Jr. ‘‘A Dangerous Separation The Schism between the American Society and Its Military’’, 
    American Peace Society, Vol. 169 No. 1, Summer 2006 s.29-30. 
47 Charles Moskos, Paul Glastris, ‘‘Now Do You Believe We Need a Draft?’’, Washington Monthly, 00430633, Nov2001, Vol. 
    33, Issue 11. 
48 Charles C. Moskos, ‘‘Saving The All-Volunteer Force’’, Mılıtary Revıew, May -June 2005. 
49 Charles Moskos, “Reviving the Citizen Soldier,” Public Interest 147 (Spring 2002). 
50 Richard M. Wrona Jr. ‘‘A Dangerous Separation The Schism between the American Society and Its Military’’, American 
Peace Society, Vol. 169 No. 1, Summer 2006 s.29-30. 
51 Shavit, Uriya, "To Serve or Not to Serve?’’ Ha 'aretz Supplement, May 26 2000. Aktaran; Yagıl Levy, ‘‘Socıal 
    Convertıbılıty And Mılıtarısm: Evaluatıons Of The Development Of Mılıtary-Socıety Relatıons In Israel In The Early 2000s' 
    ’’, Journal Of Political And Military Sociology, 2003, Vol. 31, No. 1 (Summer), 80. 
52 Bernhard Fleckenstein, ‘‘Germany Forerunner of a Postmodern Military?’’, The Postmodern Military (Ed.: Charles C. 
    Moskos, John Allen Williams, David R. Segal), Oxford University Press, New York, 2000, s.84,99. 
53 Charles C. Moskos , ‘‘Toward a Postmodern Military: The United States as a Pardigm’’, The Postmodern Military (Ed.: 
    Charles C. Moskos, John Allen Williams, David R. Segal), Oxford University Press, New York, s.21, 2000). 
54 Charles C MOSKOS, ‘‘What Ails the All-Volunteer Force: An Institutional Perspective’’, US Army War College, 00311723, 
    Summer2001, Vol. 31, Issue 2. 
55 Bernhard Fleckenstein, ‘‘Germany Forerunner of a Postmodern Military?’’, The Postmodern Military (Ed.: Charles C. 
    Moskos, John Allen Williams, David R. Segal), Oxford University Press, New York, s.90, 2000. 
56 Bkz.: Christopher Dandeker, ‘‘The United Kingdom: The Overstretched Military’’, The Postmodern Military (Ed.: Charles 
     C. Moskos, John Allen Williams, David R. Segal), Oxford University Press, New York, s.21, 2000). 
57 Reuven Gal, Stuart A. Cohen, ‘‘Israel: Still Waiting in the Wings’’, The Postmodern Military (Ed.: Charles C. Moskos, John 
    Allen Williams, David R. Segal), Oxford University Press, New York, s.21, 2000). 
58 John Allen Williams, ‘‘The Postmodern Military Reconsidered’’, The Postmodern Military (Ed.: Charles C. Moskos, John 
    Allen Williams, David R. Segal), Oxford University Press, New York, s.21, 2000). 
59 Kathy Roth-Douquet & Frank Schaeffer, ‘‘Awol: The Unexcused Absence Of Amerıca’s Upper Class From Mılıtary 
    Servıce—And How It Hurts Our Country (2006)’’, Revıewed By Major Charles Kuhfahl Jr., The Army Lawyer, February 2007. 
60 Charles Moskos, Paul Glastris, ‘‘Now Do You Believe We Need a Draft?’’, Washington Monthly, 00430633, Nov2001, Vol. 33, Issue 11. 
61 HOFSTEDE, Geert, ‘‘Culture’s Consequences: International Differences in Work Related Values. (Abridged Edition), 
    London, Newbury Park: Sage Publications, 1984. ve ‘‘Cultures and Organizations: Software of the Mind’’, London, 
    McGRAW-Hıll Book Company, 1991. 
62 Kathy Roth-Douquet & Frank Schaeffer, ‘‘Awol: The Unexcused Absence Of Amerıca’s Upper Class From Mılıtary 
     Servıce—And How It Hurts Our Country (2006)’’, Revıewed By Major Charles Kuhfahl Jr., The Army Lawyer, February 2007. 
63 Anna Leander, ‘‘Drafting Community: Understanding the Fate of Conscription’’ Armed Forces & Society/Summer 2004, p.574-582. 
64 Anna Leander, a.g.e. p.574-582. 
65 Hofstede Türkiye bu kültür boyutunda, doğulu pek çok toplum ve Fransa ile birlikte yüksek güç mesafeli (eşitsizlikleri 
    daha olağan kabul eden) ülkeler grubunda yer almaktadır. Bkz.: HOFSTEDE, Geert, ‘‘Culture’s Consequences: 
    International Differences in Work Related Values. (Abridged Edition), London, Newbury Park: Sage Publications, 1984. 
    ve ‘‘Cultures and Organizations: Software of the Mind’’, London, McGRAW-Hıll Book Company, 1991. 
66 Bernhard Fleckenstein, ‘‘Germany Forerunner of a Postmodern Military?’’, The Postmodern Military (Ed.: Charles C. 
    Moskos, John Allen Williams, David R. Segal), Oxford University Press, New York, s.99, 2000. 
67 Anna Leander, ‘‘Drafting Community: Understanding the Fate of Conscription’’ Armed Forces & Society/Summer 2004, 
    p.573-577. 
68 CBC News/New York Times tarafından yapılan çalışma, 16 Eylül 2005, http://0-poll.orspub.com.usmalibrary.edu, 
    adresinde “Military.” Başlığı altında ulaşılabilir, aktaran: Richard M. Wrona Jr. ‘‘A Dangerous Separation The Schism 
    between the American Society and Its Military’’, American Peace Society, Vol. 169 No. 1, Summer 2006 s.29. 
69 Charles Moskos, "Time to Bring Back the Draft?"American Enterprise Online, December 21, 2001. Congressional Digest, 
    September 2006 içinde özet, s.220-222. 
70 Richard M. Wrona Jr. ‘‘A Dangerous Separation The Schism between the American Society and Its Military’’, American 
    Peace Society, Vol. 169 No. 1, Summer 2006 s.28.
71 Charles Moskos, "Time to Bring Back the Draft?"American Enterprise Online, December 21, 2001. Congressional Digest, 
    September 2006 içinde özet, s.220-222.
72 Christopher Briem, ‘‘A 21st-Century Draft Will Not Work’’ Proceedings, September 2002.
73 Stephen E. Ambrose, ‘‘The End Of The Draft, And More’’ Natıonal Revıew/Augus R 9, 1999.
74 Christopher D. Van Aller, ‘‘The Culture of Defense’’, Lexington Books, 2001. Aktaran; , Charles Moskos, book review, 
    US Army War College, 00311723, Fall2001, Vol. 31, Issue 3.
75 Charles Moskos, “Reviving the Citizen Soldier”, Public Interest, 147, Spring 2002.
76 Charles Moskos, a.g.e.
77 Anna Leander, ‘‘Drafting Community: Understanding the Fate of Conscription’’ Armed Forces & Society/Summer 2004, p.573-577.
78 http://www.asal.msb.gov.tr/er_islemleri/Gun.kadar%20askerlik%20hiz.htm adresindeki bilgilerle oluşturulmuştur. 
    Erişim tarihi 27 Ekim 2007. 
79 15 aya tabi erler için acemi er eğitim birliklerindeki temel eğitim sonrasında kalan askerlik süresi, sevk ve izin süreleri 
    hariç yaklaşık bir yıldır. 
80 Charles Moskos, “Reviving the Citizen Soldier”, Public Interest, 147, Spring 2002. 
81 J. Lagendijk, ‘‘Zorunlu Askerliğin Sonu Görünüyor’’, Radikal Gazetesi, 28.04.2010. 
82 Kantarcı; mevcut uygulamayı eleştirdiği makalesinde, bu konuda tedbir almanın sosyal devletin bir gereği olduğunu 
    vurgulamaktadır. Hasan Bülent Kantarcı, ‘‘Sosyal Devlet, Sosyal Güvenlik ve Türkiye’de Zorunlu Askerlik Hizmeti’’, 
    http://Sbe.Balikesir.Edu.Tr/Dergi/Edergi/C6s10/Makale/C6s10m5.Pdf 
83 Star Gazetesi, ‘‘Bugüne kadar kaç kişi bedelli askerlik yaptı’’, 16 Mayıs 2009. 
84 1987 tarihteki Bedelli Askerlik uygulaması, Kamu Hizmeti alternatifi ile birlikte, kişilere tercih hakkı verilerek 
    uygulanmıştır. 
85 Karma Ordu ile, zorunlu askerlerle birlikte, profesyonel erlerin de kurumda görev yaptığı yarı profesyonel olarak da 
    adlandırılabilecek yapı kastedilmektedir. 
86 Ulrich Bröckling, ‘‘Disiplin: Askeri İtaat Üretiminin Sosyolojisi ve Tarihi’’, Çev.: Veysel Atayman, Ayrıntı Yayınları, İkinci 
    Basım, 2008, İstanbul, s.403. 
87 Hale Akay, ‘‘Türk Silahlı Kuvvetleri: Kurumsal ve Askeri Boyut’’, Almanak Türkiye 2006-2008: Güvenlik Sektörü ve 
    Demokratik Gözetim (Ed.: A.Bayramoğlu, A. İnsel) TESEV Yayınları, Temmuz 2009, s.128. 
88 Anna Leander, ‘‘Drafting Community: Understanding the Fate of Conscription’’ Armed Forces & Society/Summer 2004, p.573. 
89 HOFSTEDE, Geert, ‘‘Culture’s Consequences: International Differences in Work Related Values. (Abridged Edition), 
    London, Newbury Park: Sage Publications, 1984. ve ‘‘Cultures and Organizations: Software of the Mind’’, London, 
    McGRAW-Hıll Book Company, 1991. 


***